Patrik Hazretleri Bülent Günal'la sohbet ederken
BÜLENT GÜNAL: Bu Ramazan'da niçin oruç tutmaya karar verdiniz? Bu topluma, dünyaya verdiğiniz bir mesaj mı? Eğer bir mesajsa, içeriği tam olarak nedir?
MESROB II: Doğrusu şu; bugünlerde devamlı iftar davetleri alıyorum. Sağ olsunlar, birçok Müslüman dostumuz var ve bu vesileyle bizi unutmuyor, davet ediyorlar. O iftar sofralarında oruç tutmadığı zaman, insan riyakar hissediyor kendini. Madem bizim dinimizde de var, o zaman, mecbur olmadığım halde bu yıl ben de tutayım, dedim. Yalnız böyle birden bire medyanın ilgisini çekmesi beni kaygılandırıyor. Oruç, Allah rızası içindir. . .
Herkese göstermelik yapılırsa anlamını yitirir. Mesela Mesih İsa şöyle öğretir: «Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, kendinize bakın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Allah’ınıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Allah sizi ödüllendirecektir.» Gerçekten de oruç, gizli bir ibadettir. Bir de tabii ki, dostlar, arkadaşlar, komşular arasında bence gayet samimi bir yaşam diyaloğu vardır. Biz çocukken anneannemin Ramazan ayında sokakta alenen yemek yemememizi salık verdiğini çok iyi anımsarım. Müslüman komşularımız oruçluyken, ayıptır, saygısızlıktır, derdi. Bunlar güzel şeyler, sonuçta hepimiz de aynı geminin içinde yolcularız, aynı mekanı paylaşıyor, aynı Allah’a inanıyoruz.
BÜLENT GÜNAL: Sizin Ramazan'da oruç tutmanız cemaatinizde nasıl yorumlandı. Olumlu ya da olumsuz eleştiriler alıyor musunuz?
MESROB II: Ermeni Kilisesi’nin kaidelerine göre yıl boyunca hemen hemen her hafta Mesih’in otuz gümüşe satıldığı Çarşamba günleriyle, onun çarmıha gerildiği Cuma günleri oruç veya perhizdir. Dileyen günbatımına kadar bir şey yemez. Dileyense ruhani perhiz tutarak her türlü hayvansal gıdadan uzak durur, yalnızca bitkisel gıdalar tüketir. Paskalya’dan hemen önceki yedi hafta süresinde de aynı kaideler geçerlidir. Herkes dilediği gibi değerlendirir manevi ortamı, kimse kimseye de karışamaz. Demek istediğim, bizde de oruç var. İslam aleminin Ramazan ayında da en az sekiz gün her Ermeni için oruçtur. Bu Kilise kaidesidir. Kitabı Mukaddes’te ise oruç için kesin bir süre belirtilmemiştir. Dilediğiniz zaman tutabilirsiniz. Ben de özgür irademle dilediğim zaman oruç tutarım.
Tabii ki, Ermeniler arasından da eleştirenler, dedikoducular çıkabilir, nitekim çıktı da. Vatandaşın biri yardımcımı arayarak, “Patriğimiz, Hristiyanlar’la Müslümanlar’ın karma evliliğine destek mi veriyor?” diye sormuş, ne alakası varsa. Uzaktan yakından cemaatle ilgisi olduğunu bugüne kadar duymadığım bir kadın çıkmış, Patrikliğe muhalefetiyle ün kazanan bir gazetede “Biz Anadolu’da Hristiyan kalmak için neler çektik!” diyerek, Ermeni cemaatini örf ve adetlerinden uzaklaştırdığımı ima etmiş, yine ne alakası varsa… Başka biri çıkmış, “Müslümanlar’a nasıl olur da mümin kardeşlerim” der diye hayıflanmış. Sığlığa, yobazlığa bakar mısınız? Bu ülkeye vatandaşlık bağlarıyla bağlı, bu ülkeyi seven her insanı ben kardeşim olarak belliyorum. Eğer Allah’a inanıyorsa, tabii ki mümindir, inanandır. Ne varmış sözlerimde? Müslümanlar arasında da tepki verenler olabilir tabii ki. Orucu Allah rızası için tuttuğunuzda, tüm bunlar önemsizdir. Önemlisi Allah’ın rızasıdır.
