“Gidenler dönsün, kalanlar gitmesin...” Bu sözcükler bir okurumuza ait. Bu ülkeden giden ve geride kalan Ermenilere sesleniyor. Okurun çağrısı burada kalanların duygularını yansıtmış. “... Kalanlar gitmesin..”
“Gitmesin” de; bu ülkedeki ‘ulusalcı, asıl unsur’ yurttaşlar içerisinde sayın okur gibi düşünmeyenler de var. Mesela, başka bir okurumuz şunları yazmış: (Bkz. Hyetert Ziyaretçi Defteri) “Bence Ermenilerin bizlerle bir arada yaşamaları imkansız… En iyisi Ermenilerin Kanada’ya filan göç etmeleri, burayı tamamen bizlere bırakmaları” Okur mesajını iletmek istediklerine kendi alanlarından sesleniyor. “Burayı tamamen bizlere bırakın.” . .
Üzüldük mü? Hayır. Kızdık mı? Hayır. Ermenilerin hain, katil, Türkiye düşmanı gösterildiği, bu düşmanlığın ders kitaplarına kadar yansıtıldığı bir ülkedeyiz. Çoğunluğun bellediğinde, Ermeniler ortak düşman; bir gazetenin lise öğrencileriyle yaptığı ankette Ermeniler ve Yahudiler ‘güvenilmeyen kimseler’ olarak yanıtlanmış.
Ne beklenirdi ki? Genç beyinlere nefret ve düşmanlık tohumları atıp dostluk, kardeşlik mi toplanacaktı? Milliyetçi duruşlarını Ermeni düşmanlığıyla ayakta tutmak isteyenlerin beyinlerde bıraktıkları tortunun dışa vurmasıdır bu. Böyle düşünenler için bu yurdun Ermenileriyle ‘kederde, kıvançta ortak’ olma ilkesi ne derece anlam taşır.
“Burayı tamamen bizlere bırakın” Çok iyi tanıdığımız o düşünce dün de vardı, bugün de var tabii. Bir asrı aşkın süredir, o düşüncedeki insanlar devletin kaderine hükmettiklerinde ‘ellerinden geleni yapmadılar mı?’
Şimdi bir fark var. Yol haritamız değişik. Dün, bir bahar sabahında ne olacağımızı, nereye varacağımızı bilemeden yollara dökülmüş; dereleri, tepeleri kızıla dönüştürerek, kalanlarımız Suriye çöllerinde savrulmuştuk. Bugün, “Kanada’ya filan göç edin” diyor sayın okur. Dedelerimize, ninelerimize göre çok şanslıyız demektir. Okur da dedelerinden daha insaflı ve iyi niyetli tabii.
“Burayı tamamen bizlere bırakın”. Binlerce yıldan bu yana, Anadolu’da var olduğu bilinen bir halkın yok oluşunun nedeni bu değil mi? Hani şu ismi hala tartışılan, “tehcir” denilerek tek boyuta indirgenen olay; doğuda ihanet eden Ermenilere uygulandığı söylenen; ama aslında doğudan batıya, kuzeyden güneye “burayı tamamen bizlere bırakın’ uygulaması değil miydi?
Bu uygulama nasıl mı oldu? Kısaca bakalım: Bir coğrafyada belli bir etnik grup göz göre göre yok olduysa bunun üç nedeni vardır. Bu öldürülmedir, sürgün/göçtür, asimilasyondur. Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadıkları bölgeler vaktiyle ‘Büyük Ermenistan, Küçük Ermenistan’ diye anılırdı. Gittikçe azaldılar. Sonra belli bir takvimde yok oldular. Bu üç neden onların yok oluşları için de geçerlidir. Hangisi mi ağırlıklı? Zaman zaman biri ön plana çıktıysa da son, “burayı tamamen bizlere bırakın” uygulamasında üçü de yaşandı. Çünkü amaç arındırmaydı. ‘24. Nisan’ tarihiyle simgelenir ve anılır.
Öldürülen ve sürgün edilen Ermenilerin sayısı hep tartışılır. Asimilasyon ise üstü örtülen, tabu sayılan bir konudur. Devşirmeleri, yetimleri bir yana bırakırsak, mühtedi (başka dinden Müslümanlığa geçen -dönmeler-) olgusu Ermenilerin asimilasyonunda önemli bir nedendir. Ayrıca, Anadolu’da yüzlerce yıldan bu yana da bir yaşam gerçeğidir.
Özellikle Anadolu’dan Ermenilerin yok oluş sürecinde azımsanmayacak oranda yaşandı. Çaresiz kalan insanların “bari onlar yaşasın” diye geride bıraktıkları çocukların, bugünkü torunlarını bilen var mı? Baskına uğrayan sürgün kafilelerinden kaçırılan, alıkonulan kızlar günümüzde kimlerin ninesi? “Bari yaşayalım” diye din değiştirip, kimliklerine ‘mühtedi’ yazılanlardan sonraki kuşaklar kimlerdir?
Kusura kalınmasın ama, bunlar yurdum insanları değil mi? Çoğu bu gerçeği saklasa da, aslını inkar etmeyen cesurlar da var tabii. Bilinen ve bilinmeyen bu gerçekler, bir başka gerçeğin; bu topraklarda hatırı sayılır oranda genetik hısımlarımızın olduğu gerçeğinin göstergesi değil midir? Dahası, Anadolu gerçeği bir ırkın kan birliğine, soy ve köken birliğine indirgenebilir mi?
Genetik hısımlıktan aklıma geldi. Laf aramızda; siz hiç Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) denen hastalığı işittiniz mi? ‘Ermeni Hastalığı’da denen genetik bir hastalıkmış. Ermeni, Türk ve Yahudilerde çok görülürmüş ve dünyadaki 150 bin hastadan 60 bini Türkiye’deymiş. Belki üzülenler, hatta kızanlar olacak, belki bizi istemeyenlerde de böyleleri var, ama ne diyebiliriz tıp ve genetik bilimi böyle söylüyor.
“Gidenler dönsün, kalanlar gitmesin”, “ Buraları tamamen bizlere bırakın”
Bu yurdum insanlarından birinin “gitmesin” diğerinin, “göç etsin” dediği, insanlar tüm olanlardan sonra gitmeyip, dönmeyip, ölmeyip de yine burada kalanlardır. Kimler mi? 60-65 bin Ermeni, 15 bin civarında Yahudi, Bir o kadar Süryani, sayıları bin küsüre düşen Rumlar ve yine iki bini bulmayan diğerleri. Yani, tümü nüfus içerisinde oranları binde bir olanlar.
Pekiyiiii: Gidelim mi, kalalım mı? Gitmek mi zor, kalmak mı zor? Galiba her ikisi de zor şey. Aynı azınlık olarak yaşamak gibi. Biz bu zorluğu çekmeye devam edeceğiz.
yervanto@gmail.com
Bir öneri: Bu ara Ermeni yetimleriyle, Ermeni dönmeleriyle, Ermeni ninelerle, etnik, dinsel kökenlerle ilgili çok sayıda kitap yayımlanır oldu. Merakıma çokça yanıt veriyor ve ilgiyle okuyorum. Herkese de öneririm. Bilgi merakın ve ön yargının giderilmesidir.
Gitmek mi Zor, Kalmak mı? Gidenler Kalanlar ve ‘Dönenler!’
Labels: Çok Kültürlülük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder