Bu çalismada tarihçi olmamiz sebebiyle Türkçe yayinlanmis olan Ermeni öykü ve romanlari, edebî bakimdan bir tahlile tâbi tutulmayacaktir. Bunun yerine, bir kismi daha önce Ermenice yazilmasina ve çesitli Ermenice yayinlanan gazete ve mecmualarda yayinlanmasina ragmen, son zamanlarda bu yayinlananlar arasindan derlenip Türkçe olarak basimi ivme kazanmis olan Ermeni öykü ve romanlari konusunda, ülkemizin okur-yazar kesimi ve özellikle de egitimcileri bilgilendirilmeye çalisilacaktir. . .
Son zamanlarda Türkçe yayinlanan Ermeni öykü ve roman sayisindaki artis, iki sekilde izah edilebilir. Bunlardan birincisi ve iyimser olani: Türkiye’de yasayan, devletin kanunlarina uyan, vatandaslik görevlerini yerine getiren, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlügünü kabul etmis ve öyle de hareket eden Türk/Türkiye Ermenileri tarafindan bu tür yayinlarin yönlendirildigi ve yapildigi yönündeki düsüncedir. Türkiye’de yasayan Ermeniler, kendilerini Türk kamuoyuna ve okuruna yeterince tanitamadiklarini düsünerek hareket etmis olabilirler. Çünkü, eger bu tür yayinlarla okur kitle olarak Türkiye’de yasayan Ermeni vatandaslar hedeflenseydi, onlara Ermenice olarak yazilanlarla ulasmak fevkalâde mümkündü. Fakat öyle yapilmayarak bunlar Türkçe olarak yayinlanmis ve Türk okur-yazar kesimi hedef kitle olarak seçilmistir. Sayet yeni yetisen Ermeni gençliginin, devam ettikleri okullarda Türkçe okuyup yazmalari, devletle olan münasebetlerinde Türkçeyi kullanmak mecburiyetinde olmalari, sosyal ve iktisadî iliskide bulunduklari Türk milleti ile Türkçe konusmak zorunda kalmalari sebebiyle Ermenice’yi yeterince bilmedikleri ileri sürülerek Türkçe yayinlaniyor ise, ona da diyecek bir sey olamaz.
Izah sekillerinden ikincisi kötümser yönde olanidir. Burada da bu tür yayinlarin içeriden degil de disaridan, özellikle de mevcudiyetini Türk düsmanligi sayesinde devam ettiren ve dünyanin degisik ülkelerinde bulunan Ermeni diasporasi tarafindan yönlendirildigi düsünülebilir. Eger konuya bu düsünceden hareket ile yaklasilacak olursa, bu öykülerin basimi ile nelerin hedeflendigi veya hedeflenebilecegi hususu gündeme gelecektir. Çünkü bu öykülerin yayinlanis tarihleri dikkate alinacak olursa, özellikle Ermeni diasporasinin dünya kamuoyuna siyasî yönden kabul ettirmeye çalistigi ve hatta bazi ülkeler düzeyinde basarili da oldugu asilsiz Ermeni soykirim iddialarini pekistirmenin yani sira, bilhassa Türkiye içinde bu iddiaya karsi olusmus ve tarihten gelen direnci, bu tür öykülerle kirma düsüncesi içinde bulundugu da düsünülebilir.
Tabii ki biz, henüz okuyucu daha bu kitaplarin hangileri oldugunu ögrenmeden ve bunlari okumadan, onlari belirli bir fikir etrafinda yönlendirmek düsüncesinde degiliz. Bizim burada yapacagimiz asil is, okuyucuyu bu kitaplar hakkinda bilgilendirmektir. Ancak bir tarihçi olarak, bu kitaplarin okunmasi esnasinda veya sonrasinda, onlari ne gibi tehlikelerin bekledigini de açiklamak durumundayiz. Sahsen bu tür öykü ve romanlar sayesinde, yeterince tanimadigim Ermeniler konusunda epeyce bir bilgi sahibi oldugumu itiraf etmeliyim. Çünkü biz, bir Osmanli ve Türk tarihçisi olarak, Müslüman Türk toplumunun inanç sistemi, aile ve toplum hayati, iktisadî düsünce ve ugrasi alanlari, gelenek ve görenekleri, kültürü ve folkloru konusunda yeterli bilgi sahibi olmamiza ragmen, maalesef gayri Türk ve gayrimüslim unsurlar konusunda bu sansa sahip degildik. Fakat yayinlanmis olan bu öykü ve romanlar sayesinde, kendi anlatimlariyla onlari da tanima firsatini yakalamis olduk. Bu sebeple bu bilgilerin bütün bir Türk okur-yazar kitlesi tarafindan da bilinmesi zaruretine inanmis birisi olarak, öykü ve romanlarin herkesçe okunmasinin faydali olacagini düsünmekteyim.
Isimlerini zikredecegimiz bu öyküler okundugunda, okuyucuda ister istemez, asilsiz Ermeni soykirim iddialarina ve Ermenilerden bir kisminin, özellikle de Dogu Anadolu bölgesinde Ruslara kilavuzluk yaparak, orada bulunan Müslüman Türk halkina karsi giristikleri katliamlar konusunda olusmus olan tarihî tavir alista bir yumusama söz konusu olabilir. Biz elbette tarihi, kin ve nefret duygularinin körüklendigi veya körüklenmesi gereken bir alan olarak görmüyoruz, ancak çabuk unutan bir millet oldugumuzdan, tarihte olan hadiselerin de milletin hafizasindan kolayca silinmemesi gerektigini ve hadiseye parça parça degil de bir bütün olarak bakilmasinin icap ettigini düsünmekteyiz. En azindan okuyucularin, zikredecegimiz öykü ve romanlari okumadan önce veya okuduktan sonra Ermeni isyanlari, Osmanli Devleti’nin bu isyanlar karsisinda almak zorunda kaldigi Sevk ve Iskân Karari, Ermeni iddialari ve Cumhuriyet döneminde vuku bulan Ermeni terörü gibi konularda, az da olsa bilgi sahibi olmalari gerektiginin zaruretine inanmaktayiz1
Osmanli tebaasi olan Ermeniler arasindaki bazi milliyetçi ve hayalperestlerin, hem kendi Ermeni milletini hem de Müslüman Türkleri ne gibi durumlara düsürdükleri herkesçe bilinen bir gerçektir. Hatta su anda Ermenistan Cumhuriyeti’nin içinde bulundugu ekonomik zorluklarin arkasinda, Türk düsmanligi ile dolu olan Ermeni diasporasinin bulundugu da açiktir. Halbuki Ermeni diasporasinin Ermenistan Cumhuriyeti üzerindeki engellenemez baskisi olmasa ve Ermenistan Cumhuriyeti de anayasasinda bulunan soykirim iddiasindan ve Karabag’daki isgalci tutumundan, ayrica ülkemizin Dogu bölgelerini Bati Ermenistan olarak adlandirma huyundan vazgeçse, hem Türkiye ile olan sinir ticareti sayesinde kendi ekonomisini düzeltme sansi ortaya çikacak hem de iki ülke ve milletin enerjileri yanlis yerlerde ve bos yere sarf edilmemis olacaktir. Ancak surasi da kesin olarak bilinmektedir ki, Ermeni milliyetçiliginin ve Ermeni diasporasinin canli ve diri bir biçimde ayakta kalabilmesi, iste bu asilsiz Ermeni soykirim iddialarinin ve Türk düsmanliginin gündemde tutulabilirligi ile paralellik arz etmektedir.
Türk kamuoyunun tarihî tavir alisinda bir yumusama olabileceginden söz etmistim. Öyküler okunduktan sonra okuyucu, ister istemez, Ermenilerle Türkler bir zamanlar, hem de 800 yil gibi epeyce uzun bir zaman birlikte bir arada, kapi komsu bir veya komsu köylerde yasamislar, birbirlerinden kiz alip verme olmasa da diger konularda alis veris yapmislar, Müslümanlarin cami, medrese, hastane vs. gibi dinî ve sosyal yapilarindan bazilarini Ermeni ustalar yapmis, gelenek ve görenekler konusunda birbirlerini etkilemisler, Ermenilerden bir kisminin 27 Mayis 1915 yilinda çikarilan Sevk ve Iskân Kanunu ile yerlerini terk etmeleri üzerine onlardan geriye kalan ev, dükkân ve tarlalara Müslümanlar yerlesmisler, dolayisiyla onlara büyük haksizliklar yapilmis, birakalim da onlar terk edip gittikleri arazi ve evlerine geri dönsünler veya bunun bedelini talep edip alabilsinler gibi birtakim yanlis düsüncelere yönelebilir. Yanlis diyorum, çünkü bu sevk ve iskân kanunu, öyle gelisi güzel çikarilmis ve uygulanmis bir kanun degildir.
Ermeni Isyanlari ve terör hareketleri bir türlü durmak bilmeyince, hükûmet, ülkenin çesitli bölgelerinde yasayan Ermenileri, savas bölgelerinden uzak yeni yerlesim merkezlerine götürmek zorunda kalmistir. Ayrica yer degistirme karari bütün Ermenilere de uygulanmamistir. Yer degistiren Ermenilerin, istedikleri esyayi götürmelerine müsaade edilmis, götüremeyecekleri esyadan, durmakla bozulacak olanlar zaruri olarak satilmis, fakat bozulmayacak durumdaki esyalar ise sahipleri adina korunmustur. Tasinir ve tasinmaz mallari için yönetmelik ilân edilip güvence altina alinmistir. Sevke tabi tutulan Ermenilere, mallarini yabancilar disinda istedigi kimseye satmalarina izin verilmistir. O anda satilamayan, ancak sonradan satilan mallarin bedelleri Emvâl-i Metrûke komisyonlari tarafindan sahiplerine gönderilmistir. Nitekim iskân mahallerine varan muhacirler, kendilerine aktarilan bu paralarla islerini kurmuslar ve bölgeye uyum saglamislardir. Yolculuk sirasinda Ermenilerin rahat ettirilmeleri ve emniyetleri saglanmistir. Yerlesebilmeleri için kredi tahsis edilmistir. Ermenilerin devlete ve sahislara olan borçlari, ya ertelenmis ya da tamamen defterden silinmistir. Kafilelere saglik görevlileri atanmis, sevk edilenler arasinda bulunan suçlu ve zanlilar hakkindaki takibat da ertelenmistir. Lübnan, Sam ve Urfa’da yetimhaneler açilarak yetim ve öksüz Ermeni çocuklarinin bakim ve ihtiyaçlari bu yetimhanelerde gerçeklestirilmistir. Yollarda yardim maksadiyla iase merkezleri açilmistir. Mahalli yöneticiler her türlü durumdan sorumlu tutulup, ihmali görülenler cezalandirilmistir. Sevk ve iskân mintikalarina devamli müfettisler gönderilmistir. Hükûmet, göçmenlerin iasesi ve korunmasina yönelik büyük harcamalar yapmistir. Kanunun yürürlükten kaldirilmasiyla birlikte, geri yerlerine yurtlarina dönmelerine izin verilmis ve dönenler de olmustur.
Hükûmetin hazirladigi 31 Aralik 1918 tarihli dönüs kararnamesine göre, yerlerine geri dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecektir. Yerlerine daha önce muhacir yerlestirilmis olanlarin evleri tahliye edilecektir. Kilise ve mektep gibi binalarla bunlara gelir getiren yerler, ait oldugu cemaate geri verilecektir. Ihtida etmis olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebileceklerdir. Ermeni mallarindan, henüz kimsenin tasarrufunda bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye intikal edenlerin iadesi de, mal memurlarinin muvafakati ile karara baglanacaktir. Muhacirlere satilan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim edilecektir. Ermenilerden muhtaç olanlarin dönüslerinde sevk ve iase masraflari, harbiye tahsisatindan karsilanacaktir.
Görüldügü üzere hem sevkiyat esnasinda hem de kanunun yürürlükten kaldirilisindan sonra devlet, Ermenilere gereken yardim ve anlayisi göstermistir. Dolayisiyla, bu öykülerin okunmasindan sonra olusabilecek yumusama sonrasinda, efendim birakalim da bu insanlar veya onlarin çocuklari simdi yine yerlerine dönsünler; bu yapilmiyor ya da yapilamiyor ise en azindan ailelerine tazminat ödensin gibi bir düsünceye kapilmak dogru degildir.
Bu açiklamalari yaptiktan sonra öykü ve romanlarin tanitimina geçebiliriz.
Ermeni yazarlarin bir kismi öykü ve romanlarinda Anadolu köy ve sehri ile burada yasayan insanlarin hayatlarini, diger bir deyisle tasra ve tasralilari konu edinirken; bir kismi da Istanbul’u ve Istanbul insaninin hayatini aksettirmektedir. O sebeple biz, burada tanitimini yaptigimiz öykü ve romanlari, tasra ve Istanbul edebiyatinin örnekleri olarak iki kisimda ele alacagiz. Bunu yapmaya da bir noktada mecburuz, çünkü yazarlarin dogduklari ve yasadiklari yerler birbirinden farkli oldugu için duygu, düsünce ve davranislari, üslûplari, konuyu ele alis ve anlatis biçimleri de degisiklik arz edebilmektedir. Örnegin birileri öykülerine tabiati, dagi, ovayi, irmagi, hayvanlari konu edinirken, bazilari da insani merkeze almakta ve kurgusunu ona göre yapmaktadir. Yine bazilari da yasadiklari devrin degisen sartlari içinde insanlarin kültüründeki yozlasmayi veya insanlarin aralarindaki iletisim eksikligini konu edinebilmektedir. Dolayisiyla ele alinan öykü ve romanlar tekdüze bir edebiyatin ürünü degildir. Okuyanlarin her birinden ayri bir zevk alacagini, belki de kendi çocukluklarina ve yasadiklari yerlere gideceklerini ümit etmekteyim.
Öykülerin geçtigi mekânlar Istanbul, Izmit, Izmir, Gümüshane, Erzincan, Sivas, Tokat, Malatya, Harput (Elazig), Diyarbakir, Adiyaman, Urfa, Afyon, Konya, Adana ve Halep sehirleri ile onlara bagli bazi kaza, kasaba ve köylerdir. William Saroyan’in üç eseri, Hagop Mintzuri’nin “Istanbul Anilari”, Migirdiç Margosyan’in “Çengelliigne”si hariç tutulacak olursa, kendisinden söz edilecek öykü ve roman sayisi 20’dir.
Bir yazarin birden fazla eseri olabildigi için tanitimi eser ölçeginde degil, yazar baglaminda yapacagiz. Tanitima Ermeni tasra edebiyatina dair örneklerle baslamak, daha sonra da Istanbul edebiyatina dair örnekleri ele almak istiyorum.
Ermeni tasra edebiyatinin önde gelen isimlerinden kabul edilen Hagop Mintzuri (1886 Armidan-1978 Istanbul)’nin eserlerinden Armidan (Armudan) 1966 yilinda Ermenice olarak basilmis, bu eser Türkçe’ye iki bölümde çevrilerek birinci bölümü “Armidan Firat’in Öte Yani”2; ikinci bölümü de “Atina Tuzun Var mi?”3 adiyla yayinlanmistir. Yazarin Türkçe yayinlanan bir diger eseri de “Kapandi Kirve Kapilari”4 adini tasimaktadir. Osmanli Devleti zamaninda Erzincan’in Armidan köyünde dogan, ilkögretimini köyünde alan ve 11 yasindayken büyüklerinin firincilik yaptigi Istanbul’a gelen yazar, burada özel bir Fransiz okuluna bir yil, Getronagan Ermeni Ilkokulu’na da iki yil devam etmistir. 1905 yilinda Robert Kolej’in freshmen sinifindan sonra okuldan ayrilmis ve 1907’de köyüne dönerek ögretmenlik yapmistir. 1914 yilinda bademcik ameliyati olmak için gittigi Istanbul’da, Birinci Dünya Savasi’nin baslamasi ve Sevk ve Iskân Karari’nin çikmasi üzerine kalarak bir daha köyüne dönmemistir. Burada yemcilik, kömürcülük, firincilik ve kâtiplik gibi çesitli isler yapmis ve edebiyatla ilgisini kesmeyerek öykülerini Ermenice dergi ve gazetelerde yayinlamistir. Osmanli Devleti zamaninda dogmus, gençlik yillarini bu dönemde yasamis ve eseri Türkçe olarak yayinlanan iki Ermeni edebiyatçisindan biri olan Mintzuri’nin eserlerinde, mutlaka içinde kendisinin de bulundugu köy hayatina iliskin çok ilginç öyküler yer alir. Yazarin “Istanbul Anilari”5 adiyla Türkçe yayinlanan bir eseri daha vardir.
Osmanli Devleti zamaninda dogan ve 1913’e kadar da Anadolu’da yasamis olan bir diger Ermeni tasra edebiyatçisi da Hampartsum Gelenyan (kisaca Hamasdeg) (1895 Harput-1966 Los Angeles)’dir. Ermeni ve Türklerin birlikte yasadigi Harput’un Perçenk (sonradan Akçakiraz) köyünde dogan yazar, ilk egitimini kendi köyünde almistir. Daha sonra vilâyet merkezindeki Getronagan Okulu’ndan 1911 yilinda mezun olmustur. Yakin köylerden birinde iki yil ögretmenlik yapmis ve çogu Harputlular gibi, bir yil önce Amerika’ya gitmis olan babasinin telkinine uyarak 1913’te Amerika’ya göç etmistir. Yazar her ne kadar 1913’te Amerika’ya göç ettiyse de Türkçeye çevrilen “Güvercinim Harput’ta Kaldi”6 adli eserinde dogup büyüdügü yerlere olan hasret ve özlemini dile getirerek, Anadolu köy hayatini usta bir biçimde ele almistir. Hamasdeg’in köy edebiyati, hayatin disina itilenlerin, toplumdan hatta dogadan kovulanlarin edebiyati olarak da degerlendirilmektedir.
Ermeni tasra edebiyatinin önde gelen yazarlarindan bir digeri de Kirkor Ceyhan (1926 Zara-1999 Bonn)’dir. Cumhuriyetimizden 3 yas daha küçük olan Kirkor Ceyhan, kendisi bir Cumhuriyet dönemi çocugu olarak ve en önemlisi de Cumhuriyetin onuncu yilinda ülke çapinda yapilan kutlamalari Zara ölçeginde görerek; Atatürk dönemini çocukluk, Ismet Inönü dönemini ise gençlik ve delikanlilik, Adnan Menderes dönemi ve sonrasini da olgunluk çaginda görüp yasayarak sahit olmus ve bu dönemlere ait mühim ipuçlari birakmistir.
Ceyhan’in kaleme aldiklarinin çogu, özellikle Osmanli dönemine, seferberlik ve sevkiyat yillarina ait olup, bunlar da anne ve babasinin kendisine ya kilim dokurken ya da insaat mevsimi bitip eve döndükten sonra uzun kis gecelerinde anlattiklaridir.
Ceyhan, 1965’te ailece Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne göç etmis, ancak on ay sonra gerisin geri dönüs yaparak Beyoglu’nda terzi dükkâni açmistir. 1980’de terziligi birakmis ve emekli olmustur. 1982’de Fransa’ya çocuklarinin yanina göç eden Ceyhan, 1988’de Almanya’ya yerlesmis ve Bonn’da Ren nehri kiyisindaki evinde 27 Eylül 1999’da hayata gözlerini kapamistir.
Kirkor Ceyhan, gerek kendi basindan gerekse anne ve babasinin basindan geçen aci ve tatli hadiseleri üç Türkçe öykü kitabiyla bizlere aktarmistir. “Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm” 7adli öykü kitabi, yazarin Türkçe basilan ilk eseridir. Yazar bu eserinde, Cumhuriyetin ilk yillarinda 1930’larin basinda Zara’da olup bitenleri anlatmaktadir. Kendi basindan geçen olaylari yerel agizla aktarmayi özellikle tercih etmis ve bunu da büyük bir basariyla gerçeklestirmistir.
Zara’ya özgü agizla kaleme alinan ve Türkçe olarak yayinlanan ikinci eseri “Atini Nalladi Felek Düstü Pesimize”8 adini tasimaktadir. Yazar bu eserinde de, Müslüman olsun gayrimüslim olsun, Zara insaninin hayatindan kesitler sunmaktadir. Bu eserde babasinin kendisine anlattigi olaylara da yer vermistir.
Ceyhan’in Türkçe yayinlanan son eseri “Kapiyi Kimler Çaliyor”dur.9 Yazarin sevkiyat yillarinda, özelde anne ve babasinin, genelde ise sevkiyata tabi olan Ermenilerin basindan geçen olaylari konu edinen bu eseri, onun 27 Eylül 1999’da vefati üzerine biraz da aceleyle basilmis olmali ki, daha önce Aras yayinciliktan çikmis olan iki eserindeki dikkat ve titizligi bu eserinde görememekteyiz.
Ermeni tasra edebiyatinin yasayan son temsilcisi Migirdiç Margosyan’dir. Margosyan’in Türkçe olarak yayinlanmis üç öykü kitabi bulunmaktadir. Bunlardan ilki “Gâvur Mahallesi”,10 ikincisi “Söyle Margos Nerelisen?”11 ve sonuncusu da “Biletimiz Istanbul’a Kesildi”12 adini tasimaktadir. Yine yazarin “Çengelliigne”13 adli Türkçe bir denemesi de basilmistir. 1938 yilinda Diyarbakir’in Hançepek Mahallesi (Gâvur Mahallesi)‘nde dogan Margosyan, ilk egitimini Diyarbakir’da almistir. Babasi tarafindan kendi anadili olan Ermenice’yi ögrenmesi için 1953 yilinda Istanbul’a gönderilmistir. Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitiren yazar, 1966-72 yillari arasinda Surp Haç Tibrevank Lisesi’nde felsefe, psikoloji, edebiyat ögretmenligi ve okul müdürlügü yapmistir. Öyküleri günlük Ermenice Marmara gazetesinde yayinlanmistir. Margosyan, yazilarini hem Ermenice hem de Türkçe olarak yayinlayan bir yazardir. Öykülerinde dogdugu yer olan Diyarbakir’in, özellikle 1940’li 1950’li yillarini, bu sehirde bulunan siradan insanlarin günlük hayatlari aksettirmektedir.
Bu çalisma çerçevesinde tasra edebiyatina dair incelenen son eser David Kherdian (1931 Wisconsin) tarafindan kaleme alinan “Hilâlin Gölgesinde Bir Ermeni Kizin Yazgisi”14 adli romandir. David Kherdian bu eserinde, annesi Veron Dumhejian (1924’ten sonra Kherdian soyadiyla)’in basindan geçen ve anlattigi olaylari dile getirmistir. Roman okundugunda, romanin kahramani olan Veron’un, 1907 yilinda Afyon/Azizya’da dünyaya geldigi anlasilmaktadir. Veron, Sevk ve Iskân Karari’nin çikmasi üzerine ailesiyle birlikte Suriye/Meskene’ye sevk edilmis ve yerlestirilmistir. Burada annesini kaybeden Veron, daha sonra Birecik’te bir Türk ailesinin yaninda kalmistir. Bu esnada babasini da kaybetmis ve tanidiklari vasitasiyla tekrar Afyon’a getirilmistir. Artik Afyon’da yapamayacagini anlayan Veron, Izmir’e yerlesmis, ancak burasinin da Yunan isgaline ugramasi ve arkasindan da tekrar Türklerin eline geçmesi üzerine, önce Midilli adasina, oradan da Atina’ya gitmistir. Buradayken, kendisi Amerika’da bulunan bir Ermeni ile evlenmis ve Amerika’ya göç etmistir. Evliliginden bir oglu ve bir kizi dünyaya gelmistir. Iste bu evlilikten dünyaya gelen oglu David, annesinin kendisine anlattigi ve sevkiyat yillarinda Afyon’dan Halep’e kadar giden ailenin karsilastigi zorluklari, biraz da Osmanli Devleti ve Türklere nefret duygulari içinde kaleme almistir.
Diaspora’da dünyaya gelen Ermeni çocuklarin, anne ve babalarindan çok daha fazla bir biçimde, Türk düsmanligi içinde olduklari bilinen bir gerçektir. Roman okundugunda ogul David’in, Türklere karsi annesinden daha fazla nefret besledigi de görülecektir.
Eseri Türkçe yayinlananlar içinde Istanbul Ermeni edebiyatinin ilk temsilcisi Krikor Zohrab (1861 Istanbul-1915 Halep ?)’tir. 1867 yilinda Besiktas Makruhyan, 1870 yilinda Ortaköy Tarkmançats, 1873 yilinda da Katolik Lusavoriçyan Ermeni okullarinda okuduktan sonra, 1876 yilinda Galatasaray Mekteb-i Sultanisi bünyesindeki Mühendislik Enstitüsü’ne girdi. 1880 yilinda da Galatasaray Sultanisi’nin Hukuk Bölümü’ne kaydoldu. 1881 yilinda yeni açilan Mekteb-i Hukuk’a geçti ve buradan 1883 yilinda mezun oldu. Yazar, mühendis, hukukçu ve siyaset adami olan Zohrab, bir ara rejimle arasi bozuk oldugu için Fransa’ya gitti, ancak 1908’de Mesrutiyetin ilâniyla beraber Istanbul’a geri döndü. Ermeni cemaat meclisine üye seçilen Zohrab, Osmanli Meclis-i Mebusani’nda 7 yil süreyle Istanbul mebuslugu yapmistir. Sevk ve Iskân Kanunu’nun çikmasi ile tutuklanarak, Konya ve Adana yoluyla Halep’e gönderildi. Halep’ten Diyarbakir Harp Divani’na sevk edilirken yolda çetebasi Çerkez Ahmet ve Nazim tarafindan öldürüldügü söylenmektedir.
Çesitli dergi ve gazetelerde yayinlanan kisa öykülerinden derlenenler “Öyküler”15 ve “Hayat, Oldugu Gibi”16 adlariyla yayinlanmistir. Zohrab, öykülerinde geleneksel hayatla Avrupa tarzi hayat arasinda sikisip kalmis Ermeni ögretmenler, din adamlari, seyyar saticilar, tütün kaçakçilari gibi siradan insanlarin hayatlarindan kesitler sunmaktadir. Eserleri okundugunda, kendisinin klâsik Ermeni toplumu gibi dinî bir düsünce ve hayat tarzi içinde olmadigi, hatta din disi bir anlayisa sahip oldugu görülmektedir. Batida uygulanmakta olan laik egitimin Ermeni toplumu içinde de uygulanmasi gerektigine inanan Zohrab, din adamlari ve kilisenin toplum üzerindeki etkisi ve baskisindan son derece sikayetçidir ve onlari hicvetmekten de geri durmamaktadir. Ancak Zohrab’in bu çikislari biraz da bosuna gibidir, çünkü Kilisenin Ermeni toplumunun düsünce, hayat tarzi ve yasayisi üzerindeki etkisi azalacak gibi de degildir. Bagimsizliklarini kazanamamis olan Ermenilerin milliyetçilik duygu ve özlemlerini ancak kilise ile ayakta tutabildikleri de açiktir.
Istanbul Ermeni edebiyatinin temsilcilerinden Zaven Biberyan (1921 Istanbul-1984 Istanbul), Ermeni ilkokullarindan sonra Saint Joseph Lisesi ve Istanbul Ticari Ilimler Akademisi’nde ögrenim gördü. 1941 yilinda Yirmi Sinif (Kura) asker toplanirken, o da askere alindi ve Nafia hizmetine verilerek Akhisar’da nafia askeri olarak hizmet etti. Sosyalist düsüncelerinden ve “Artik Yeter” baslikli yazisindan ötürü hapis yatan Biberyan, sonunda ülkeyi terk ederek 1949’da Beyrut’a gitti. Ülkedeki siyasî sartlarin iyilestigini düsünerek 1953 yilinda tekrar Istanbul’a geldi. Bir süre Osmanli Bankasi’nda çalisti. 1965 genel seçimlerinde Türkiye Isçi Partisi’nden Istanbul milletvekili adayi oldu, ancak seçilemedi. 1968 yerel seçimlerinde ayni partiden Istanbul Belediye Meclisi üyeligine seçildi ve baskan yardimciligi yapti. Çesitli yazilari Emenice gazetelerde yayinlandi. Ermenice eserlerinin yani sira Türkçe çevirileri de bulunmaktadir.
Zaven Biberyan’in Türkçe’ye çevrilmis iki romani bulunmaktadir. Bunlardan “Babam Askale’ye Gitmedi”17 adli romaninda, özellikle Istanbul Ermenilerinin 1940 ve 1950’li yillardaki hayatlarindan bir kesit sunmaktadir. Eserde varlik vergisi uygulamasindan ötürü varini yogunu kaybeden bir baba, bu güç kosullari onun yüzüne vuran ev bireyleri, vergisini ödemekten ötürü darda kalmasina ragmen kendisine âdeta enayi gözüyle baktiklarindan ötürü onu cezalandirmak istercesine yardim etmeyen akrabalari ve 3,5 yillik nafia-ihtiyat askerligi günlerinden sonra geri döndügünde hiçbir seyi biraktigi gibi bulamayan ogul (yazarin kendisi) konu edilmektedir. Diger eseri “Yalnizlar”18 adiyla Türkçe olarak yayinlanmistir. Yazar bu eserinde siyasî iktidarin el degistirmesiyle toplumun da hizli bir dönüsüm geçirmeye basladigi 1950’li yillarin baslarinda, basta insanlar, sonra da Türk, Ermeni, Yahudi, Rum topluluklari arasindaki iletisimsizligi ve sonuçta olusan tahribatin getirdigi yalnizlasmayi konu etmektedir.
Yazarliginin yani sira sair de olan Antan Özer (1927 Istanbul-1994 Istanbul), Istanbul Ticari Ilimler Akademisi mezunudur. Çimento ticareti ile ugrasmasinin yani sira 1940 yilindan itibaren de yazmaya baslamistir. Çalismalari Ermenice edebiyat dergilerinde, öyküleri Ermenice basilan günlük Marmara gazetesinde yayinlandi. “Yasami Beklerken”19 adli öykü kitabinda, Istanbul’daki siradan insanlarin umut ve hayal kirikliklarini, yasadiklarini, beklentilerini ve düslerini dile getirir.
Raffi Kebabciyan (1945 Istanbul) Ilkokulu Elmadag Bezazyan Ermeni Okulu’nda, ortaokul ve liseyi de Alman Lisesi’nde okuyarak, 1964 yilinda bu okuldan mezun oldu. Göttingen Üniversitesi’nde kimya egitimi almak için Bati Alman Devleti’nin verdigi bir bursla bu ülkeye gitti. Halen Hannover’de yasamaktadir. Gerek diasporada gerekse, Ermenistan’da çesitli gazete ve dergilerde öyküleri yayinlanmistir. Raffi Kebabciyan, “Konus Halil Bey Konus” 20 adli eserinde, Kibris sorununun yükseldigi bir dönemde, Selânik’te Atatürk’ün evine bomba atildigi ihbariyla baslayan, Istanbul, Izmir gibi Rumlarin yogun olarak yasadigi bölgelerde gerçeklesen ve tüm gayrimüslimlere yöneldigi iddia olunan yagma olaylarini islemektedir. 6-7 Eylül olaylari olarak da bilinen ve 1955’te vuku bulan bu olaylardan baska Istanbul’da yasayan Ermenilerin (bizzat kendi ailesinin) hayatindan kesitler sunmaktadir.
Istanbul Rumelihisarli Ermeni edebiyatçisi Yervant Gobelyan (1923 Istanbul), Izmit/Bahçecik kökenli bir Ermeni ailesinin çocugudur. Ilkögrenimini Ermeni okullarinda yaptiktan sonra hiç okula gitmemistir. Bakkal çirakligi, oto tamirciligi, marangozluk, nikelajcilik gibi islerde çalismis, ancak dayisinin kisisel kütüphanesinden yararlanarak kendisini sürekli gelistirmistir. 1945 yilinda ülkedeki siyasî sartlar sebebiyle hapse girmis ve 1947’de hapisten çikmistir. Çesitli gazetelerde çalismis, ancak onlarin kapatilmasi üzerine 1953 yilinda Beyrut’a giderek orada gazete çikarmistir. 1954’te Istanbul’a geri dönmüs, ancak bir müddet sonra 1957’de tekrar Beyrut’a gitmistir. 1965 yilinda geldigi Istanbul’da çesitli gazete ve dergilerde Ermenice ve Türkçe olmak üzere yazi ve arastirmalari yayinlanmistir. Gobelyan, “Memleketini Özleyen Yengeç” 21 adli öykü kitabinda Istanbul’u ve onun alçakgönüllü, onurlu insanlarini anlatmaktadir. Dayisinin anlattigi yengeç hikâyesini merkez alarak, memleketlerini terk eden veya terk etmek zorunda kalan Ermenileri islemektedir. Izmit’ten Istanbul’a olan göçün aile üzerindeki etkisi vurgulanmaktadir. Bu eserde kültür degismesi ile ilgili bol miktarda malzeme bulmak mümkündür.
Fotografçiligi ve fotograflariyla tanidigimiz Ara Güler (1928 Istanbul), 1950’lerde yazmis oldugu öykülerinin toplanmasindan meydana gelen “Babil’den Sonra Yasayacagiz”22 adli öykü kitabinda, günlük hayati bu defa yazilariyla fotograflamistir. Kitabin sonuna 1978’de Eritre’de bir savas röportaji yaparken karaladigi anisi ile, babasini, dogdugu yer olan Sebinkarahisar’in Yayci köyüne götürdügü zaman karsilastigi manzarayi eklemistir. Özellikle bu son öyküde Anadolu Müslüman Türk insaninin misafirperverlik ve kadirsinasligi ön plâna çikmaktadir.
1968 yilinda Diyarbakir’da dogan ve küçük yasta ailesiyle birlikte Istanbul Kumkapi’ya yerlesen Jaklin Çelik, çocuklugunun geçtigi Istanbul’un en hareketli bölgelerinden biri olan Kumkapi’yi ve insanlarini “Kum Saatinde Kumkapi”23 adli öykü kitabinda anlatmaktadir. Diyarbakir’dan Istanbul’a olan tren yolculugu esnasinda sahit olduklari manzaralar ve tasra insaninin Istanbul’a hangi ümitlerle gittigine dair anlatimlar ilginçtir. Istanbul’un disaridan gelen insanlari hemen nasil da kendine benzettigi veya insanlarin yeni girdikleri ortama nasil da uyum sagladiklarina dair bilgileri ihtiva etmektedir.
Buraya kadar bahsedilenler Anadolu’da dogmus ve büyümüs, Anadolu’da yasayan Ermenilerin hayat hikâyelerini öykü ve romanlarina konu edinmis Ermeni yazarlarin eserleriydi. Bunlar disinda bir de Türkiye disinda dogan ve yasayan Ermeni yazarlarin Türkçe yayinlanan öykü ve romanlari vardir ki, bunlar bizim bu çalismamizin disindadir. Fakat, Bitlis’ten Amerika’ya göç etmis Ermeni bir ailenin, orada dogan ilk ferdi olarak 1908 yilinda Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasinda dünyaya gelen William Saroyan adinda bir yazarin Türkçeye çevrilmis olan üç eserinden de bahsetmeden geçemeyecegiz. Onun “Aram Derler Adima”24 adli öykü kitabi ilk defa 1950’li yillarda, ikinci defa da 1964 yilinda basilmistir. Ikinci eseri, 1961 ve 1981 yillarinda iki kez basilan “Yoksul Insanlar”25 adini tasimaktadir. Üçüncü eseri, yazarin ölümünden sonra yayinlanan “Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçis”tir.26
Sonuç olarak, Türkçe yayinlanan Ermeni öykü ve romanlarin Türk okurlar tarafindan okunmasi, ayni topraklar üzerinde 800 yil gibi uzun bir müddet, bir arada beraberce yasadigimiz, ancak kendi toplumlarindaki bazi maceracilar yüzünden sikintili günler geçiren Ermenileri, kendi anlatimlariyla yakindan tanimak açisindan faydali olacaktir. Yalniz sikintili günleri geçiren sadece Ermeniler olmamis, bunun yaninda, özellikle de Dogu Anadolu bölgesinde bulunan Müslüman Türk vatandaslar, korkunç katliamlara maruz kalmislardir. Bu öykü ve romanlari okumadan önce veya okuduktan sonra, tarihî bazi bilgilere ihtiyacimiz oldugunu, yazinin basinda da zikrettigim üzere, hatirlatmakta fayda görüyorum. Eserler okunduktan sonra her iki toplumun birbirinden ne kadar etkilendigi, ayni atasözlerini kullandiklari, hatta inançlari açisindan ne kadar benzerlikler bulundugu, hastalari için karsi tarafin din adamindan yardim bekledikleri vb. gibi konularda bizlere ilginç gelebilecek hadiselere sahit olunacaktir.
--------------------------------------------------------------------------------
* Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Egitim Fakültesi Tarih Egitimi Anabilim Dali.
(1) Okuyucuya bu konuda yardimci olmak düsüncesiyle Ermeniler ve Ermeni Meselesi hakkinda Türkiye’de basilmis olan kitaplardan bazilarini yazarlari, basim yili ve yerleri ile birlikte zikredecegiz. Buradaki asil amaç Ermeniler konusundaki bibliyografya olmadigindan, makale düzeyindeki çalismalar zikredilmeyecektir. Ergünöz AKÇORA, Van ve Çevresinde Ermeni Isyanlari 1896-1916, Istanbul 1994.; Arsiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni Mezâlimi, I-II, 1906-1918, Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Yayinlari, Ankara 1995.; Abdurrahman ÇAYCI, Türk-Ermeni Iliskilerinde Gerçekler, Ankara 2000.; Muammer DEMIREL, Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve Çevresinde Ermeni Hareketleri (1914-1918), Ankara 1996.; Yavuz ERCAN, Osmanli Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001.; Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-i Ihtilâliyesi, Haz. H. Erdogan CENGIZ, Ankara 1983.; Ermeniler Tarafindan Yapilan Katliam Belgeleri (1914-1919) I (Basbakanlik Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Osmanli Arsivi Daire Baskanligi Yayin No: 49), Ankara 2001.; Nejat GÖYÜNÇ, Osmanli Idaresinde Ermeniler, Istanbul 1983.; Kamuran GÜRÜN, Ermeni Dosyasi, Ankara 1983.; Yusuf HALAÇOGLU, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Ankara 2001.; Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Haz. Yavuz ÖZGÜLDÜR-Ali GÜLER-Suat AKGÜL-Mesut KÖROGLU, Ankara 2001.; Mehmed HOCAOGLU, Arsiv Vesikalariyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Istanbul 1976.; Erdal ILTER, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1996.; Davut KILIÇ, Osmanli Idaresinde Ermeniler Arasindaki Dini ve Siyasi Mücadeleler, Ankara 2000.; Bayram KODAMAN, Ermeni Macerasi (Tarihi ve Siyasi Bir Degerlendirme), Isparta 2001.; Cevdet KÜÇÜK, Osmanli Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çikisi 1878-1897, Istanbul 1986.; Osmanli Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Yayinlari, Ankara 1994.; M. Kemal ÖKE, Ermeni Meselesi, Istanbul 1986.; Gürsoy SOLMAZ, Yasayanlarin Dilinden Erzurum-Sarikamis-Kars’ta Ermeni Zulmü (1918-1920), Van 1995.; Azmi SÜSLÜ, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayi, Ankara 1990.; Esat URAS, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Istanbul 1976.; Hüsamettin YILDIRIM, Ermeni Iddialari ve Gerçekler, Ankara 2000.
(2) Hagop MINTZURI, Armidan Firat’in Öte Yani, Çev. Silva Kuyumcuyan, Aras Yayincilik, Istanbul 1998, (2. Baski), 140 sayfa.
(3) Hagop MINTZURI, Atina Tuzun Var Mi ?, Çev. Silva Kuyumcuyan, Aras Yayincilik, Istanbul 2000, 160 sayfa.
(4) Hagop MINTZURI, Kapandi Kirve Kapilari, Çev. Nurhan Büyük Kürkciyan, Aras Yayincilik, Istanbul 2000, 160 sayfa.
(5) Hagop MINTZURI, Istanbul Anilari, Tarih Vakfi Yurt Yayinlari, Istanbul 1993.
(6) HAMASDEG, Güvercinim Harput’ta Kaldi, Çev. Sarkis Seropyan, Aras Yayincilik, Istanbul 1998, (2. Baski), 136 sayfa.
(7) Kirkor CEYHAN, Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm, Aras Yayincilik, Istanbul 1998, (2. Baski), 124 sayfa.
(8) Kirkor CEYHAN, Atini Nalladi Felek Düstü Pesimize, Aras Yayincilik, Istanbul 1999, 152 sayfa.
(9) Kirkor CEYHAN, Kapiyi Kimler Çaliyor, Belge Yayinlari, Istanbul 1999, 136 sayfa.
(10) Migirdiç MARGOSYAN, Gâvur Mahallesi, Aras Yayincilik, Istanbul 1999, (7. Baski), 104 sayfa.
(11) Migirdiç MARGOSYAN, Söyle Margos Nerelisen ?, Aras Yayincilik, Istanbul 2000, (6. Baski), 112 sayfa.
(12) Migirdiç MARGOSYAN, Biletimiz Istanbul’a Kesildi, Aras Yayincilik, Istanbul 1999, (4. Baski), 112 sayfa.
(13) Migirdiç MARGOSYAN, Çengelliigne, Belge Yayinlari, Istanbul 1999, 184 sayfa.
(14) David KHERDIAN, Hilâlin Gölgesinde bir ermeni kizin yazgisi, Almanca’dan çev. Haydar Isik, Peri Yayinlari, Istanbul 2001, 160 sayfa.
(15) Krikor ZOHRAB, Öyküler, Çev. Dr. Hermon Araks, Aras Yayincilik, Istanbul 2001, 200 sayfa.
(16) Krikor ZOHRAB, Hayat, Oldugu Gibi, Çev. Kudret Emiroglu, Ayraç Yayinevi, Ankara 2000, 135 sayfa.
(17) Zaven BIBERYAN, Babam Askale’ye Gitmedi, Çev. Sirvart Malhasyan, Aras Yayincilik, Istanbul 1998, 416 sayfa.
(18) Zaven BIBERYAN, Yalnizlar, Aras Yayincilik, Istanbul 2000, 208 sayfa.
(19) Antan ÖZER, Yasami Beklerken, Çev. Klemans Çelik (Zakaryan), Aras Yayincilik, Istanbul 1997, 104 sayfa.
(20) Raffi KEBABCIYAN, Konus Halil Bey Konus, Aras Yayincilik, Istanbul 2000, 136 sayfa.
(21) Yervant GOBELYAN, Memleketini Özleyen Yengeç, Çev. Hagop Gobelyan, Aras Yayincilik, Istanbul 1998, 112 sayfa.
(22) Ara GÜLER, Babil’den Sonra Yasayacagiz, Aras Yayincilik, Istanbul 1996, 128 sayfa.
(23) Jaklin ÇELIK, Kum Saatinde Kumkapi, Aras Yayincilik, Istanbul 2000,112 sayfa.
(24) William SAROYAN, Aram Derler Adima, çev. Türkkaya Ataöv, Varlik Yayinlari, Istanbul 1991 (3. Baski), 112 sayfa.
(25) William SAROYAN, Yoksul Insanlar, Çev. Memet FUAT, Adam Yayinlari, Istanbul 1990 (Eserin 3. Baskisi olmasina karsin, Adam Yayinlarindan ilk baskisidir), 93 sayfa.
(26) William SAROYAN, Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçis, Çev. Beril Eyüboglu, Aras Yayincilik, Istanbul 2001, 144 sayfa
*Ahmet KANKAL
Ermeni Öykülerinden Türkçe Yayinlananlar Üzerine
Labels: Çok Kültürlülük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder