Türkiye'de Ermeniler: Harflerinin Heykelini Diken Halk

Harflerinin Heykelini Diken Halk

Ermenistan’ın üçüncü büyük kenti Vanadzor’a giderken bir tepenin üzerinde Ermenice harflerin heykellerini görüyorsunuz... Bir resim müzesinde gezerken Gomidas’ın yüzüne oturmuş hüzünle resimleri çıkıyor karşınıza... Güzel bir klüpte Ermeni sanatçılarının seslendirdiği ‘arya’da Anadolu’ya gidip, ‘viran olmuş illerden’ habersiz dönen bir turnaya sistemi dinliyorsunuz... Erivan’daki taş binaların mimarisi hem tanıdık geliyor, hem yabancı...

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/

Ermenistan’da sadece insanların değil, resimlerin, müziklerin, heykellerin hikâyelerini biraz deşince altından bir Anadolu izi çıkıyor. Ermenistan’da yaşayan Ermeniler Anadolu’ya özlemlerini her fırsatta dile getiriyor. Van’a, Muş’a, Malatya’ya uzanan hikâyelerini kimi kızgınlıkla kimi acıyla anlatıyor. İstanbul, Malatya, Erzurum, Van’ın onlar için çoğunlukla masalsı bir anlamı var... Tarihlerini böyle okuyor, müziklerini böyle dinliyorlar...

Peki sınırın öte yanından ‘hasret’le bakılan topraklarda yani Türkiye’de yaşayan Ermeniler için bir tepenin üzerindeki harf heykelleri, Gomidas’ın muhteşem ezgileri, taş binalar, hasret dolu türküler ne ifade ediyor? Ermenistan’da ‘diaspora’ diye anılan, Türkiye’de ‘kapalı bir cemaat’ olarak bilinen Türkiyeli Ermenileri anlamanın yolu aslında Ermeni tarihini, dilini, dinini, sanatını bilmekten geçiyor.

Hrant’a ithaf edilen..

Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel, Karin Karakaşlı ve Ferhat Kentel’in 2001 yılında TESEV’in öncülüğünde başladıkları sağlam bir araştırmadan sonra kaleme aldığı Türkiye’de Ermeniler-Cemaat-Birey-Yurttaş kitabı geçmişin ve bugünün sorularına yanıt veriyor. Kitap Anadolu izleri taşıyan Ermeni tarihine geniş bir pencere açarak başlıyor. Ermeni tarihi, dili, dini, toplumsal yaşama sıkıcılıktan uzak akıcı bir dille, görsellerle beslenerek ve örneklerle anlatılıyor. Ardından yeni bir sayfa açılıyor ve bundan sonrasında bugün sokakta annesine ‘mama’ demesi yasaklanan çocuğun duygularını, bir Ermenice bir Türçe isminin yazılı olduğu iki kartvizit kullanan tüccarın ikilemini, ilkokulda tarih dersinde Ermeni çeteleri anlatılırken gözüne bakan ilkokul öğretmenini anımsadıkça ‘canı acıyan’ gencin üzüntüsünü onların ağzından anlatıyor. Araştırmada Ermeni cemaatinden 258 kişiyle anket yapılmış, Ermeni cemaatin yoğun olarak yaşadığı mahallelerdeki insanlarla konuşulmuş ve derinlemesine görüşmelerin yapıldığı toplantılar düzenlenmiş. Ve sonuçta ‘kapı komşumuz Türkiye Ermenileri’ her yönüyle tanıtan ve bir araştırma kitabı olmasına karşın keyifle de okunan bir eser ortaya çıkmış. Ve Kitap 2007’de gazetesinin önünde öldürülen AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e şu sözlerle ithaf edilmiş:

“.. Evet Hrant, sen bu kitabın en önemli ilham kaynağıydın. Ama sen yaşarken, bu kitabı bitiremedik. Kitap yazmanın sancısı, yerini seni kaybetmenin verdiği acıya ve seninle bu kitabı paylaşamamanın getirdiği suçluluğa bıraktı. Açıkçası bu kitabı eline alıp koca avuçlarında şöyle bir tarttığını ve gülümseyerek bizlere takıldığını görememenin acısı her şeye baskın çıkıyor. Ama işte bitirdik ve karşındayız... Bu kitabı verdiğin ilhama ve varlığına minnetle sana ithaf ediyoruz Hrant... Hrant Dink ‘e diyemeyeceğimiz denli canımız olmanın acılı gururuyla..”

Birbirinden koparılan halk

Ermeniler, Anadolu’nun en eski halklarından biri. Herodot’a göre, Ermenilerin ataları olarak görünen Armenlerin Anadolu’ya göçü İÖ 5. yüzyıldan önce gerçekleşmiş. Bir başka yoruma göre ise Ermenilerin Doğu Anadolu’ya yerleşmeleri Hıristiyanlık öncesi bin yıla kadar geri gidiyor. Ermeniler kendilerine ‘Hay’ diyor. Anadolu’da İÖ 6. yüzyıl ile Osmanlı hâkimiyetinin kesinleşmeye başladığı 15. yüzyıl arasında çeşitli aralıklarla birkaç Ermeni hanedan ve devletinin hüküm sürdüğü biliniyor.

Ermenilerin Anadolu topraklarındaki varlıkları Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı devletinin aldığı ‘tehcir’ kararıyla büyük bir kayba uğruyor. Göçe zorlanan binlerce Ermeni yaşamını yitiriyor. Geriyeyse bugün en iyi ihtimalle 80 bin Ermeni kaldı. Onlarsa geçmişten gelen acı hikâyeler ve günlük yaşamda karşılaştıkları sıkıntılarla yaşamlarını sürdürüyor.

Heykeli dikilen alfabe, kaybolan dil

Ermeni tarihi, birbirinden yüzyıllardır ayrı düşmüş bir halkın da üzücü hikâyesi aslında. İşte heykeli dikilen Ermeni alfabesi de böyle bir bölünmüşlüğün içinde ortaya çıkmış. Aydın bir din adamı olan Mesrob Maştotz tarafından 405 yılında yaratılan alfabe, bir anlamda Ermeni halkının yeniden doğuşunun simgesi olarak da kabul ediliyor. Alfabenin doğuşundan sonra sonra yaşanan ‘Altın Çağ’ dönemindeki çevirmenlerin anısına her yıl Türkiye’de, Ermenistan’da ve diaspora Ermenileri arasında Tarkmançats (Çevirmenler) Bayramı kutlanıyor. Ancak bugün Ermenice Türkiye’de ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyalarıyla evlere saklanmış durumda. Birçok Ermeni ana dilini kullanmayarak unutmuş, kimileriyse hiç öğrenememiş bile.

Birbirinden ayrı düşme hali Ermeni alfabesi ve dili gibi kilisesiyi de kendilerine özgü hale getirmiş. Ermeni Kilisesi, Kral III. Drtad’ın 301 yılında Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra kurulmuş ve Hıristiyanlık da devlet dini haline gelmiş. Bu gelişme Hıristiyanlığı Bizans’tan önce ilk devlet dini olarak kabul eden halkın Ermeniler olduğu iddiasını doğurmuş. ‘Ermeni Kilisesi’ kuruluşundan beri yalnız Ermenileri temsil ediyor. Kitapta, bu durumla ilgili “Bunun ardında, etnisite ile dinin birleşmiş olmasının dışında, Ermeni Kilisesi’nin Hıristiyan dünyasında giderek artan özerkliği ve yalıtılmışlığı kadar, Doğu Hıristiyanlığıyla Ermeni Hıristiyanlığının geçirdiği evreler gibi tarihsel etmenlerin de rolü vardır. Kilise, inançtan öte kültür ve geleneğin devamlılığı açısından da önemli bir işlev yüklenmiştir. .. Hatta Hıristiyanlığın Ermeniler için sadece bir inanç ve dinsel öğreti olmadığı, ulusal kimlik algısını pekiştiren çok yönlü bir dayanak noktası işlevini gördüğü, bu bağlamda Ermenilerin aslında Hıristiyanlığı ulusallaştırdıkları da ifade edilmektedir” yorumu yapılıyor. Günümüzde de Türkiyeli Ermeniler için din aynı işlevi görmeyi sürdürüyor. İnsanlar kiliseye sadece ‘din hizmetini’ yerine getirmek için değil, kültürlerini yaşatmak, sosyal dayanışmayı devam ettirmek için gidiyor.

Diasporanın doğuşu

Diasporanın doğuşu 12. yüzyıla kadar uzanıyor. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Ermeniler üç yüzyıl boyunca (1073-1375) Anadolu topraklarının bir başka bölgesi Kilikya’da başkenti Sis (Kozan) olan bir prenslik ve krallık ilan ediyor. Ancak Kilikya Ermeni Devleti 1375’te Memluklar tarafından yıkılıyor. Yüzyıllar süren siyasal çekişmeler Ermenilerin Bizans, Gürcistan, Rusya ve Kırım topraklarına göç etmesine neden oluyor ve böylece Ermeni diasporasının ilk tohumları atılıyor. 17. yüzyıla gelindiğinde Ermeni halkının çok büyük bir kısmı Osmanlı hâkimiyeti altında toplanıyor. Ancak bu kez de Rusya’nın Osmanlı topraklarına doğru genişleme siyaseti Ermenileri yerinden ediyor. Bu süreçte Ermeniler Polonya, Kırım, Transilvanya, Macaristan ‘dan Yunanistan, Kıbrıs, Rodos, İtalyan kentleri ve Fransa ‘ya, diğer yandan İran üzerinden Hindistan ve Çin ‘e kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada ticaret kolonileri kuruyor. Bugün Ermenistan’ın nüfusunun yaklaşık 3 milyon. Ancak Fransa’dan Amerika’ya İngiltere’den Suriye’ye kadar birçok ülkede Ermeni halk bulunuyor.

Her alanda usta

Ermeni edebiyatı, müziği ve resimi de Anadolu’yla iç içe. Köy köy dolaşarak yaptığı derlemelerle Ermeni halk müziğine büyük hizmeti geçmiş Gomidas, uzun yıllar saray ressamlığı yapan Manas ailesi, başta Dolmabahçe olmak üzere Beylerbeyi ve Çırağan gibi sarayların mimarı Balyan ailesi Ermeni sanatının güzel eserlerini günümüze bırakan sanatçılar.. Ancak bunu günümüzde çok az kişi biliyor, hatta bilmiyor bile...

Cemaatten birey-yurttaşa

Kitapta, “Ermeniler arasında var olan ‘genel’ tedirginlik ve dışlanma duygusu toplumda var olan ‘genel’ önyargılı duruma tekabül etmektedir. Büyük toplumda varolan derin önyargılar Ermeniler arasında tedirginlik düzeyini arttırıp, örneğin sokakta Türkçe isim kullanmak, görünmez olmaya çalışmak gibi pratiklere neden olurken, diğer yanda, Ermeniler hakkında var olan olumlu değerlendirmeler ve yorumlar, Ermeniler arasında belli bir rahatlama ve kendini toplumun parçası hissetme gibi sonuçları da doğurmaktadır” deniliyor ve son olarak şu değerlendirme yapılıyor:

“Son dönemde, özellikle eğitimli, meslek sahibi genç kuşaklarla birlikte Türkiye Ermenilerinin önemli bir değişim ve dönüşümden geçtiğine kuşku yok. Bu değişim ve dönüşümün en önemli göstergesi ise, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye Ermenilerinin kimliklerini koruma yönünde çaba göstermeleri oranında Türkiye toplumuyla daha çok bütünleşmeleri, bütünleşme oranında bireyleşmeleri ve ‘yurttaşlaşma’larıdır. Kısacası, Türkiye Ermenileri, Anadolu toprakları üzerindeki iki bin yılı aşkın tarihlerinde, bugün farklı hayat tarzları, değerler sistemi ve siyasal duruşları ile ‘cemaat’ten ‘talep eden birey-yurttaş’a giden yolu katetmekle meşguller.

Çoğul pratikleriyle Ermenilerin aslında Türkiye toplumunun kendi üzerine düşünmesi için de ayna tuttuğunu söylemek mümkün görünüyor. Ermenilerin yaşamaya çalıştığı hayat, ‘bütünleşmiş bir insan’ hayatıdır ve bu sadece Ermenilerin meselesi değildir. Sonuç olarak, uzun süren bu araştırmaya başlarken Türkiye toplumunun yeniden sağlıklı bir biçimde bütünleşmesi yönündeki yüksek umutlara rağmen, gelinen aşamada hâlâ çok büyük sorunların olduğunu söyleyebiliriz. Fakat aynı şekilde, bugünkü sürecin olumluluk ve olumsuzlukları birarada taşıyan, önü açık, dinamik bir süreç olduğunu; umutların gerçekleşmesinin ise demokratikleşme çabalarına bağlı olduğunu söyleyebiliriz.”

Türkiyeli Ermeniler konuşuyor

Kitap Türkiyeli Ermenilerin Ermenice konuşmaktan diasporaya, askere gitmekten Türkçe isim kullanmaya kadar her konuda düşüncelerini, korkularını ve yaşanmışlıklarını gün yüzüne çıkarıyor. Her konu başlığının altında araştırmacıların değerlendirmeleri ve Ermenilerin (isimlerinin baş harfleriyle) dile getirdiği görüşler yer alıyor:

Ermenice önemli ama

• “Ermeniceyi unuttum. Konuşabiliyorum elbette, ama Ermeni ilkokulunda okuduğum halde yazamıyorum. ... Ermenice gazeteleri okuyamıyorum. Agos’u izliyorum. Bir de Ermeni yazarların Türkçe kitaplarını falan okudum. (J)

• İlkokulda Ermenice alırdık tüm dersleri. Geometri sorusu çıktı sınavda. Sınavı kazanamadım. Çemberi, Ermenice öğrenmiştik çünkü... (N)

• Ermeniceyi öğrenmek çok önemli değil. Bazen de bilseydim, fena olmazdı diyorum. Ama ‘x’ bir dünya dili bilmeyi tercih ederdim. (A)

• Evet, Ermenice önemli. Ama salt Ermeni olduğum için değil; her şeyden önce bir kültürün ifadesi olduğu için. Bu bağlamda Kızılderili işaret dilinin bile yok olmasını istemem. Bu, o kültürün yok olması demek... (D)

Cemaati din temsil ediyor

• Ermenilerde din ve milliyet -etnik kimlik- kolaylıkla ayrılamaz. (Ermeni Katolik Başepiskoposu Çolakyan)

• Din siyasete alet edilmezse, ulvi yerde kalsa, Hıristiyan-Müslüman karşı karşıya kalmaz. Müslümanlığın dayandığı temel prensip ‘La ilahe illallah’... Hıristiyanlığın da Yahudiliğin de temel prensibi bu... Kavramların alet edilmemesi gerekir. Dua ederken, herkes aynı şeyleri diliyor: ‘çocuğa sağlık, istikbal, iyi şeyler’... (H.)

• Patrik sadece dinî lider olmalıdır. Dindar olmasam da Patrikhane kurumuna saygım var; bu kurumun tarihî ve kültürel geçmişi ile bağlantılı olarak sembolik bir üstünlüğü var; ancak bu Patrik ‘cemaatbaşı’ (etnark) gibi davranıyor; bizim iddiamız okulların yönetiminin bile tamamen kiliseden ayrı olması gerektiğidir. Patrik ise buna karşı; bizim tepkimizden memnun değil; eski genelgeleri yayınlatıp, bize hatırlatma yapıyor. (S)

• Son dönem Patrik sivil işlere daha çok karışıyor. Renkli bir kişi; dışa açık ama gençliğinden ötürü, dik gidiyor cemaat işlerinde de. Kalustyan öyle değildi. (D.)
• Dine inanan bir adam değilim. Ama beni temsil eden başka biri yok. Ben temsil edilme ihtiyacındayım. Ben kendimi temsil ediyorum ama cemaatimi temsil edecek başka biri yok. Kiliseler beni şahsen çok ilgilendirmiyor. Ama Ermeni kültürünü taşıyan kiliseler bu anlamda önemliler. Ermeni kimliğiyle ilgili kaynak, kiliselerdir. Kimliği kiliseler korumuştur. (A.)

• Apo’ya ‘Ermeni köpeği’ dendiğinde Patriğin temsiline ihtiyacımız var. Sivil inisiyatifi geliştiremi-yoruz. Sınırlarımızı ne kadar zorlayabileceğimizi bilmiyoruz. Başa çıkamıyoruz. Sorunu gidermek anlamında sivil örgütlenme de yetmez; çok daha yaygın sorunlar var. (A.)

• Cemaatin temsilcisinin sivil olması çok önemli ama Mutafyan bu şansı vermez, Türkiye hükümeti de vermez. Cemaat böyle bir önder çıkaramaz. ” (M2)

Türk gibi yaşamak...

• Anneannem Âşık Veysel ‘le beşik kertmesiymiş. Ölüm döşeğinde bir tek Âşık Veysel’in plağıyla gözlerini açtı. (B.)

• Yaptığımız her şey Türk gibi. Ortak yemekler falan... Kafada biraz var Ermenilik. Çoğumuz Ermenice müzik dinlemeyiz, kitap okumayız. Din hariç Türk gibiyiz. (K.)

• Ben övünüyorum Ermeniliğimle. Fazla dil biliyoruz. Vaftiz oluyoruz; evlenirken farklıyız. O kadar Müslümanın arasında sağlam duruyoruz. Kuyumculukta, el sanatlarında iyiyiz. Müslümanlar genellikle savaşıyor ama biz hep çalışmışız. (K.)

• “Türk müsünüz diye sormanız abes. Dayım askerde şehit oldu ” (N)

• “Ne tam Türksün, ne tam Ermeni.” (T)

• “Türkiyeli olmak bence önemli olan. Bu ülkeyi seviyorum. Türkiye’nin AB’ye girmesini, kalkınmasını istiyorum. İyi bir Türkiye istiyorum. ” (K)

• “Türk toplumunun ananeleriyle büyüdük. Bu durumu Türkten daha çok benimsiyoruz” (A)

Birlikte yaşam kolay olmadı

• ... Üniversitede yolumu kesiyorlardı. ‘Gel yol yakınken seni Müslüman yapalım’ dediler. ‘Yok’ dedim. Dört yıl boyunca takip edilmeler, laf atmalar peşimi bırakmadı. Okulu bitirinceye kadar devam etti bu oyunlar... (A.)

• Bir komşumun kızı benden çok küçüktü bir gün bana “Bir kere seninle benim Allah’ımız bir değil ” diye bir şey söyledi. O yaştaki bir insanın düşüneceği şeyler değil bu; aileden empoze ediliyor. (N.)

• Bayramlar kaçırılmazdı. Annem Paskalya’da bizi tanısınlar diye eve çağırıp komşulara çörek ikram ederdi. Ramazanda da büyük diye anneme el öpmeye gelirlerdi. Komşuluk ilişkilerimiz çok hoştu. Ama ilkokul öğretmenim canımı çok acıttı. 1960 ‘lı yıllarda Ermeniler şöyle böyle yapmış derken bana bakardı. Babam korkardı ve bu konuları konuşmazdı. Ama annem öğretmene gidip konuştu. Annemin cenazesi kiliseden kalktı. Babamın cenazesinde ise Yedikule ‘de evde kendi aramızda tören yapıldı.

Sonra Bafra ‘da Bafralı gibi gömülmek istediğinden camiden cenazesi kalktı ve Müslüman mezarlığına gömüldü. (A2.)

• Askerliğimi Amasya ‘da yaptım. Orada çok Ermeni vardı. Bazıları bu durumu gizliyor, Türk isimleri taşıyorlardı tabii... Sami Hazinses de Ermeniydi mesela; ama Ermeniliğini hiç yaşamamıştı... (J.)

• Ermeni cemaati içinde 35 yıldır faal olarak çalışan B., ‘sakıncalı’ bir durumda ‘Oğuz’ adını kullandığını ve iki kartviziti bulunduğunu ifade ediyor.

• Kapalıçarşı ‘da çalışan 23 yaşındaki A. “Bir ortamda ülkücüler varsa, E.. (Türk ismi) oluyorum bir anda” diye açıklıyor.

• Devlet, prosedür olarak saygı gösteriyor olabilir; ama ben öyle hissetmiyorum. Örneğin Balyan ailesini İtalyan olarak gösterirlerse ben bunu bana saygısızlık olarak algılıyorum. ... (B)

• Devlet dairesine gidiyorsunuz, ‘İsmin niye öyle’ diye soruyorlar. Nüfus kâğıdını kaybedip yeniden çıkardığımda otomatik olarak ‘Müslüman’ yazmışlar. (T)

• Diyarbakır ‘da komşu hacı çocuklarıyla büyüdük. Hiçbir problem yaşamadık... (İ)

Ermenistan ve diasporaya bakış

• Buradaki Ermeniler farklı. Diasporada özlem, intikam gibi duygular var.. Buraya ait olmadığını hissediyorsun. Ama Fransa’dakiler de kendilerini Türk gibi hissediyorlar, burayı özlüyorlar. (D)

• Ermenistan benim için herhangi bir ülke. Benim için vatan burası... ” (T)

• “Ben ait olduğum topraklar üzerinde yaşamak isteyen bir insanım. Bunun için Ermenistan ‘ı komşu bir ülke olarak değerlendiriyorum. ” (Y)

• ... Diasporadaki Ermenilerin Ermenistan’a bakışı pragmatik, işlerine geldiği zaman... Bu konuda da biraz Yahudileri örnek alsınlar bence. (E)

• “Biz içimize çok kapanmışız, eziklik var. Örneğin Yahudiler daha iyi bir pozisyondalar, bu konuda daha açıklar. Biz daha kapalıyız. ” (R)

• Türkiye’den gidenleri dışarıda Ermeni kabul etmiyorlar. Rusya ‘dayken Taşnaklar bana “Sen Türkleşmişsin. dediler. “Benim çocuğumun adı Armen ” dedim, sizinkiler Violet. (Y)

• Abim Fransa’da yaşıyor. Ona “Sen Türkleşmişsin ” diyorlar. Bizi sevmezler. (A.)

1915 ve suskunluk...

• Çocukluğumda bayağı konuşulmazdı. Ara sıra ‘olaylar’ veya ‘tehcir’/aksor (örneğin ‘tehcir görmüş adamdır’/’aksor desadz mart e’) diye bazı nahoş, fakat esrarengiz vukuattan söz edildiğini duyar, ama bu ‘olaylar’ veya ‘tehcir’ nedir, diye sorduğumda, annem hep ‘sana göre konular değil’ diye cevap verirdi.

• Tarihsel bir dram yaşandı ve kalan Ermeniler kuşak kuşak farklı duygular yaşadı. Birinci kuşağın derdi canını kurtarmak ve yaşam alanı yaratmaktı. İkinci kuşak olayın tanıklarıydı. Birinci, ikinci ve üçüncü kuşaklar için ‘hiç konuşmamak’ temel reçeteydi. (H)

• Ninem bu olayları bize anlattığı zaman babam kızar, ‘çocukları yaşadıkları, doğdukları topraklardan soğutma’ derdi. Fakat babam yaşlanınca kendi de anlatmaya başladı. (D.)

• Ailem 1915 ‘i yaşamış. Bana anlatıldı. Çocuklarıma nasıl anlatacağımı bilmediğim için hiç anlatmadım. Anlatmak istiyorum, çünkü malvarlığımızı da yitirdik o zaman. ... Haksız rekabete uğradığımızı düşünüyorum. (G.)

• Olmasaydı daha iyiymiş. Olmuş bitmiş, şimdi ne yapılabilir ki? Yürekte acıyı büyütmedim. Şimdi bir masal gibi geliyor. (V)

• ‘1915 olayları’ (ve Cumhuriyet döneminde ‘on senede bir gelen tokatlar’) insanlarda bir meyve ağacı bile dikme şevkini kırdı. Meyvesini yemek kısmet olmaz korkusuyla, artık mevsimlik domates, patlıcan ekiliyor. (S)

• Bu konuda başkaları, bize avukatlık yapmasın; biz burada kendi devletimizle kendimiz halledelim. ... Devleti ele geçirmek, büyük Ermenistan kurmak gibi hayallerimiz yok, ama 1915 olmadı demeyin. (S)

• Bunları düşünerek yaşayamazsın. Aklında olursa sürekli, yaşayamazsın... (K.)

• (6-7 Eylül sırasında) Aramızın pek de iyi olmadığı Müslüman komşular, kendilerine de zarar gelmesin diye, bizim eve bayrak astılar. (K.)

TÜRKİYE’DE ERMENİLER
Cemaat-Birey-Yurttaş
Günay Göksu Özdoğan,
Füsun Üstel, Karin Karakaşlı, Ferhat Kentel
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, 640 sayfa, 55 TL.





RADİKAL KİTAP / 12/06/2009
www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=940416


Okur Yorumları

Manüpülasyon - 18/6/2009

Devlet ve basın Ermeni meselesini manüpüle ediyor. Hiç kimse biz bu insanlarla 800 yıl birlikte yaşadık, neden her şey bu noktaya taşındıdan bahsetmiyor. Sadece Ermenilerin Osmanlı'dan ayrılmak istemi sorunun kaynağı olarak gösteriliyor.Peki Osmanlı hiçmi yanlış yapmadı ?.Tıpkı Kürt meselesi gibi. ABD On beş bin km. mesefaden enerji oyunu için gelip Irak'ı işgal ediyor. Biz komşumuz olan Irak'ta yokuz. Kürt petrollerinin önemli bir kısmı yabancılar tarafından paylaşılıyor. Biz hamaset yapıyoruz, Sözde kürt devleti vs. bildiğiniz şeyler. Oysa Barzani ve Talabani bize çok yakındı. Hatta Barzani TSK ile birlikte PKK ile savaşımda 200 Peşmergesini kaybetti. Peki sonra ne oldu, Diplamatik beceriksizliğimizin faturası yine Kürtlere kesildi.Tıpkı Ermenilere yapıldığı gibi. Ermeni meselesinde Şimdi birileri salyalarını akıtarak ırkçılık yapacaklardır. Dağlık Karabağ falan diyeceklerdir. Orta Asyaya'ya Turanı aramaya giden Enver paşayı Azerilerin sıkılmış patates gibi kaderiyle başbaşa bıraktığı unutulmamalı.(Bkz. Şevket Süreyya Aydemir)Son zamanlardada Rusyayı kullanarak Türkiye'yi tehdit ettikleri gibi. Birazda kendimizi sorgularsak sorunlarımızı daha kolay çözeriz. Türkiye yeni dünya düzeni dedikleri Kapitalizmin yeni örgütlenme biçiminde komşularıyla olan sorunlarını çözüp enerjisini ülkenin ekonomik kalkınmasına harcamalı.


celalatalay
Turkiye'nin mozaigini seviyorum - 17/6/2009

Cocuklugum ve genc kizligimin bir bolumu Yesilkoy'de gecti. O yillarda Yesilkoy sokaklarinda bircok Ermeni,Rum vatandasimizi carsida,pazarda,bakkalda gorurduk.Kimisi semtimizin esnafiydi.Babam Kapalicarsi'da kuyumculuk yapti. Yaninda Turk elemandan cok,Ermeni elemanlar calisirdi.Bizim bayramlarimizda Ermeni komsularimiz kutlamaya gelirdi,onlarin bayramlarinda da biz onlarinkini kutlamaya giderdik.Paskalya bayramlarini iple cekerdik.Cunku renk renk boyanmis yurmurtalarla ilk bu gayrimuslim komsularimiz sayesinde tanistik.Yine bu bayramlarda komsularimiz tarafindan pisirilen ve evlerimize yollanan mis kokulu paskalya coreklerinin de tadi hala damagimda.Noel bayrami ile de yine bu komsularimizin susledigi cam agaclari sayesinde tanistik.Musluman ve hristiyan komsularin dayanisma ile oturdugu,cogunun gayrimuslim oldugu 15 dairelik bir apartmanda buyudum.Bizim bayramlarimizda da onlarin evleri annemin yaptigi kavurma ile senlenirdi.

Ne guzel komsuluklar,dostluklar yasadik biz.En yakin arkadasimin annesi Rum,babasi Ermeniydi.Ilk sevgilim de yine yakisikli bir Ermeni genciydi. Yedigim en guzel manti Kayserili yayanin yaptigi mantiydi.Ermeni arkadaslarimizin babalari daydayimiz, agabeyleri ahparigimiz idi. Teni,Talin,Feride,Serdar,Ozan,Nazeni,Ani,Gunes,Yeprem hep beraber buyuduk biz.Ne oldugumuz degil,sadece dost oldugumuz onemliydi.Ailem bizi cevremizdeki insanlari sevmeyi ogreterek buyuttu.Agabeyim Ermeni komsumuzun kizini sevdi ve sirf Turk oldugumuz icin kizin babasi agabeyimle evlenmesine izin vermedi.Kizin halasi da bir Turku sevmisti ve kizin babasi yillardir kendi kizkardesi ile gorusmuyordu. Ben yine de sevdim bu komsularimizi.Ayni cografyada yasadiginiz insanlar dinleri,irklari sizden farkli olsa da kardesiniz oluyor. Nasil kardesinizin sac,goz rengi,boyu sizden farkli olsa da yine seviyorsaniz yine oyle seviyorsunuz dini,dili farkli olan bu insanlari.Hicbir kirginlik tek tarafli olmuyor, hicbir sevgi de.Turk bayragi altinda toplanmis, bu ulkeyi seven,koruyan tum Turkiyeliler'i seviyorum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ben bir sünni türkmen olarak sorunun kaynagını üç şeyde görüyorum bir din farkıiki menfaat üç ırk farkı kuranda ancak müslümanlar kardeştir diyor yahudileri ve hiristiyanları dost edinmeyin siz onların dinine girmedikçe onlar sizden razı olmazlar diyor sizi islamdan döndürmek için herşeyi yaparlar diyor kısaca kafirlerle dostluk yasaklanıyor iki menfaat iki ulusun menfaati ters orantılı menfatlerimiz çatışıyor bu zamanda menfaat için insanlar öz ana baba bir kardeşlerini tepelemekten çekinmiyor kalkıpta ermeniyle dost olurmu üç dedik milliyet farkı ırkımız bir değil ırk bir olmayınca yakınlıkta olmuyor dogal olarak ha bide tarihi olaylar var ben sivas zaralıyım büyüklerimizden hep ermenilerin köyleri nasıl bastıklarını ruslarla nasıl işbirliği yaptıklarnı dinleyerek büyüdüm ben de şu an hayalimde canlanan ermeni imajı uzun sakallı kara yüzlü insan azmanı vahşi bir hayvan adeta kurt adam bu imaj bende öyle oturmuş ki bir insan dünyanın en iyi insanıda olsa onun ermeni oldugunu ögrendiğim an benim gözümde şeytandan farksız duruma düşüyor ermenilerinde bize karşı aynı duyguları beslediğinden adım gibi eminim dolayısıyla ermeniler gitsin erivanda büyüsün öküz öldü yani osmanlı ortaklık da bozuldu zaten osmanlı padişahlarının bu kadar müsahama göstermelerinin de analarının yabancı uyruklu olmasına baglıyorum kan bir şekilde çeker