Ben bir de özel olarak niyetlendim bu yıl. Karikatür krizinden Papa Hazretlerinin infial yaratan sözlerine kadar son dönemde o kadar çok olumsuzluklar yaşadık ki, ben dua ve oruçta aynı manevi duyguları paylaşma adına bir yaşam diyaloğu da görüyorum. Geçen gün bir köşe yazarı zevzeklik ederek, “Bari Müslüman olaydı!” demiş. Çok teşekkür ederim. Ben Hristiyan’ım, ve çok mutluyum. Müslüman kardeşlerimin, komşularımın, dostlarımın dinine de derin bir saygı besliyorum. Aynı saygının da benim dinime gösterilmesini beklerim. Ortak öğretilerimiz o kadar çok ki. Lafın kısası; iftar sofralarında oruç açılırken bir fazla dua olsun, dedim, kimseye zararı var mı?
BÜLENT GÜNAL: Sizin için Ramazan ne ifade ediyor?
MESROB II: Müslüman komşularımın en kutsal, en manevi, en ruhani ayı. Dua ve oruçla benliğinden sıyrılmaya çalışan inananların ruhani coşkusu. İnananların oruç keyfi. İnsani değerlerin, yardımlaşmanın vurgulandığı dönem. Dua eden ve oruç tutan insanların aralarında hissettikleri özel bağ, birlik ve beraberlik duygusu. Allah’a kul olma duygusu. O’nun iradesine uymaktan alınan haz. Paskalya orucunda da aynı duyguları yaşarım. Bazı iftarların çok medyatik olmasını, büyük otellerde, lüks sofralar açılmasını ise orucun manevi yanıyla pek bağdaştıramıyorum.
BÜLENT GÜNAL: İftar sofranızda yiyecek açısından olmazsa olmaz dedikleriniz neler:-) Sağlığınız açısından iftarda nelere dikkat ediyorsunuz?
MESROB II: Doğrusu, ben orucumu kendi alışkanlıklarıma göre açarım, eğer kendi başımaysam, kesinlikle hayvansal gıdalardan uzak dururum, vejeteryen gıdaları tercih ederim. Bir yere davetliysem, sofrada ne varsa ondan yerim. Ancak Paskalya orucunda, ayrıca Çarşamba ve Cuma günleri salt vejeteryen gıda almaya dikkat ederim.
BÜLENT GÜNAL: Daha önce de Ramazan'da oruç tuttunuz mu?
MESROB II: Evet, tuttum. 1974’ün Ramazanı’ydı. Unutmama imkan yok çünkü, şimdi tam hatırlayamıyorum, Kıbrıs Harekatı’ndan hemen önce veya sonraydı. Kırklareli iline bağlı Kıyıköy’deydim. Kardeşim gibi sevdiğim Ahmet Uygun’ların evinde kalıyordum. Annesi Rukiye Teyze, iftar ve sahur sofralarını büyük bir özenle hazırlardı. Köyde herkes gibi iftar vaktine kadar ben de bir şey yemezdim. Yani büyüklerimiz bizi böyle büyüttüler. Bugüne kadar Kıyıköy’e gittiğimde, onlar benim dinime, ben onlarınkine saygı besliyoruz. Dinde tabii ki sinkretizm olmaz, her dinin kendine özel öğretileri ve kaideleri vardır, önemli olan karşılıklı saygıyı yaşayabilmek.
BÜLENT GÜNAL: Sizin çocukluğunuzda Ramazan'a dair anılarınız var mı?
MESROB II: Ben küçükken babamın yanında çalışan ağabeyler vardı. Babamın Ramazan ayı geldiğinde Müslüman ağabeylerin iş yükünü hafiflettiğini anımsıyorum. “Çocuklar oruçlu” der, erken paydos ettirirdi. Sonra Müslüman olsun olmasın, komşuların birbirlerini iftara davet ettiğini anımsıyorum. Bazı Ramazan geceleri, anneannemin mahalle komşularıyla birlikte Yenişehir’deki cambazhaneye iner, Ramazan eğlencelerine katılırdık. Bunlar gerçekten insanın içini ısıtan anılar. Paylaşmak her zaman, her yerde güzel.
BÜLENT GÜNAL: Papa'nın yaptığı son açıklamalar büyük tartışma yarattı? Sizce Papa'nın yaptığı bir gaf mıydı, yoksa müslümanlık gerçekten hıristiyan dünyası açısından bir şiddet dini mi olarak görülüyor?
MESROB II: Metni dikkatle okudum. Aslında ateizmin pençesindeki Batı’yı uyandırmayı amaçlayan, herkesi düşünmeye davet eden bir konuşma. Ancak Manuel Paleologos’tan yaptığı alıntının İslam aleminde infial uyandırmaya gebe olduğunu önceden anlamalıydı, diye düşünüyorum. O alıntı yapılmadan da dilediği mesajı vermesi pekala mümkündü. Ben, herkes her konuda konuşabilmeli, diye düşünüyorum. Papa da dinle şiddetin bağdaşmayacağı mesajını vermiştir, ancak bunu yaparken bazı hassasiyetleri sanki kaale almamıştır. Mesaj tamamen doğru. Ancak, yanlış olan İslam’ın bir şiddet dini olduğu izleniminin verilmesi. Bu haksız bir genellemedir. Benim tanıdığım Müslüman inananlar huzurlu, barışsever, hoşgörülü insanlardır.
Avrupa’da eskiden beri İslamofobi olduğu bilinen bir şey. Yeni değil. Viyana kapılarına dayanan fetih nidalarını unutmaları mümkün mü? Ortadoğu’da da tabii ki Haçlı Seferleri unutulmamıştır. Ancak bugünkü cihat veya sefer anlayışı artık ruhanidir. Ancak iyilikle, güzellikle, örneğinizle Allah’ın iradesine göre yaşayarak gönülleri fethedebilirsiniz. Bu, her dindeki inananlar için de geçerlidir. Afganistan’daki birkaç terörist grup, ve başka ülkelerdeki uzantıları istisnadır, genel kaideyi bozamazlar. Bugünkü dünyada artık kim kimi, nereyi kılıçla fethedecek? Allah adına insan öldürmek, veya canlı bomba olmaya şartlandırılabilmek feci bir şey, çok korkunç.
BÜLENT GÜNAL: Papa'nın Türkiye ziyareti de tartışılıyor. Böyle bir ortamda bu ziyaret sizce sıkıntı yaratır mı?
MESROB II: Umarım yaratmaz. Ülkemiz insanı bu vesileyle oyuna gelmemeli, aşırı tepkiler vermemelidir diye düşünüyorum. Yoksa, Avrupa’da Türkiye’yi dışlamak isteyen bazı mihrakların oyununa gelinmiş olur. Devlet büyüklerimizin de gereken her türlü güvenlik tedbirini alacağından eminim. Bence biz her zamanki geleneksel konukseverliğimizi göstermeliyiz. Beklenenin aksine, herkesi şaşırtmalı, bu vesileyle ülkemizin tanıtımını en etkin bir şekilde yapmalıyız.
BÜLENT GÜNAL: Papa'yla Türkiye ziyaretinde bir araya gelecek misiniz? Eğer gelecekseniz, Papayla konuşmayı planladığınız konular var mı?
MESROB II: Eylül’ün ilk haftası, Roma’daydım. Papa Hazretleriyle Çarşamba günkü genel kabulünde kısa bir görüşmem oldu. Türkiye’ye gelmeye hazırlandığını söyledi. Ben de beklediğimizi ifade ettim. Şunu da ilave edeyim, Assisi’deki dinlerarası diyalog toplantısına gönderdiği mektup gerçekten çok yapıcıydı. Papa Hazretleri, Türkiye’yi ziyarete geldiğinde, Fener’deki Ortodoks Patrikliği’nden sonra, bizim Patrikliğimiz’i de ziyaret edecek. “Hoş geldiniz!” diyeceğiz. Konuşacağımız öyle özel bir konu yok.
Vatan Gazetesi / Lraper
Patrik Hazretleriyle Ramazan Sohbeti
Labels: İstanbul'da Yaşam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder