Erivan'da eski bir Ermeni şarkısının CD'sini almak istiyorum. Tezgâhtarlar nereli olduğumu öğrenince bana satmak istemiyor. Elim boş dönüyorum. Hava buz gibi soğuk. Ermenistan'ın başkenti Erivan'ın Zvartsnost Havalimanı dış hatlar giriş terminalindeyim. Üç yıl öncesine kıyasla değişim şaşırtıcı. Sovyet döneminden kalma terminal binasının yerinde çağdaş havacılık kurallarına uygun bir yapı var. Vize alma işlemi yarım dakika, pasaport kontrolü ise bir dakika sürüyor. . .
Eski adıyla Lenin, yeni adıyla Cumhuriyet Meydanı üzerinde bir zamanlar Armenia Mek olan Marriott Oteli. Cephesi dışında bütün içi yenilenmiş.
Tanıdıklarla konuşuyorum. Bu kadar kısa zamanda gözle görülür bir refah nasıl elde edilmiş? Ermenistan ne üretiyor? Ne alıyor, ne satıyor? Anlatıyorlar:
"Azerbaycan'la savaştan sonra 5 milyon olan Ermenistan'ın nüfusu 2.5 milyona düştü. Gidenler Batı ülkelerine, Moskova'ya yerleştiler. Ancak bizde Ermeni olma bilinci çok güçlüdür. Ermeni yurduna her biri her ay en az 100 dolar gönderir. Tabii 10 bin dolar da gönderen var. Buraya her ay gelen parayı siz hesap edin."
Tamam da, taşıma suyla değirmen döner mi?
"Döner. Gelen para oligarklara, yani para babalarına gidiyor. Onlar da istedikleri gibi dağıtıyorlar. Son zamanlarda en iyi iş boş arazileri geliştirip bina yapmak. Bir daire fiyatı neredeyse İstanbul'dakine eşit hale geldi. Tabii bu sayede büyük paralar kazanılıyor."
Jest yapması gereken kim?
Cumhuriyet Alanı'na açılan caddelerden birisinin üzerinde kocaman bir beyaz ve kahverengi eşya mağazası var. Sadece Beko ve Vestel ürünleri satılıyor. Hayret... Türkiye'yi sözüm ona soykırım yapmakla suçlayan Ermenistan'da Türk malları nasıl piyasada olabilir?
Tanıdıklar diyorlar ki:
"Gördüğün gibi üçüncü ülkeler üzerinden ikili ticaret almış başını gidiyor. Ermenistan'ın Türkiye yoluyla denize açılmaktan başka çaresi yok. Türkiye bir jest yapmalı."
Nasıl yani? Döne döne soykırım yapmakla suçlanan Türkiye Ermenistan'a kapılarını nasıl açacak? Acaba jest yapması gereken Türkiye mi yoksa Ermenistan mı, sorusu aklıma takılıyor; bunu söylüyorum da... Hava hafif tatsızlaşıyor.
Her pazar günü Erivan'da "Vernisaj" isimli bir pazar kuruluyor. İnsanlar bu pazarda evlerinde yaptıkları çeşitli el işlerini, ikinci el giysileri, yabani hayvan postlarını, müzik kasetleri ve CD'lerini kurdukları tezgâhlarda satıyorlar.
Büfelerden yoğun ızgara dumanları yükseliyor. Kaset ve CD satılan bir tezgâha yanaşıyorum. Eski bir Ermeni şarkısının CD'sinin olup olmadığını soruyorum. Tezgâhtar düşünüyor, araştırıyor; CD'yi buluyor. Sonra bana dönüyor: "Nerelisiniz?"
"Türk'üm" yanıtını alınca beni şöyle bir baştan aşağı süzüyor: "Ermenice biliyor musunuz?"
Olumsuz yanıtım üzerine, " İyi de, sözlerini anlamadığınız bir şarkıyı dinleyip de ne yapacaksınız?" diyor.
Müziğini sevdiğimi söylemem üzerine düşünüyor. Birden aklına bir şey geliyor: "Bu CD'den elimde bir tane kaldı. Bunu çoğaltmam lazım. Siz daha ne kadar buradasınız? CD'yi size yarın akşamüzeri veririm." Akşama döneceğimi söylemem üzerine CD'yi alma işi de suya düşüyor.
Başka bir tezgâhta durum farklı. Yine CD bulunuyor. Ama depoda. Depodan çıkarmak da zor. Bir başkası tezgâh komşusu arkadaşından bulabileceğini söylüyor. Bulunur gibi oluyor. Ama sonuçsuz. Oradan da eli boş dönüyorum.
Anlaşılan kimse bana bunu satmak istemiyor. Ermenistan'da Türk olmak zor iş.
12 Aralık 2006
LEYLA TAVŞANOĞLU
Cumhuriyet
1 yorum:
zevkle okudum
Yorum Gönder