Adıyaman’dan bir okur uzun mektubunda bir aile sırlarını benimle paylaşmak istemiş. Dedelerinden babalarına, babalarından kendilerine anlatılarak gelen bir aile sırrıymış bu. “Bizler köycek Ermeni dönmesiyiz, hepimiz de akraba sayılırız 1915’de sevkiyata gitmemek için dönmüşüz, Müslüman olmuşuz” diyor. Şimdi o geniş ailede üç ayrı grup varmış. Bir kısmı Ermeni kimliklerine geri dönmüş. İstanbul’a gelmişler. Ama bunlar çak azıymış ve hepsi Türk ismi kullanıyormuş. Bir kısmı iki dinden avare. Müslüman’la Müslüman, Ermeni’yle Ermeni. Çoğunluk ise Müslümanlığı tamamen benimsemişler. İçlerinde hacca gidenler evini cami yaptıranlar bile varmış. Bunların çoğu da milliyetçi çizgideymişler hatta onlardan üst düzey yöneticiler politikacılar bile varmış.. Yani şaraptan dönme keskin sirke olmuşlar. Okur bu gruplardan çokça isim de vermiş. Ninelerinin, büyük dedelerinin isimleriyle, bunların hakiki kökenlerini bana inandırmak istercesine detaylı anlatmış. Sonra 1915 de neler olduğunu, civar köylerdeki Ermenilerin başlarına gelenleri görüp köylerindekilerin nasıl döndüklerini. Dönmeyenlerin başlarına neler geldiğini, uzun uzun ve heyecanlı bir üslupla anlatmış. Çok önemli bir sırrı bana anlatmanın, benimle paylaşmanın gizli hazzını satır aralarından anlar gibi oldum. Ama ben mektubu okuduktan sonra hiç heyecanlanmadım. Yeni bir şey öğrendiğimi de söyleyemem. Çünkü bizler günlük yaşantımızda bunun gibi nice hikayeler işitiyoruz ve biliyoruz. İnanın büyüklerimizden ve bu gibilerden işittiklerimizle her birimizin belleklerinde kitaplar olacak kadar hikayeler var.
Geçenlerde evime gelen tesisatçı işini bitirdikten sonra “Otur bir yorgunluk çayı iç.” dememiz üzerine böyle bir daveti bekliyormuş gibi, hemen oturdu. Çayını içerken, memleketini, köyünü anlatıyordu, durdu, yüzüme baktı, “Size bir şey söyleyeceğim.” dedi. Ben söyleyeceğinin ne olacağını tahmin ettim.Yanılmamıştım. Doğu Anadoluluydu. Köyleri Aras nehrinin kenarında eski bir Ermeni köyüydü. Köylerindekileri götürürlerken, çoğu gitmemek için din değiştirmiş. “Dedem Ağrı dağına dikilen kılıçlı abideye çok kızmıştı, ölürken çocuklarını, torunlarını yanına çağırdı. ‘Bizim aslımız Ermeni, bizler kılıç dönmesiyiz, o kılıçlar bizleri aslımızdan döndürdü canlarımızdan ayırdı, aslınızı bilin....’ demişti” diyerek sırrını benimle paylaşıyordu. Yozgatlı bir dostum da büyük annesinin Ermeni olduğunu hep söyler, bunu saklayan kuzenine de çok kızar. Soyadı bile halen Ermeni ismi olan ve yaşadıkları Doğu Karadeniz bölgesinde konuştukları dil Ermenice olan, bir başka tanıdığım ise; kökeninin Orta Asya’ya dayandığını ileri sürüyordu. Okuduğum bir kitapta dönme gruplarının içerisinde onun soyadını taşıdığı grup da vardı, gösterdim: “Aramızda kalsın” dedi. Eee, bulunduğu konumdan ötürü haklıydı belki de. Bir dost ise babaannesinin Ermeni olduğunu her görüşmemizde hatırlatır. Çorum Ermenilerinin sürgün kafilesinden, o zaman 13 yaşlarında olan babaannesini ayırmışlar, 45 yaşlarındaki dedesiyle evermişler. “Benden hep bir şeyler gizlerlerdi. Aklım ermeye başladıktan sonra gizlenen şeyin ne olduğunu öğrendim. Büyükannem Ermeni asıllıymış.” diyordu. Büyükannesinden saygıyla söz ediyordu. Anlattığına göre köyde herkesin entarisini o dikerdi, ebelik yapardı, güzel yemekler pişirirdi. Ardından ‘gavur ana’, yüzüne karşı ‘güzel ana’ derlermiş. Daha nice nice hikayeler. Bunların hepsi de yakın tarihimizin iki, üç kuşak ötesinin hikayeleri. Henüz tanıklarının bulunduğu 1915’in eksenindeki hikayeler. Çoğu kesim için bu sırların açıklanması sakıncalıdır. Ancak özel durumlarda güvendikleri kimselere söylenir. O da uluorta söylenmez. Söyle bir etrafa bakılır, emin olunup söylenir. İnanın abartmıyorum. Bu gibilerin sayısı bu ülkede bilinenlerden çok fazla. Onun da yalnız bizler farkındayız.
Ya, asimile olan 1915 yetimleri, ya ondan öncekiler. Hamidiye Alayları, ağır vergilerin yanında bir de ödemek zorunda bulundukları “kafir vergisi”ni ödeyemedikleri için dönenler, ya Yeniçeri ocakları, devşirmeler, Ermeni köylerine yapılan baskınlarla genç kızların gelinlerin kaçırılması, yaşamla kılıç arasında kalanların tercihleri, ya daha da öncekiler, bin yıl öncesine giden süreçtekiler.
Onlar tanıksız, ancak bilinmez olgular mı? Bu ülkede kaç kişi kökeninin saf olduğunu söyleyebilir? Günümüzün bilimi insanların genetik akrabalıklarını tespit edebilecek düzeyde. Anadolu insanının genetik akrabalıklarıyla ilgili haberleri çokça okuruz. Ermeni dendiğinde kanı kabaran, milliyetçi duyguları çıta yükselten dostlarımız büyük söylemesinler. Eğer asırlardır bu topraklarda yaşıyorsak kendileriyle kan bağımızın olmadığını söyleyebilirler mi? Ben böyle bir test için varım. Ne demişler “olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.”
Usta tarihçi Reşat Ekrem Koçu öğretmenimdi. Bir gün yanına çağırdı. Dünden bu güne İstanbul Ermenilerini, Saraylı Ermenileri, Ermeni mimarları uzun uzun anlattı. Sonra sözlerini şöyle bitirdi. “ Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Anadolu boş değildi. Ermeniler Anadolu halklarının en önemlisiydi. Bugün yoklar. Bunun üç nedeni var; ya öldürdük ya döndürdük ya da sürgün ettik...”
Üyesi olduğum SHP’de bir ağbim vardı. Partililere “biz siyasi hısımız” derdi. Ondan esinlenerek ben de ‘bizler bu yurdun hısımlarıyız’ diyemez miyim? Ne dersiniz.
Yervant Özuzun
Ermeni Kökenliler
Labels: Çok Kültürlülük
1 yorum:
Evet yerden göğe kadar haklısınız,
teşekkürler bunu herkese anlatmak gerek.
(IP Adress Logged)
Yorum Gönder