“Evin erkegine pay cikarilmaz; adi üstündedir, kocagörmez “koca görmez”. Bu tatli, hamuru yaguranin, ona yardim eden kizlarin, gelinlerin ve bir de bir an önce börek yeme arzusuyla yayalarinin* basini bekleyen torunlarin payidir.”
Bir kitap okudum, hayatim degisti diye baslayan kitap tanitimlari yayinlamayi isteyen Hülya’ya (Karci) Istanbul’da piyasaya yeni cikan bir kitaptan bahsetmek istedigimi söylemistim. Cünkü Takuhi Tovmasyan Zaman’in “ninelerinin mutfağından damağında, aklında kalanlari” yazdigi ilk kitabi Sofranız Şen Olsun’u okuduktan sonra, hayatim degilse de, beslenme aliskanligim degisebilir; degismek üzere.
Yilbasina dogruydu, televizyondaki bir edebiyat programinda sunucu, Denis Scheck, yilin basarili yazarlariyla noel yemegi pisiriyor, arada da kitaplar ve okuma hakkinda söylesiyordu. Söz pisirme ve yazmaya gelince, aman dedim, lutfen aralarinda iliski kurmasinlar, hele ki sakin ha oranti kurmasinlar; zaten tescillenmemis yazarligimi iyice tehdit altinda hissettim.
Takuhi Tovmasyan’in Aras Yayıncılık’tan gectigimiz Ekim ayinda cikip Istanbul Kitap Fuari’nda sicak sicak servis edilen kitabini okuduktan sonraya denk geldigi icin böyle düsündüm, muhakkak. Takuhi kuyrigin* sofralar kurarkenki sabri, temizligi, sadeligi, sanatci ruhu, yaraticiligi satirlarina da sinmis. Benim single hayatimin ruhsuz, tatsiz mutfagindan mi ileri geliyor yazilarimdaki acilik, nedir...
Nerdeyse her kitabi bestseller olan Johannes Mario Simmel insan hakları ihlallerinden dolayi kitaplarinin Türkiye’de yayımlanmasına artik izin vermiyormus. Ama 12 Eylül öncesinde onun kitaplarini okumak mümkündü. Yahudi asilli Alman yazarin “Papaz her zaman pilav yemez” (Es muss nicht immer Kaviar sein - Yalniz Havyarla Yasanmaz) romanini kahramanimizin yemek tariflerini atlaya ziplaya okumustum. Gizli ajan Thomas Lieven’in firsat buldukca pisirdigi yemeklerin tariflerini denemeye kalkismamistim. Pisirmekle, yemekle hic basi hos olmamis benim gibi birinin ne demeye bu tür kitaplar okudugunu merak edecek olanlara: Cunta arifesi, yeralti calismasi yapiyoruz ya, gizlenmeyi, gizlinin sirrini cözmeyi böyle böyle ögrenecegiz; yasanmis deneyimlerden, zeki kurgulardan, ki Amerika’yi yeniden kesfetme yolunda aci bedeller ödemeyelim, degil mi.
Devrimci arkadaslarimin tavsiye ettigi bu romani, görev bilip okumustum. Oysa burada, Sofraniz Sen Olsun’da Takuhi kuyrigin yemek tariflerini döne döne okudum. Simdi hatiralar icin, simdi patates salatasi icin, simdi cilbir icin, diye diye...
Yazar hirslari olmayan, mütevazi bir kadin oldugundan, yaptigim yemekleri anlatiyorum diyorsa da siz aldanmayin, bu bir anlati kitabi. Bu kitabi sakin bir tarifler toplami sanmayin, hayir, bunu mutfaktaki kitapliginiza koyamazsiniz; anlatilarda bundan ote bir seyler var: Türkiye’nin tarihi, azinliklarinin öyküleri...
“Kayane yayanin soyadi Luysbaronyan’mis, cok sever, gurur duyardi soyadiyla; ama Soyadi Kanunu ciktiginda nüfus memuru bir türlü yanasmamis Luysbaronyan’i yazmaya. Soyadi hanesine Özsoy yazmis ve tutusturmus kadincagizin eline nüfusunu. Nur icinde yatsin Kayane yaya, Özsoy soyadini bir türlü benimseyememisti.”
Sofranız Şen Olsun’u okurken bol soganli “topik” tarifinde degil de irmik helvasinda gözlerim yasardi. Yemekler ne denli lezzetliyse anilar da o denli aci. Ama agzimizin tadi kacmasin diye sanki kisa kesilmis zehir zemberek hikayeler; gercek, sozde... hikayeleri adeta can acitmamaya calisarak aktarilmis:
“Daha pek cok Corluluyla birlikte Tehcir yollarina düstügünde Yegya 21-22 yaslarindadir. Anayi, babayi, kizkardesleri teker teker yollarda birakmak zorunda kaldiktan sonra üc erkek kardes bir yil sonra kendilerini Sam’da buluverirler. ...Allahtan karsisina elli ayakli bir kiz cikar. O da Tekirdag’dan gelmistir oralara, adi Arsaluys. O, Yegya kadar da sansli degildir; cünkü ailesinin tamamini yollarda tifüse teslim etmis, bir tek kendisi sag kalmistir. ..Yegya Dayi, karisi Arsaluys Yenge, Garbis’le Kevork dayilarim, Corlu’ya gitmesine giderler ama gördükleri manzara Der Zor’dan da beterdir. Baba ocagi ciftlikleri, baglari, bahceleri, evleri ‘metruk’ hale gelmistir1 Yani sözün kisasi, Yegya’nin karisi Arsaluys’un, Garbis’in, Kevork’un kalacak yerleri artik yoktur. Dedesi, ninesi, annesi, babasi, kizkardeslerinden Hayganus, cift-cubuk-ciftlik, hepsi, hepsi ucup gitmistir. Bizimkiler ister istemez Corlu’dan ayrilir ve Catalca’ya gelin gitmis olan ablalari Akabi’ye siginirlar.”
Tadina doyum olmayan anlatilarda Avrupa yakasi Ermenilerinin folklorunu, yemek kültürünü tanima imkani buluyoruz. Yazarin anlattigi, hayatin ta kendisi; bayramlariyla, mutfagiyla, sofrasiyla, mezariyla: „Ermeni Alev Usta’nin tabutu, akrabalarinin ve dostlarinin omzunda, imam efendinin de istirakiyle Catalca’da Müslüman mezarliginin yanindaki, o zamanlar var olup sonradan yok olan Ermeni Mezarligina götürülmüs, oraciga gömülüvermis. Dedem, yeri belli olmasa da, orada, Catalca’da yatiyor hala. bizler mezarini ziyaret edemiyoruz ama en az yilda iki kere terbiyeli kuzu kapama pisiriyoruz onun anisina.“
Onca firtinalar, tufanlar nasil da dinginlikle anlatiliyor.
Özetle, her eve iki adet Sofranız Şen Olsun kitabi bence en iyisi. Kitabima sulanacaklar icin, siparis adresi verip gerisini okuyucuya birakayim: www.arasyayincilik.com/
* Yaya: Ermenice nine.
* kuyrig: Ermenice kizkardes.
Berlin'deki Türk tiyatrosu "Tiyatrom" tarafindan yayinlanan iki aylik kultur, sanat dergisi Tiyatro Bülteni, Sayi 14, Ocak-Subat 2005
Yelda Özcan
Hatiralar Aci, Yemekler Ermeni
Labels: Çok Kültürlülük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder