Doç. Dr. Rahmi DOĞANAY* Özet Birlikte yaşamak, yaşayabilmek tabiidir ki; öncelikle bir hoşgörü ve kendinden emin olma, paylaşmayı başarabilmek meselesidir. Türk milleti tarihi boyunca idare ettiği ve vatan tuttuğu topraklarda farklı din, milliyet ve kültür unsurlarını sadece yönetmemiş, onlarla birlikte yaşamayı, paylaşmayı samimi duygularla başarabilmiş bir millettir. Birlikte idare etme uygulaması da -en azından Tanzimat’tan itibaren- fiili olarak uygulanabilmiştir. Türk tarihi bize Türklerin herhangi bir millete katliam uygulayacak bir kompleksinin olmadığını insaflı bir bakış açısı ile gösterebilir. Türk milletinin yaklaşık bin yıl birlikte yaşadığı; sevgi, saygı, hoşgörü ve adalet çerçevesinde beraber olduğu milletlerden bir de Ermeniler olmuştur. Bin yılın sonunda yaşanan bir trajedi varsa, bin yıllık uyum neden bozulmuştur? Amacımız bu soruya cevap aramaktan, bir sorumlu bulmaktan ziyade uyumlu birlikteliğin yaşanabildiği Harput’tan örnekler vererek, tarihe mal olmuş bir trajedi üzerinden iki toplumun geleceğine ipotek koyulmasına engel olacak çabalara katkıda bulunmaya çalışmaktır. Kullandığımız veriler Mamu’retü’l-Aziz sâlname kayıtlarından alınmıştır. 1881-1908 tarihleri arasında yayınlanan yıllıklarda görüldüğü kadarıyla bile, devlet dairelerinin her kademesinde amir ve memur olarak gayrimüslimler ve tabii ki Ermeniler görülmektedir. 1881-1908 yılları arasında Harput’ta 6 070 kadar kamu görevlisi içinde 700 kadar gayrimüslim ve bunların hemen tamamının Ermeni olduğu gözlenmektedir. Bahsedilen kamu görevlilerinin vilâyet, sancak, kaza meclislerinde, idarî ve malî memuriyetlerde bulundukları, bazen vali yardımcılığı görevini üstlendikleri görülmektedir. Bunlardan Osmanlı genel uygulamaları çerçevesinde ödül ve nişan alanlar da bir vakıadır. Birlikte yaşamak, yaşayabilmek tabiidir ki; öncelikle bir hoşgörü ve kendinden emin olma meselesidir. Sonra paylaşmayı başarabilmek meselesidir. Türk milleti tarihi boyunca idare ettiği ve vatan tuttuğu topraklarda farklı din, milliyet ve kültür unsurlarını sadece yönetmemiş, onlarla birlikte yaşamayı, paylaşmayı (hem de gönülden) samimi duygularla başarabilmiş bir millettir. Birlikte yaşamaktan başka, birlikte idare etme uygulaması da en azından Tanzimat’tan itibaren fiilî olarak uygulanabilmiştir. Türk tarihi bize Türklerin herhangi bir millete katliam uygulayacak bir kompleksinin olmadığını da insaflı bir bakış açısı ile gösterebilir. Türk milletinin birlikte yaşadığı, hem de bin yıl sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde adil bir şekilde beraber olduğu milletlerden bir tanesi de Ermeniler olmuştur. Bin yılın sonunda yaşanan bir trajedi varsa, bin yıllık uyum neden bozulmuştur? Amacımız bu soruya cevap aramaktan, olanlara bir sorumlu bulmaktan ziyade, uyumlu birlikteliğin yaşanabildiği Harput şehrinden bazı örnekler vererek, tarihe mal olmuş bir trajedi üzerinden Türk ve Ermeni toplumlarının geleceğine ipotek koyulmasına engel olacak çabalara katkıda bulunmaya çalışmak olacaktır. Kullandığımız veriler Mamuretü’l-Aziz vilâyeti sâlname kayıtlarından, yani resmî il yıllıklarından alınmıştır. 1881-1908 tarihleri arasında yayınlanan yıllıklarda görüldüğü kadarıyla bile, devlet dairelerinin her kademesinde amir ve memur olarak gayrimüslimler ve tabii ki Ermeniler görülmektedir. Burada gayrimüslimlerin ve Ermenilerin resmî görevlilerinden bahsediyoruz. Müslüman, gayrimüslim, Türk-Ermeni vs. halk arasında zaten hoşgörü ve barış içinde, dayanışmacı bir hayat sürdürülmektedir. 1881-1908 yılları arasında Harput’ta (Mamuretü’l-Aziz, Elaziz, Elazığ)[1] 6 070 kadar kamu görevlisi içinde 700 kadarının gayrimüslim ve bunların hemen tamamının Ermeni olduğu gözlenmektedir. Bahsedilen kamu görevlilerinin vilâyet, sancak, kaza meclislerinde, idarî ve malî memuriyetlerde bulundukları, bazen vali yardımcılığı görevini üstlendikleri görülmektedir. Bunların Osmanlı genel uygulamaları çerçevesinde ödüller ve nişanlar aldıkları da bir vakıadır. Bu aşamada Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulması sebeplerini bir yana bırakarak, Türk ve Ermeni insanının ayrı-gayrı gözetmeksizin gerçekleştirebildiği uyumun örneklerini detaylandırarak konuya daha derinlemesine bir açılım getirebiliriz. 19. yüzyılın sonlarına kadar birlikteliğin başarılabilmiş olması tamamen halkın birbirine katlanabilmesi ve Osmanlı Devleti’nin müsamahası sayesinde gerçekleşmişken, bu yüzyılda yapılan ıslahatlarla gayrimüslim unsurların ve tabiatıyla Ermenilerin hukukî bazı haklar elde ettikleri, Müslüman unsurla eşit tutulmaya başlandıkları da bir gerçektir[2]. 1878 Berlin Antlaşması’na, Ermeniler lehine ıslahatlar yapılması maddesi konulduktan sonra, Ermeni olaylarının en yoğun yaşandığı dönemin Padişahı II. Abdülhamit’in gayrimüslimlerin Osmanlı reayası olduğunu unutmadan tahrikleri önlemeye çalıştığını ifade etmesi[3], hoşgörü ve beraberliğin sürmesi isteğinin halâ devam ettirilmeye çalışıldığının bir göstergesidir. Belki bu anlayış ve yaklaşım sayesinde Ermeni halkın Ermeni olaylarına 1890’lara kadar beklenen ilgiyi göstermediği de söylenebilir. Ermeni halkının ve aklıselim düşünen, birlikte yaşamayı devam ettirmek isteyen bazı Ermenilerin ifadeleri de bu kanaati güçlendirmektedir. I. Meşrutiyet Meclisi’nde mebus olarak görev yapan Hamazasp, duygularını meclis kürsüsünden ifade etmiştir. Hamazasp Türk-Ermeni birlikteliğinin bozulması için çaba sarf edenleri yerdikten sonra; Biz Hıristiyanlar halimizden memnun olup, asla himayeye ihtiyacımız yoktur. Ben Erzurum vekili bir Ermeniyim. Başka ülkelere gidip, ancak geri dönmek zorunda kalan Ermeniler burada tekrar şefkat ve himaye görmüşlerdir[4] demektedir. Hamazasp’ın Osmanlı Parlamentosu’nda bir mebus olduğunu söylemiştik. Burada herkesin malûmu olan Osmanlı Devleti’ne nazırlık, büyükelçilik, darphane idareciliği, Saray’a ve devlet adamlarına sarraflık yapan Ermeni vatandaşları saymaya gerek görmüyoruz. Araştırma bölgemiz olan Mamuretü’l-Aziz yani bugünkü Elazığ vilâyetine bakacak olursak; çalışmamıza esas teşkil eden sâlname kayıtları hem bölgedeki gayrimüslim nüfus hakkında, hem de sosyal ve idarî pozisyonları hakkında bize bilgiler vermektedir. 1881-1907 yılları arasında 6 070 kadar insanın kamu kuruluşlarında çeşitli görevlerde bulundukları ve bunlardan 690’ının Ermeni olduğu gözlenmektedir. Bu Ermeni görevlilerin vilâyet, sancak ve kaza idarelerinde, özellikle idare meclislerinde birkaç kişiyle cemaatlerini temsil ettikleri görülmektedir. İdare meclislerinde Ermeni ve Katolik temsilcilerinin daimî olduğunu da belirtmeliyiz. Peki bu meclisler ne iş yapar? Bu meclislerin her biri kendi vilâyet, sancak ya da kazasının idarî ve malî işlerini yürütür. Merkezi temsil eder. Vilâyetin her dairesinde gayrimüslim görevliler bulunmaktadır. Elazığ söz konusu olunca bu görevleri Ermeniler yürütmüştür. Sadece vali ve kaymakam gayrimüslime rastlanmamıştır. Hicrî 1325, Milâdî 1907 yılı sâlnamesinde Ohannes Efendi adında bir Ermeninin vali muavini görevini üstlendiği ve saniye rütbesine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca vilâyet ahalisinden mülkiye hizmetleri için teklif edilenler arasında Ermenilerin de bulunduğu, nişan ve unvan aldıkları da bir vakıadır. Listeyi aynen veriyoruz: Aday Görev Nişan ve Unvanı Nastas Efendi Dersaadet vergi müdür muavini Eğin Ulâ Evveli Panayot Efendi Evrak müdürü Mamuretü’l-Aziz Salise Antonios Efendi Sandık emini Harput Salise Kirkor Efendi Sandık emini Mamuretü’l-Aziz Rabia[5] Vilâyet idare meclisine mahsus olmak üzere Ermeni ve Katolik temsilcilerden başka, seçilmiş en az bir tane gayrimüslim üye de bulunmaktadır. Bu meclisin diğer üyeleri ilin valisi, defterdarı ve müftüsüdür. 1325 yılına ait sâlname kayıtlarında vilâyet idare meclisinde yer alan gayrimüslim temsilcileri de şöylece kaydedilmiştir: Aza-i tabiiye Aza-i müntehaba (seçilmiş) Ermeni murahhası Hüsrev Efendi Harputluyan Artin Efendi Katolik murahhası Estepan Efendi Kuyumcuyan Agop Efendi[6] Buna benzer listeleri değişik daireler ve görevler için çoğaltmak mümkündür. Vilâyet evrak kalemi, tahrir ve icra heyeti, mektubî kalemi gibi dairelerde, sancak ve kaza dairelerinde aynı benzer tablolara kolaylıkla ulaşılabilir. Veznedarlık, ambar memurluğu, kâtiplik, mukayyid ve ser mukayyid ve mülâzım olarak görev alan bir hayli Ermeni vardır. Elazığ merkez nahiyelerinin birçoğunun müdürü veya yardımcısı Ermenidir. Örnek olarak; H. 1302 yılı kayıtlarında Kuyulu nahiyesi müdürü Manuk Ağa, Holpenk nahiyesi müdürü Evak Ağa, Perçenç nahiyesi müdür muavini Kasbar Ağa, Mollakendi nahiyesi müdür muavini Meyrasup Ağa, İçme nahiyesi müdür muavini Oskyan Efendi, Mürüdü nahiyesi müdür muavini Evid Kâhya gösterilebildiği gibi, Dersim sancağına bağlı Çarsancak kazası kaymakam muavini de Minas Efendi[7] adında bir Osmanlı Ermenisidir. Kazalardaki resmî dairelerde pek çok gayrimüslim Osmanlı vatandaşının görev almaları ve yetkilendirilmeleri söz konusudur. Başka bir deyişle vilâyetteki daireler ve temsil durumu kazalar için de geçerlidir. H. 1307 yılı Eğin kazası meclis-i idare heyetinde Agop Efendi Ermeni murahhası, Yordan ve Haçator Efendilerin[8] seçilmiş azalar olarak yer almış oldukları görülmektedir. Vilâyet dahilindeki dairelerden maliye teşkilâtı ile ilgili olanlarında da gayrimüslimlerin daha bir yoğunlaştıkları tespit edilmiştir. Gayrimüslimlerin ticarî ve malî işlere yatkınlığı yanında, reji ve duyun-i umumiye idarelerinin de bu durumu etkilediği kabul edilmelidir. Reji idaresi ve duyun-i umumiye idarelerinde Osmanlı vatandaşı gayrimüslimlerin amir pozisyonunda yetkili kılınmasının bilinçli bir uygulama olduğunu da kabul etmek gerekir. Ancak âşar ve rüsum-ı sitte idarelerinde de gayrimüslim görevlilerin olduğu görülmektedir. 1298 (H) yılı Elazığ reji idaresi, Nazır Pançeri Efendi, tahrirat kâtibi Evidis Efendi, sandık emini Ohannes Efendi, ambar memuru Antoniyadis Efendi, ambar memuru muavini Vasil Efendi, vekil muavini Kirkor Efendi, kâtip Ohannes Efendi’den oluşmaktadır[9]. Elazığ, Malatya, Tunceli kazalarında mal müdürü olarak devlet hizmeti yürüten Ermeni vatandaşların sayısı istisna sayılamayacak kadar çoktur. Bu sayı Arapkir, Keban, Çemişkezek, Besni, Ovacık ve Kâhta kazaları başta olmak üzere on biri bulmaktadır. Bunlara örnek olarak; Arapkir kazası mal müdürü Kirkor Efendi[10], Arapkir kazası mal müdürü Kirob Efendi[11], Çemişkezek kazası mal müdürü Esteban Efendi[12], Kahta kazası mal müdürü Daniel Efendi’yi[13] verebiliriz. Malî teşkilât içinde yer alan sandık eminliği de Ermeni vatandaşların yoğun olarak görevlendirildiği bir dairedir. Bugünkü veznedarlık karşılığı olan bu kadro vilâyetten başlayıp nahiyelere kadar inmekte, her dairede bulunmakta, istisna sayılacak örnekler dışında bu görevin gayrimüslim vatandaşlar tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Sanki bu görevin adeta gayrimüslimler için ihtas edildiği kanaatini uyandırmaktadır. Ambar memurları da çoğunlukla gayrimüslimlere tevcih edilmiştir. Bu teveccühün sebebi sadece bilgi ve tecrübe değil, aynı zamanda devletin bu vatandaşlara duyduğu güvenle de ilgili olmalıdır. Bayındırlık işlerini yürüten nafıa idaresi ve eğitim-öğretim işlerini yürüten maarif komisyonunda da gayrimüslim vatandaşların azımsanmayacak bir oranda görev almış ve temsil edilmiş oldukları görülmüştür. Mamuretü’l-Aziz vilâyeti nafıa idaresi Sermühendis Baranofski Efendi, Merkez fen memuru Ohan Efendi, Kondoktör Manuk Efendi[14] gibi. Maarif komisyonlarında en az iki gayrimüslim, aza olarak görev almakta, söz hakları bulunmakta, eğitim-öğretim planlamasında genel anlamda bir işbirliği sağlanmaktadır. Görüşleri alınmakta, söz ve oy hakkı verilmektedir. Bu, Türk devlet geleneği ve yönetim anlayışının vatandaşına yaklaşımının göstergesidir. Okullarda da gayrimüslim öğretmenlere rastlanmaktadır. Mamuretü’l-Aziz vilâyeti maarif idaresi Aza müderris Bedros Efendi, Bogos Efendi, Ohannes Efendi[15]. Mamuretü’l-Aziz vilâyeti Eğin kazası maarif komisyonu Aza Denizciyan Serkis Efendi, Ohannes Efendi, Canikyan Oseb Efendi[16] Osmanlı teşkilâtı içinde yer alan bütün diğer kurumlarda olduğu gibi, menafi sandıkları ve Ziraat Bankası çalışanları içinde de gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının istihtam edildiği görülmektedir. Bankanın her kademesinde görevli memurlardan başka idare heyetlerinde de Ermeniler bulunmaktadır. Mamuretü’l-Aziz vilâyeti Ziraat Bankası Aza Edvar Efendi, Kâtip Filibos Efendi, Tahsldar Nişan Efendi[17]. Bu resmî kurumlar ve teşkilâtlardan başka, ticaret odaları gibi sivil toplum örgütü sınıfına dahil edilebilecek kuruluşların idare heyetlerinde oldukça çok sayıda gayrimüslim vatandaş yer almaktadır. 1301 tarihli Sâlname kayıtlarında, Mamuretü’l-Aziz ticaret odası idare heyetinde üye sıfatıyla bulunan gayrimüslimlerin listesi verilmiştir: Mamuretü’l-Aziz vilâyeti ticaret odası Aza Tarakçıyan Kirkor Efendi, Davudyan Davud Ağa, Kuyumcuyan Ohannes Ağa, Kürkçüyan Kirkor Efendi, Harputiyan Artin Efendi[18]. Ticaret odasında gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu görülmekte ve bunun sebebi malûm olmakla, burada bir açıklamaya ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Belediye meclislerinde de nüfus yüzdesine bakılmadan gayrimüslim unsurlara temsil hakkı verilmiş, kendi temsilcilerini seçme hakkı tanınmıştır. Başkanlık dışında her seviyede görev almış ve yetki kullanmışlardır. Meclis azalarından 3 veya 4’ü, ama en az ikisi gayrimüslimdir. H. 1305 Mamuretü’l-Aziz vilâyeti belediye dairesi Aza Hasan Beğ, Mustafa Efendi, Hakkı Efendi, Hacı Mustafa Efendi, Kasbar Efendi, Elpiyeryan Efendi, Harputluyan Nişan Efendi, Kâtip Mihail Efendi[19]. Ermeni vatandaşların şeriat mahkemeleri dışında bütün mahkemelerde de görev almış ve istihtam edilmiş olmaları, yargıda söz sahibi olmaları ve adalet ve hak dağıtımına ortak edildiklerinin delili olsa gerektir. Buraya kadar örnekleriyle gördüğümüz uygulamalar gibi bu uygulama da, Osmanlı yönetiminin Ermeni veya diğer gayrimüslim vatandaşların horlanması veya dışlanması gibi bir anlayış taşımadığı, hatta birlikteliğin güçlenmesi ve sürdürülmesine çalıştığının göstergesi olmalıdır. Mamuretü’l-Aziz vilâyeti bidayet mahkemesi (H. 1305) Reis İbrahim Beğ, Aza Hacı Hafız Mahmut Efendi, Mihran Efendi, Kevork Efendi, Mahmud Efendi[20]. Buraya kadar teferruatlı örnekleriyle verilen kurum ve kuruluşların dışında, posta ve polis teşkilâtında, basın-yayın, ziraat ve ticaret meclislerinde de gayrimüslim ve tabii ki Ermeni vatandaşlar görev ve sorumluluk alıp, çalışmışlardır. Vilâyet matbaasında mürekkepçi Artin, emlâk komisyonu azası Bedros, posta kâtibi Agop, ziraat heyetinde Misakyan Serayum Efendiler, tıpkı mal müdürü Kirkor, sandık emini Ohannes, maarif azası Bedros için olduğu gibi, Türk ve Müslüman halkta hiçbir tedirginlik ve hazımsızlık yaratmamıştır. 1881/1298-1907/1325 yılları arasında Mamuretü’l-Aziz vilâyeti dairelerinde Türk ve Müslüman görevliler yanında istihtam edilen gayrimüslim (Ermeni) görevlilerin sayısı 690’ı bulmaktadır. Bunlar arasında 1 vali muavini, 1 kaymakam muavini, 14 nahiye müdürü ve muavini, 11 mal müdürü, 48 sandık emini bulunmaktadır. Vilâyet idare meclisi ve kalemlerinde 44, Elazığ kazaları idare heyetlerinde 67, Malatya ve Tunceli idare heyetlerinde 75, vergi dairelerinde 23, belediyelerde 113, mahkemelerde 124, nafıa idarelerinde 15, maarif komisyonlarında 28, emlâk idarelerinde 12, reji idarelerinde 67, âşar ve ağnam idarelerinde 15, ticaret odasında 8, vilâyet matbaasında 4, nüfus idaresinde 1, polis teşkilâtında 4 Ermeni görev yapmıştır. Okullarda Ermenice dersleri veriliyor ve bu dersin öğretmenleri Ermenilerden oluyordu. Mamuretü’l-Aziz İdadi Mektebi’nin (H. 1325) Ermenice muallimi Edvar Efendi bunlardan biridir. Şehir merkezlerinde oldukça yaygın gayrimüslim okulları yanında gayrimüslim nüfus barındıran hemen her küçük yerleşim biriminde de en az bir sıbyan mektebi bulunmaktadır[21]. Buraya kadar veriler resmî devlet görevleri ile meslek odalarını kapsıyor ve Osmanlı Devleti’nin, özellikle Tanzimat’tan sonra, ırkı ve dininden dolayı ayrımcı bir anlayış taşımadığını gösteriyor. Devlet, Müslümanlara güvendiği kadar bunlara da güveniyor. Çarkını çevirirken görev ve sorumluluk veriyor. Paylaşımda bir ayrıcalık göstermiyor. Müslüman ve gayrimüslim halk arasında uyum ve birbirine katlanma meselesi çoktan halledilmiştir. Bin yıldır bu halklar bir arada yaşamayı başarabilmiştir. İncelediğimiz dönemde nifak tohumları ekilmeye başlanmışken bile Mamuretü’l-Aziz vilâyeti dahilinde Ermeni ve Müslüman halk arasında tedhişe yönelik hareketler pek görülmemektedir. Çetelerin faaliyetlerinden Ermeni sakinleri de şikâyetçidir. Piskopos Mıgırdıç Hrimyan birlikteliğe ve uyuma karşı faaliyetlerinin aşırılığından dolayı bizzat Ermeniler tarafından istifaya zorlanmıştır[22]. Birinci Dünya Savaşı sırasında Eğin’de (Kemaliye) ordu için toplanan zahirenin toplandığı dükkânlar arasında Ermeni vatandaşlara ait dükkânlar da vardır ve bu yüzden çetecilerin saldırısına uğramışlar ve bir Ermeni dükkân sahibinin canına kast edilmiştir[23]. Ermeni ve Müslüman halk arasında zaman zaman akrabalık ilişkileri kurulduğunu ikinci ya da üçüncü kuşak akrabalarından öğreniyoruz. Müslüman olup hayatını ve sosyal ilişkilerini en normal şekilde yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımızın etnik yönüyle pek ilgilenilmediği gibi; inançlarıyla birlikte Müslüman halkla iç içe yaşayanlar da vardır. 1915 tehcirinde pek çok Ermeni vatandaşın mal ve mülkünü Müslüman komşularına emanet ettiklerini biliyoruz. Mal mülk bir tarafa, çıkılan yolculuğun zor şartları dikkate alınarak küçük çocukların da Müslüman komşulara bırakıldığı ve bunların Müslüman aileler tarafından yetiştirildiklerine, evlendirildiklerine, evlâtlık edildiklerine verebileceğimiz pek çok canlı örnek vardır. Ancak bunların vurgulanması ve gündeme getirilmesinin, toplumda oluşan konsensüse zarar vermesi ve bu insanları incitmesinden sakındığımız için burada olayların kahramanlarından bahsetmeyi uygun bulmadık. Kurtuluş Savaşı sırasında cephe gerisine gönderilen Ermeni vatandaşların, yerlerinde kalan kendi aileleri ve komşuları ile yazışıp haberleştikleri mektuplardan da, halklar arasındaki ilişkilerin genelde sıcak olduğu görülmektedir. Bu mektuplarda Müslüman komşularından yardım ve destek gördüklerinden veya ihtiyaç halinde yardım talep edebileceklerinden bahsediliyor. Selam gönderiliyor. Mektup yoluyla irtibatın sağlandığı, para gönderildiği ve bu mektup ve paraların yerlerine düzenli ulaşması söz konusudur. Bu yazışmalar bize, topyekün bir göçürülmeden ziyade, risk faktörünü dikkate alan bir seçiciliğin olduğunu da göstermektedir. Göçürülenler genelde erkeklerdir. Kalan kadın ve çocuklar Müslüman komşulara emanet addedilmiştir. Elazığ’dan Leon Derohannesyan’ın Aziziye’deki (Afyon) Leon ve Ohannesyan ailelerine (1 Mart 1338), ve Karebet Acemyan’ın teyzesi Serpik Benekliyan’a yazdıkları mektuplarda; iyi ve rahat olduklarını, merak edecek bir durum olmadığını, gönderdikleri 15 ve 20 liralık havaleleri aldıklarını ve iyi ömür geçirdiklerini yazıyorlar. Başta alan olarak çizdiğimiz çerçevenin biraz dışına çıkarak; Karaman, Konya, Ereğli, Sivas, Niksar gibi şehirlerden Muş’a tehcir edilen bir grup Ermeninin mektuplarından da bazı alıntıları aktarmakta yarar var diye düşünüyorum. Bu mektuplarda harp mıntıkasından geçici olarak çıkarıldıklarını, sevkleri esnasında gerek yollarda, gerek yerleşim yerlerinde hükümet emriyle iaşe idarelerinin sağlandığını, istirahatlarının son derece temin edildiğini, Muş’ta bulundukları sırada herkesin mesleğini icra ettiğini, hiçbir suretle zulüm ve baskı görmediklerini yazmaktadırlar. Gecenin bir vakti Muş’a vardıklarında memurlar ve halkın gösterdiği şefkâtten memnuniyetlerini belirtmektedirler. Otele yerleştirildikleri ve gece olmasına rağmen ekmek temin edildiği[24] kendilerince ifade edilmektedir. Muş’ta bulunan Ohannes, Ereğli’de bulunan kardeşi Serkis Kimerliyan’a şöyle yazıyor: …Osmanlı hükümeti sayesinde istirahatim yerindedir. …sizlerden ayrıldığım esnada ve gerekse uğradığımız şehirlerde hükümet memurlarının göstermiş olduğu lütuf ve insanlığın yazıyla tarifi olamaz. Yaşasın, Türkiye hükümeti sayesinde kasaba ahalisinden bile son derece yardım görmekteyiz[25]... Yazışma adresi olarak verilen isimler, Muş polis komiser muavinleri Niyazi ve Reşat Beyler’dir. Bu noktada, Türk ve Ermeni toplumlarının uyum ve birlikteliğini kimler, ne sebeple bozmuştur sorusunun sorulması ve herkesin bundan kendi payına dersini çıkarması gerekmektedir. Kaynaklar
Kaynak: © Erciyes Üniversitesi 2006
Birlikte Yaşamaya Güzel Bir Örnek: Harput’ta Türk-Ermeni İlişkileri
*Fırat Üniversitesi-Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ; E-mail : rdoganay@firat.edu.tr; Tel : 0 424 233 90 71 [1] Bahsi geçen dönemin idarî yapılanmasında Mamuretü’l-Aziz vilâyeti idarî sınırları bugünkü Malatya, Tunceli ve Adıyaman illerini de kapsamaktadır.
[2] Gayrimüslimlerin hukuku zamanın büyük devletleri tarafından korunur ve yeni haklar elde etmeleri konusunda Osmanlı Devleti’ne her vesileyle baskılar yapılırken, Türk ve Müslüman tebaanın haklarını ne derecede kullanabildiği kimsenin umurunda olmamıştır.
[3] Abdulhamit’in Hatıra Defteri, İstanbul 1975, s.56.
[4] Ermeniler Hakkında Makaleler-Derlemeler, Ankara 1978, s.4.
[5] 1325 (M. 1910) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.116.
[6] 1325 (M. 1910) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.53.
[7] 1302 (M. 1885) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.57-58.
[8] 1307 (M. 1889) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.44.
[9] 1298 (M. 1881)Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.61.
[10] 1298 (M. 1881) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.61.
[11] 1305 (M. 1887) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.43.
[12] 1308 (M. 1890) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.69.
[13] 1301 (M. 1884) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.90.
[14] 1307 (M. 1889) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.37.
[15] 1310 (M. 1892) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.105.
[16] 1301 (M. 1884) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.65.
[17] 1312 (M. 1884) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.159.
[18] 1301 (M. 1884) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.56.
[19] 1305 (M. 1887) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.37.
[20] 1305 (M. 1887) Tarihli Mamuretü’l-Aziz Sâlnamesi, s.36.
[21] Daha geniş bilgi için bkz. Erdal Açıkses, Sâlnamelere Göre Mamuretü’l-Aziz Vilâyetinde Maarif, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Elazığ 1985.
[22] N. Kerem Demir, Türkiye’de Ermeni Meselesi, Ankara 1976, s.36.
[23] Erdoğan Cengiz, Ermeni Komitelerinin Âmal ve Harekat-ı İhtilâlliyesi, Ankara 1983, s.238.
[24] Zekeriya Türkmen, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında Cephe Gerisine Gönderilen Gayrimüslim Vatandaşların Aileleriyle Haberleşmeleri”, Askerî Tarih Bülteni, Ağustos 2000, s.114 vd.
[25] Türkmen, a.g.m., s.116.
Labels: Erciyes Üniversitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder