Ermenistan'da Bir Türkiyeli

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/

Ermeniler de Türkler gibi önyargılı

“Siz buraya Ermenistan’dan mı geldiniz?” sorusu fena halde canını sıkıyor Bercuhi Berberyan’ın. Eskiden bu tür tuhaf sorulara gülüp geçerken, şimdi cevabını esirgemiyor: “Ben zaten buradaydım, sen sonradan geldin.” Bu cevabın gerisinde, bir milat olan Hrant Dink cinayeti yatıyor elbette.


“Vatan bildiğim yerde” diyor Bercuhi Berberyan, “vatandaş sayılamıyorum. Ben Türkiyeli bir Ermeni’yim. Köküm Anadolu’da. Doğum yerim İstanbul.” İşte bu nedenle, Berberyan’ın Ermenistan izlenimleri ayrı bir önem taşıyor. Bu izlenimlerini topladığı kitabın ismi de, bu bakış açısının göstergesi: “Ermenistan’da Bir Türkiyeli.” Metis Yayınları’ndan çıkan kitap, Hrant Dink’in ifadesiyle, “iki yakın halk, iki uzak komşu”nun tipik özelliklerini seriyor gözler önüne.

* * * Ermenistan’a pek çok kişi gitti ama ilk kez bir Türkiye Ermenisi böyle bir izlenim kitabı yazdı. Neydi hakikaten ilk gözlemleriniz?


-İlk gözlemlediğim ve en çok etkilendiğim şey, halkların benzerliğiydi. Onlar da Türkler gibi önyargılı. Birbirlerinde hoşlanmadıkları şeyler, çok benzeşen kendi kötü yönleri.

* * * Gönülsüz gittiğinizi söylüyorsunuz, neden?

-Asıl neden, benim kedi-kaplumbağa karışımı karakterim. Evimden yurdumdan uzakta tedirgin olurum. Ayrıca benim buradaki birçok Ermeni gibi büyük bir arzum yoktu
Ermenistan’ı ille de görmek için. Bu kadar gönülsüz gittiğim halde, bu kadar etkilenmem Ermenilikten değil. Bir kere ülke güzel, doğası da etkileyici. Bir de geçmişin izleri altüst ediyor insanı. Korunduğu için bugüne taşınanları gördükçe, bu kadar büyük bir uygarlığın, Anadolu’daki büyük izlerinin silinmiş olması üzüyor. Ani’yi düşünün... Duruşlarındaki kabalık ve sertliğe karşın, ince naif bir ruhun, hatta belki de bastırılmış bir ruhun görülen her şeyde inceden inceye sezilmesi de sarsıyor insanı. Sanatın her dalına eğilimleri etkiliyor. En kabasının bile entelektüelliği, hatta bilgeliği şaşırtıyor.

* * * Anadolu Ermenisi olmakla Ermenistan Ermenisi olmak arasındaki somut farklar nelerdir sizce?

-Anadolu Ermenisi ezik, mütevekkil, görünmeden yaşamaya şartlanmış, kendi vatanında vatan özlemi çekiyor, özgüvensiz ve sürekli nostaljik. Ermenistan Ermenisi özgüvenli, azıcık meydan okuyan hatta küstah tavırlı.

* * * Ama asıl şaşırtıcı olan benzerlikler. Benzerlikler konusunda sizi şaşırtanlar nelerdi?

-’Ne mutlu Türküm diyene’ anlayışını, ‘Ne mutlu Ermeniyim’ diyene çevirin, aynen uyar. ‘Biz Türküz bize bir şey olmaz’ı da uygulayabilirsiniz. Bizden eşcinsel çıkmaz. Bizden hayat kadını çıkmaz. Hırsız çıkmaz, katil çıkmaz. Ayrıca, ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ tavrı. Bir de tabii konukseverlikleri. Anadolu’da bir köyde, ‘Tanrı misafiriyim’ deyip bir eve dalarsan nasıl ağırlanırsan tam öyle. Yemiyorlar yediriyorlar.

BİZİ DE KENDİLERİNDEN SAYARLAR SANMIŞTIK
* * * “Sultanahmet Meydanı’nda dolanan turist muamelesi gördük hep” tespitini yapıyorsunuz. Neyi kastediyorsunuz?

-Burada nasıl dış görünüşlerinden turist oldukları anlaşılırsa insanların, bizi de görür görmez oralı olmadığımızı hemen anlıyorlardı. Ve burada nasıl hemen yanlarına bir takım işgüzârlar yaklaşıp kazıklamaya kalkarsa turistleri, bize de öyle davranıyorlardı. Oysa biz Ermeni olduğumuz için bizi de kendilerinden sayacaklarını sanmıştık, öyle olmadı.

* * * Sizin bazı gözlemlerinizi mesela bir Türk
yapsa, rahatlıkla ırkçılıkla suçlanabilirdi. Ama siz hayli rahat eleştirmişsiniz Ermenistan Ermenilerini...

-Çünkü ben tarafsızım. Önyargısızım. Ve de yüreğimi avucuma almışım. Çekincem de yok. Her türlü duygumu olduğu gibi süslemeden anlatmışım. Ayrıca negatif olanları içtenlikle açmasam, pozitif olanlar inandırıcı olur muydu?

* * * Son siyasi gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sınırın açılması neleri değiştirebilir sizce?

-Sınırın açılması için Karabağ meselesinin öne sürülmesine şaşırıyorum biraz. O konuyu bu konuya neden bulaştırıyorlar ki? Bence Azerbaycan, Türkiye’nin bu Ermenistan düşmanlığından artık yararlanamayacağından tedirgin oluyor. Sınırın açılması iki tarafın da birbirini daha yakından tanımasını sağlar öncelikle. İki taraf da birbirlerine karşı önyargılarından kurtulurlar belki de... Halkların, devletlerin bastırmasından bağımsız, karşılıklı diyalog kurabilmeleri, kendi gözleriyle görmeleri, kulaklarıyla işitmeleri çok şey değiştirir. Beden bedene karşılıklı durmak, dokunmak, belki dostluklar kurup öpüşmek, koklaşmak, sevdalar yaşamak mümkün olabilir. Çok şey değişir o zaman. Ayrıca şimdi binbir zorlukla ve çaktırmadan yapılagelmekte olan ticaret serbestçe yapıldığında her iki tarafa da yarar sağlar.
© Copyright 2009 Hürriyet




Bercuhi Berberyan
Metis Yayınları, İstanbul 2009, 184 Sayfa.

KİTABIN KÜNYESİ

Ermenistan'da Bir Türkiyeli, Bercuhi Berberyan, Metis Yayınları, İstanbul 2009, 184 Sayfa.

Ermenistan'da Bir Türkiyeli, 'vatan bildiği yerde vatandaş sayılmayan, vatanı sanılan yeri ise vatan sayamayan' Türkiyeli bir Ermeni'nin, 'başka Ermenilerin vatanı' Ermenistan'a yaptığı on günlük bir gezinin kendisinde bıraktığı derin izleri anlama ve paylaşma çabasının ürünü. Berberyan bir gezi kitabından çok, sindirilmesi epey zaman alan karmaşık duygulardan örülü bir 'duygu kitabı' olarak tarif ediyor anlatısını.

Pek de hevesle başlamayan bu yolculuk, başlangıçtaki bir dolu önyargının aşama aşama kırıldığı bir 'iç yolculuğa' dönüşüyor kitapta. Bu tür metinlerin has örneklerinde hep görüldüğü gibi, yolculuğun ve kitabın sonuna gelindiğinde hem yazar hem de okurlar farkına varmadan manevi bir dönüşüm sürecinden de geçmiş oluyor. Berberyan bütün bu süreci son derece canlı, enerjik ve keyifli bir üslupla ve birçok kişinin dikkat bile etmeyeceği ayrıntıları neredeyse çocuksu bir sevinçle yakalayan bir gözün bakış açısından anlatmayı başarıyor. Ermenistan'ın günlük yaşamını, doğal güzelliklerini ('altın sonbahar'ı ve muhteşem Ağrı Dağı'nı), kültürel değerlerini (örneğin o muazzam taş işçiliği geleneğini), sancılı tarihini, mitler ve efsanelerle, küçük küçük insan hikâyeleriyle bezeyerek anlatıyor.

Yaşanan tarihsel travmalar yüzünden en çok 'ötekileştirdiğimiz' komşumuzu daha yakından tanımamızı, birbirimize aslında ne kadar da benzediğimizi görmemizi sağlayacak bu güzel kitap, ayrıca 'Türkiyeliliğin' entelektüel bir fantazi değil, gerçek bir deneyim alanına tekabül eden bir kavram olduğunu da gayet net gösteriyor.

İÇİNDEKİLER
Teşekkür
Önsöz
Sözün özü
Ön gün
Uçak
İlk gün
Vernisaj
Ben âşık oldum
Eçmiadzin
"Khaçkar"lar
Paylag
Karabağ Şehitliği
Altın sonbahar
Mide fesatı
Sevan
Hin Asdvadzner
Garni
Keğart
Soykırım Anıtı
Heykeller
Selamsız Bandosu
Noravank
Ambert
Anjel
Veharan
Tarihi müze
Eğlence
Sergei Paradjanov
Khor Virab
Dönüş

OKUMA PARÇASI
Önsöz, s. 11-12.

Vatan bildiğim yerde vatandaş sayılamıyorum. Vatanım sanılan yeri vatan sayamıyorum. Ben Türkiyeli bir Ermeniyim. Köküm Anadolu'da. Doğum yerim İstanbul. İstanbul benim canım.

Doğduğum yerdir vatanım. Ermeni doğdum diye Ermenistan bana vatan olmalı değil. "Git de vatanını gör" diyenler, bunu yanlış bilenler.

Türkiyeli bir Ermeni'nin, başka Ermenilerin vatanı olan yeri ziyaretinden izlenimleridir bu kitap. Yansız, önyargısız, salt bir izlenim kitabı... Gezi kitabı hiç değil. Yalnızca duygu kitabı... karmakarışık duygulardan örüldü.

Gün yüzü görmesi için, tüm o karmaşık duyguların sindirilmesi için bir yıl geçmesi gerekti. Paylaşılmak için can atan bir dolu anı birikti. Hiçbir düzene uymadan, öyle rastgele belleğe tıkılan bir dolu anı.

Zamanı geldiğinde her biri, düzensiz olarak tıkıldığı o yerden, kendi düzenini kurarak ve de kendiliğinden sayfalara döküldü. Hiçbiri süslenmedi. Tastamam olduğu gibi, yaşandığı gibi yazıldı. Etkilenip, duygulanmalar da öyle.

Doğrusu bu derece isteksizce gittiğim bir yerde bunca çok şeyden etkilenebileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Öylesine ilginç ve unutulmaz duygular yaşadım ki paylaşmadan edemedim. Her şeyim gibi duygularımı da paylaşmayı severim, tanıyanlar bilirler. İlk kitabım olan İçimiz Isınsın Biraz'da da aynı şeyi yapmıştım, Agos gazetesindeki "Kaplumbağa" köşemde de aynı şeyi yapmaktayım.

Kaplumbağa... sevdiğim yaratık. Her yere, her şeye geç kalan yaratık. Evini sırtında taşıyan yaratık. Güvensiz olduğunda kabuğuna çekilen yaratık. Belki de benzediğim yaratık. Ağır gider, kararlı gider.

Bir yıl sürdü düşünüp karar vermem... içimde saklamak yerine paylaşmaya, yaşanmış bu duyguları. Destek gördüm, teşvik gördüm dostlardan. "Yaz," dediler, ben anlattıkça.
Derler ki yazabilen insanlar çok konuşamazlar. Ben onlardan değilim. Hem yazar hem konuşurum... gevezeyim. Fışkırınca zapt edemem. Hem söylerim hem yazarım. Yazmak iyi bir şey. Söylenenler dinleyenlerle sınırlı kalır. Her dinleyenin belleğinde değişir, zaman içinde uçar gider. Yazılanlar ise geleceğe uzanır.

Doğru bir karar verdiğimi sanıyorum "Tamam o zaman, paylaşayım bari ben bunları," derken.... her bir anıyı, her bir duyguyu, belleğimden, yüreğimden tek tek çıkarıp kaydetmeye başlarken.

İçtenlikle, açık yüreklilikle ve sevgimi katarak kaleme aldım hepsini. Hiçbir önyargım yok. Hiçbir önyargı olmadan okunmasıdır dileğim.

Özellikle belirtmeliyim ki beni en çok etkileyen, halkların benzerliğiydi. Aynı dağa sevdalanmış bu iki ülkenin insanları birbirlerine çok benzemekteler. Sevmedikleri şeyin, birbirlerinin aynı olan, kendi kötü yanları olduğunu bir fark etseler birbirlerini sevecekler.

Yüreklerini avuçlarına alarak... dün'ü sorgulamaktan vazgeçip gün'e odaklanmayı bir öğrenseler...

Bercuhi Berberyan kimdir?

Amatör tiyatrocu, yazar, ressam Bercuhi Berberyan İstanbul'da doğdu. Lise ve Öğretmen Okulu'nu bitirdi. İlkokul öğretmenliğinden emekli oldu.

Uzun yıllar, tanınmış bir tiyatrocu olan eşi Arto Berberyan'ın amatör tiyatro grubunda oyuncu ve kostüm tasarımcısı olarak görev aldı. Eşinin ölümünden sonra, Berberyan Kumpanyası'nın yöneticiliğini üstlendi. 2000 yılında başladığı bu görevi oyun yazarı ve yönetmen olarak sürdürmektedir. Arto Berberyan'ın yazdığı Kaç Kişot-Don Nazar, Pierre Daninos'un yazdığı Hasaragyan Adında Biri (adaptasyon) ve kendi yazdığı Kınalı Ah Kınalı, Vah Kınalı ve Grand Majestik Gazinosu adlı oyunları sahneledi.

Çocukluğundan beri, klasik tarzda doğa konulu yağlıboya resim yapmaktadır. İlk kişisel sergisini 2002 yılında açtı.

İçimiz Isınsın Biraz adlı bir öykü kitabı bulunan Berberyan, oyun, senaryo ve kitap yazarlığı ile birlikte resim çalışmalarını da sürdürmekte olup halen Adalı dergisinde öyküleri ve Agos gazetesinde köşe yazıları yayınlanmaktadır.

17.04.2009

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür ve ırk gözetmeksizin hepimize armağan edilmiştir. Bu toprakları korumak türk,kürt,ermeni,fars,arap vs.. hepimizin görevidir. Fakat şöyle de bir durum var; Türkiye'de başka bir kökene mensup olmak gerçekten biraz zor bir durum.. Çünkü insanlar size hep önyargılı yaklaşıyor. Örneğin, benim anne tarafım İran'lı.. Eskiden bunu söylemekte bir sakınca görmezdim ve rahatlıkla söylerdim. Fakat şimdi herkesten gizliyorum. Çünkü çok tuhaf sorularla karşılaşıyorum. Beni kendilerinden ayrı tuttuklarını hissediyorum. Hatta bir arkadaşım beni kendi arkadaşıyla tanıştırırken ''Biliyor musun? Onun annesi İran'dan gelme!'' diye bir cümle kullanmıştı. O gün ona çok kızdıysam da tepki veremedim. Halbuki bu cümleyi daha yumuşatarak söyleyebilirdi. Örneğin "İran'dan gelme" yerine "İran asıllı" diyebilirdi. Bu tarz yaklaşımlar yüzünden kendi kimliğimi gizliyorum. ''Ben yarı türk, yarı farsım'' diyemiyorum. Bölücü düşüncelere sahip olmadıktan sonra kimse etnik kökenini gizlemek durumunda olmamalı. Aynı şekilde baba tarafı ermeni olan bir iş arkadaşımın soyadını panodaki listede göremezdim. Diğerlerinin soyadları görünürdü ama onun sadece adı olurdu listede... Çünkü adı türkçe, soyadı ermenice idi.. Bunlar hoş durumlar değil. Yapılan bu davranışlar iki tarafı birbirine düşman ediyor. Annemin kızlık soyadını istediklerinde tedirgin oluyorum. Çünkü öğrendiklerinde herkes nereli olduğumu soruyor. Belki müslüman olmam durumu biraz kurtarıyor ama şu ırk meselesi unutulmalı artık. Benim için bölücü olmayan herkes eşittir. Bir ermeniyle de bir türkle de, bir ingilizle de evlenebilirim. Bu benim için hiçbir sorun teşkil etmez. Lütfen herkes bu şekilde düşünsün. Irk ayrımcılığına bir son verilsin. Bir insan türk değilse bunu rahatça söyleyebilsin artık...