Erivan`dan Bizi Anlayın Mesajı

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/ Taraf muhabiri Tuğba Tekerek Uluslararası Hrant Dink Vakfı`nın organizasyonunda gittiği Erivan`da Ermeni öğrencilerle buluştu. Gelen mesaj ise düşündürücü: Türkler acımızı anlamalı

Ermenistan`da Türkoloji okuyan bir grup üniversite öğrencisine soruyoruz, `Türk deyince aklınıza ne geliyor?` Arada `Sizin gibi birisi işte` diyen öğrencinin sesi kayboluyor, `Soykırım` cevapları baskın çıkıyor.

Uluslararası Hrant Dink Vakfı tarafından gerçekleştirilen Heinrich Böll Stiftung`un finanse ettiği `Türkiye-Ermenistan Gazeteci Diyalog Projesi`nin ilk günkü duraklarından birisi Erivan Devlet Üniversitesi. Türkiye`den giden 10 gazeteciyle birlikte, Türkoloji Bölümü`nde öğretim üyesi Doç. Dr. Ruben Melkonyan, 12 yüksek lisans öğrencisi ve misafir öğrencilerle bir sınıfta buluşuyoruz. Yaklaşık iki saat bizi beklemişler.

Melkonyan bölümle ilgili kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra gazeteciler sorulara başlıyor. Öğrencilerden biri, Türkiye-Ermenistan arasındaki meselelerle ilgili bir soru üzerine `Ermenistan`ın resmi görüşü benim de görüşümdür` diyor. Melkonyan da `Sizin resmi teziniz yalandan, bizimki ise gerçekten ibaret. O yüzden öğrencilerimiz resmi tezi sorgulamıyor` diye devam ediyor. Gazeteciler olarak böyle onlarca sert cümleyle karşılaşıyoruz sohbet sırasında. `Ben Batı Ermenistan`a gelmek istiyorum. Oralar bizim topraklarımız`, `Sınırların değişmesi, bugün değil ama yarın öbür gün mutlaka olacak` bu cümlelerden sadece birkaçı.

Ancak, irkildiğimiz anların yanı sıra durup kaldığınız ve empati kurmaktan kaçamadığınız anlar da var. Melkonyan, `Ben Muşluyum, neden şimdi Muş`ta değilim?` diye soruyor. Cevap vermek kolay değil. `5 bin yıldır orada Ermeniler vardı, şimdi yok. O Ermeniler nerede?`diye sorduğunda da öyle.

`Boşver İstanbul`u desem`

Öğrencilerin öfkeli cümlelerini açıklamak isteyen Melkonyan, Hrant Dink`in `Soykırım travması kuşaktan kuşağa geçiyor ve bu travmadan kurtulmadan Ermeniler rahat yüzü görmeyecek ve ruhu özgür olamayacak. Bu çocuklarda gördüğünüz travmanın devamıdır` sözünü hatırlatıyor.

`Peki nasıl çözülecek bu travma?` sorusuna karşılık verirken, Melkonyan travmanın dermanının anlatmak, `story telling` olduğunu söylüyor. Melkonyan, tazminattan, Muş`taki evinin tapusuyla mahkemeye başvurmaktan da bahsediyor ama en çok `Siz bizim travmamızı anlamıyorsunuz` diyor ve `Acımızı anlayın` dercesine defalarca kendini anlatmaya çalışıyor. Bir gazeteciye şu örneği veriyor, `Sen İstanbul`da doğmuşsun büyümüşsün, sonra seni hop alıp başka bir yere götürdüm. Sonra bir asır sonra karşına gelip `Boş ver İstanbul`u falan` diyorum. `Nereden biliyorsun İstanbullu olduğunu` diyorum.` Melkonyan`ın `Sizin için konuşmak kolay, siz soykırıma uğramadınız, sizin topraklarınız alınmadı` sözünü de buraya not etmek gerekli.

Melkonyan, sohbette `Cumhuriyet kurulduğunda 300 bin Ermeni vardı şimdi 50 bin`, `Niçin cemaatimiz zavallı durumda?` diyor. 6-7 Eylül olaylarından, Varlık Vergisi, `Vatandaş Türkçe konuş` kampanyalarından bahsediyor. Böylece `Olanlar Cumhuriyet`ten önce olmuştu` deyip kendini temize çıkaran Türkiyelilere üzerine düşünecek yeni sorular bırakıyor.

Gönül ferman dinliyor

Sınıfın tamamı kız olan öğrencilerine `Bir Türk erkeğine aşık olmanız mümkün mü?` diye soruyoruz. Bir öğrenci `Ben Vanlıyım, babam da Vanlı. Şu anda Van`da bizim evde yaşayan bir Türk ya da Kürtle asla yaşayamam` diyerek cevabını çok net veriyor. Bu soru üzerine Melkonyan `Neden hep Ermeni kızlar Türk erkeklerle evleniyor? Sizin de kızlarınız güzel, onlarla da evlenilebilir neden onlar Ermeni erkeklerle evlenmiyor?` diyor. Yani `Ermeni kızını `vermek` kötü, Türk kızını `almak` iyi`ye getiriyor. Böylece kadının milletlerin birbirine galip gelme mücadelesinde nasıl kullanıldığı bir kez daha gösterilmiş oluyor.

Gazeteciler, `Türkiye`de sizin acılarınızı anlayan insanlar da var, özür dileyenler, `Hepimiz Ermeniyiz` diyenler de var` dediğinde, daha önceki sözlerini biraz yumuşatıyor `Biz tabi ki bütün Türkler bütün Kürtler kötüdür demiyoruz.`

Fethiye Çetin`in `Anneannem` kitabı gibi anı kitaplarının önemli olduğunu söyleyen Melkonyan, arada cümlelerinde umut kelimesini de geçiriyor: `Bizim umudumuz Türk aydınlarının gerçeklerle yüzleşmesi. Bizim umudumuz demokratik, liberal, gerçeklerlerle yüzleşen, özür dileyen kesimdir.`

Ders bitiyor, sahne değişiyor

Bir derste gibi sıralarda oturduğumuz sürede öğrencilerin kurduğu cümleler tıpkı Türkiye`deki gibi ders kitaplarından öğrenilmiş cümleler. Öğrencilerin hallerini, ezberlediği cümleleri sözlüde tekrarlayan öğrencilere benzetmek mümkün. Bir cümleyle, bir soruyla onları şaşırtmak çok kolay. `Türk deyince bizim aklımıza soykırım getiriyor, sizin aklınıza da Ermeni deyince Asala geliyordur` dediklerinde `Yooo` diyoruz, şaşırıp kalıyorlar. Ermeni erkekle kendi isteğiyle evlenen bir Türk kızı örneğini veriyoruz şaşırıp kalıyorlar. `Neden Türkiye`ye ziyarete gelmiyorsunuz?` diyoruz, verecek cevap bulamıyorlar.

Sonra `ders` bitiyor, sıralardan kalkıyoruz ve resmi tezlerden fırlama cümlelerin yerini önce biraz utangaç, sonra oldukça sıcak sohbetler alıyor. Tüm öğrenciler üçer beşer gazetecilerin yanına gidiyor e-mail adresi alıp veriyor. Biraz konuşup yakınlaşınca fotoğraf çektirmek istiyor. Bir öğrenci dilinin döndüğünce `Çok iyi bir tecrübe oldu` diyor. Türkiye`nin nasıl olduğunu, orada Ermenistan`a nasıl bakıldığını, Türkiye`ye nasıl gelebileceklerini, tezleri için bizlerden yardım isteyip isteyemeyeceklerini soruyorlar. En baştaki hava yerini ayrılırken karşılıklı el sallamalara ve `yine gelin` cümlelerine bırakıyor.

taraf.com.tr ,21.5.2009

Hiç yorum yok: