Yrd. Doç. Dr. Adem ÖLMEZ
Harran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Osmanbey / Şanlıurfa-TÜRKİYE
ÖZET
Ermeniler, başlangıçta Roma Kilisesi’nin öğretileri çerçevesinde inançlara sahip olan bir topluluktu. Ancak, 5. yüzyılda Hıristiyanlar arasında çıkan bir fikir ayrılığından dolayı kendi kiliselerini kurdular. Bu tarihten sonra Ermeniler kendi kiliselerini kendi inanç temelleri üzerinde şekillendirdiler. Bu çerçevede Eçmiyazin katogigosluğu Moğol istilasına kadar Ermenilerin tek ruhanî temsilciliği olmaya devam etti. Moğol istilasından sonra Ermeniler Anadolu’da farklı dinî merkezler oluşturmaya başladı. 1585’te Eçmiyazin Osmanlılar tarafından alınınca, kilisenin başı, 1828’de Eçmiyazin’in Rusya tarafından işgal edilişine kadar Osmanlı padişahları tarafından atandı. Rusya, Eçmiyazin katogigosluğuna I. Petro zamanından itibaren ilgi duymaya başladı. 19. yüzyılda Rusya, Ermenilerden politik olarak yararlanmaya başladı. Rus-İran Savaşı’ndan sonra, 40.000 Ermeni Rusya tarafından göç ettirildi. 1828’de Rusya, İranlılarla yaptığı Türkmençay Antlaşması ile Ermeni Kilisesi’ni tamamen kontrolüne aldı. 1828’den sonra Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri kendi devletlerine karşı kışkırttı. Böylece Ermeni Kilisesi ile Rusya’nın bağlantısı Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni karışıklıklarını artırdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında da Ermeni ruhanî liderleri Rusya ile anlaştı. Savaş sırasında pek çok Ermeni, Rus ordusuna gönüllü katılmak için Rusya’ya gitti.
Ruslar, Çar I. Petro’dan (ölm. 1725) itibaren, güney bölgeler hakkında stratejik planlar yapmaya başlamışlardı. I. Petro Balkanlar, İstanbul ve Kafkaslar’da hâkimiyet kurulmasının öncelikli bir konu olduğunu, bu amaca ulaşmak için de buralarda yaşayan toplumları birbirine düşürmek gerektiğini tavsiye etmişti. I. Petro’nun bu tavsiyelerini, sonra gelen Rus Çarları, bu tavsiyeleri temel bir dış politika konusu olarak ele alarak, uygulamaya çalışmışlardı.
Osmanlı Devleti’nin zayıflama sürecine girdiği bir dönemde Rusya’nın güçlenerek temel politikalarına ağırlık vermesi, Osmanlı Devleti’nin sıkıntılı yüzyıllar yaşamasına neden olmuştu. Kırım Savaşı hariç, 18. ve 19. yüzyıllardaki Osmanlı-Rus Savaşları genellikle Rusların zaferi ile sonuçlanmış; bu durum da Osmanlı Devleti’nin dağılmasına zemin hazırlamıştı1. Rusya bu temel politikasındaki ilk önemli başarısını 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile kazandı. Bu antlaşma ile Rusya, Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksları himaye etme hakkını elde ederek,
1 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.IV, I. Bölüm, TTK Yayını, Ankara 1982, s.70.
her vesile ile Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışabilmesinin zeminini hazırlamıştı2.
Rusya’nın güneye doğru yayılma politikası içinde bulunan Kafkaslar’da egemenlik kurma ideali, bu süreçte yoğun olarak takip edilen bir konuydu. Yani Rusya Kafkas toplulukları arasındaki ayrılıklardan ve dinî farklılıklardan yararlanarak bölgeyi kendi egemenliği altına almanın hesaplarını yapıyordu. İşte Rusya’nın Eçmiyazin Katogigosluğu ile ilişkileri bu çerçevede ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Rusya’nın 19. yüzyılın başından itibaren yoğunca ilgilenmeye başladığı Eçmiyazin Katogigosluğu, Ermeniler için tarihî, kültürel ve dinî olarak sembolik anlamlar taşıyan kutsal bir mabetti. Bu kilisenin tarihinin belirli dönemlerinde Ermeniler açısından en önemli dinî merkez olması, Ermenilerin dinî, kültürel ve siyasî yaşamlarında merkezî bir rol üstlenmesine neden oldu; dolayısıyla da siyasîlerin konuya yoğunca ilgi duymasını sağladı. Eçmiyazin Katogigosluğu, bu öneminden dolayı Rusya, Osmanlı Devleti ve İran arasında sürekli çekişmelere neden oldu3.
2 Ali İhsan Gencer, “Ermeni Sorununda Dış Etkenlerin Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu, (24-25 Mayıs 2001), Üniversite Yayını, İstanbul 2001, s.69-72.
3 Ermeniler, Ermenistan’da yaşayan bir subay olan Kirkor Lusaroviç’in aracılığıyla 4. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi. Ermeniler Hıristiyan olduktan sonra, 451’de toplanan Chalcedoine (Kadıköy) konsülünde Roma Kilisesi ile aralarında bir görüş ayrılığı ortaya çıktı. Bu konsülde Hıristiyan din adamları Hz. İsa’nın niteliğini tartışarak; İsa’nın iki niteliği bir kişilikte ötekiyle birleşir, ama bunlar ayrı ayrı nitelikler taşırlar. İsa’nın insani görünüşü tahta bir haç üzerine gerildi, tanrısal yönü değil kararına ulaştılar. Ermeniler İsa’ya atfedilen iki niteliği kabul etmeyerek, kendisinin baba ile aynı nitelik ve özde tanrısallığında olduğuna inanmayı tercih ettiler. Elmon Karoğlu Hançer, “Ermeni Minyatür Sanatı”, Toplumsal Tarih, S.92, Ağustos-2001, s.38. Kadıköy’de toplanan dinî toplantıya Eçmiyazin Piskoposu gelmedi. Onun gıyabında verilen kararda Şark Kilisesi ikiye bölündü. Ermeniler Rumlardan ayrılarak Eçmiyazin Piskoposu’na tabi oldular ve onu katogigos yani reis-i umumi-i ruhanî diye isimlendirdiler. Daha sonra Moğollar (Tatarlar) Eçmiyazin Kilisesi’nin bulunduğu yeri harap edince Sis (Adana Kozan) ve Ahtamar (Van) ruhanî merkez edindiler. Bu kiliselerden Sis Kilisesi daha muteberdi. Çünkü asıl katogigos Sis’e gelmiş ve Ermeniler için kutsal bazı malzemeler bulunuyordu. Eçmiyazin’de Moğol tehlikesi geçtikten sonra, Ermeniler Sis Katogigosu’nu Eçmiyazin’e davet ettiler. Fakat katogigos ailesi Sis’e yerleşmiş olduğundan gelmedi. Bunun üzerine, hariçten katogigos atama usulü uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemden sonra Sis Katogigosluğu en üstün dinî merkez olduğunu iddia etmiş ise de kadim kilise
Eçmiyazin Kilisesi’ne Ruslarla Osmanlıların ilgileri hemen hemen
aynı zamanlara rastladı. Bilindiği gibi Osmanlılar, 1583’te Revan’ı
alarak Eçmiyazin Kilisesi üzerinde denetim sağladılar4. Bu dönemde
Rusya henüz dünya politikasında güçlü bir devlet değildi5. Bu tarihten
sonra, katogigosların seçimleri Osmanlı padişahları tarafından
yapıldı. Daha sonraki dönemlerde Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Osmanlı
Devleti’nin sınırları dışında kalmasına ve Eçmiyazin’e bağlı Ermenilerin
Osmanlı vatandaşı olmamasına rağmen katogigosluğun başkanı,
Osmanlı Padişahları tarafından tayin ve azledilmeye devam edildi. Bu
işler, İstanbul’daki Ermeni Patriği başkanlığında Ermeni ileri gelenlerinin
teklifi ve padişahın tasdiki ile gerçekleştirilmişti. Osmanlılar, bazı
Osmanlı vatandaşlarının da tabi olduğu Eçmiyazin Katogigosluğu’nu
denetim altında tutmuşlar, ancak dinî inançlarına göre faaliyetlerinde
tamamen serbest bırakmışlardı6. Hatta İstanbul’daki patrikler genellikle
Eçmiyazin’de patrik olduklarından oraya saygılarını sürdürmüşler; her
yıl Eçmiyazin’e surreler göndermişlerdi7.
Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak Güney Kafkasya,
Anadolu ve İran’daki Ermenilere ulaşmanın en iyi yolunun Gregoryen
Kilisesi’ne nüfus etmek olduğunu bilen Ruslar, kendi taraftarları olan bir
şahsı tayin ettirmeye çalıştılar. Bizzat Çar’ın devreye girmesiyle 1802’de
zaman içinde en itibarlı dinî merkez konumuna yeniden kavuşmuştur. Bu arada bu
iki kilise arasında rekabet yaşanmıştır. İstanbul patrikleri Eçmiyazin’de piskopos
olmuş veya oraya gidip gelmiş insanlar olduklarından Eçmiyazin’e sürekli saygı
duymuşlardır. Cevdet Paşa, Tezakir (21-39), TTK Yayını, Ankara 1991, s.235.
4 III. Murad (saltanat yılları: 1574-1595) döneminde yapılan Osmanlı-İran savaşlarında Osmanlılar başarı göstererek doğuda en geniş sınırlara ulaştıkları Ferhat Paşa Antlaşması’nı (1590) imzalamışlardı. Bu antlaşma ile Azerbaycan, Şirvan, Gürcistan, Luristan, ve Şehrizor Osmanlı egemenliğine girmişti. Bu sırada Osmanlı egemenliğine giren yerler arasında Eçmiyazin Kilisesi de vardı. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. III, 2. Kısım, TTK Yayınevi, Ankara 1982, s.245.
5 Bilindiği gibi 16. yüzyılda Rusya, henüz knezlikten çarlığa yeni geçiyordu. Bu nedenle güçlü devlet değildi. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. III, 2. Kısım, s.130.
6 Ali Arslan, muhtemelen kaydıyla Osmanlıların Eçmiyazin Katogigosluğu üzerinde denetim kurduğu tarihi 1583 olarak belirtmektedir. Bu ifadelerden katogigosların Osmanlı padişahları tarafından seçilmeye başlandığı tarih konusunun tam olarak net olmadığı anlaşılmaktadır. Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlalar, Truva Yayınları, İstanbul 2005, s.20.
7 Cevdet Paşa, Tezakir, s.236.
Rus taraftarı bir rahip tayin edildi. Bu aşamada Ruslarla anlaşmazlığa düşmek istemeyen Osmanlılar, bu olaya göz yumdu8. 1804’te Rusya’nın İran’la yaptığı ilk savaştan sonra da Rusya ile Eçmiyazin Kilisesi komşu oldu9.
Bu arada Rusya 1816’da Moskova’da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü’nü kurarak, Ermeni konusunu daha sistemli şekilde ele almaya başladı. Rusya, İran ile yaptığı savaşlarda Ermenilerden yararlanarak Rus topraklarına davet etti. Bunun üzerine İran’daki Ermenilerin bir kısmı Rusya’ya göç ederek yerleşti. 1826 Rus-İran Savaşı Ermenilerin Ruslara yardım etmelerinin de etkisiyle Rusların savaştan galip çıkmalarıyla neticelenmiş ve Türkmençay Antlaşması’yla barış sağlanmıştı. Rusların İranlılarla yaptığı 1828 tarihli bu anlaşmanın 15. maddesi gereğince, Azerbaycan Ermenistanı’nda bulunan Ermenilerin İranlıların tecavüzlerinden korunabilmeleri için Rusya’ya kolaylıkla göç edebilmeleri için imkân hazırlandı. Rusya’nın eline geçen Nahçivan ve Revan birleştirilerek Ermeni Vilayeti kuruldu10. Rusya bu şartları hazırladıktan sonra halkı göç etmeye kışkırttı; Rus işgali altındaki yerlerdeki Ermenilere, yerlerinde kalmaları halinde, Osmanlı Devleti’nden kötülük göreceklerini söyledi.
Osmanlı da yaşanacak bir göçü önlemek için çeşitli tedbirler aldı11. Bu çerçevede 11 Mart 1828 tarihli bir yazı ile Erzurum valisi Galip Paşa, Rus sınırındaki Ermenilerin iç bölgelere tehcir edilmesini Babıâli’ye teklif etti. Bundan bir ay kadar sonra patlak veren 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda da Ermeniler Babıâli’ye ihanet ettiler. Rusya da bunlardan yararlanmasını bilerek kendi ordusuna asker olarak yazdırdı. Ayrıca savaş sonrasında yapılan Edirne Antlaşması’nın 13. maddesi gereğince Kafkasya’da kurulan Ermeni vilayetine Anadolu Ermenilerinin göç etmelerini istedi. Rusya bu uygulaması ile Osmanlılara ve İranlılara
8 Arslan, Ermeni Papalığı…, s.38.
9 Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları, S.2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s.49.
10 Kemal Beydilli, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, C.XIII, S.17, TTK Yayını, Ankara 1988, s.365-468.
11 Ufuk Gülsoy, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rumeli’den Rusya’ya Göçürülen Reaya, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) Yayınları, , İstanbul 1993, s.28-43.
karşı askerî bir kordon teşkil etme hesapları yapıyordu12. Bu yıllarda Rusya’ya yaklaşık 100 bin Ermeni göç etmişti13.
Eçmiyazin dinî makamının Rusların eline geçmesinden sonra, 1836’da Katogigos Ohannes zamanında Pologenia denilen bir kanunla Rusya, Eçmiyazin Katogigosu’nu bütün Ermenilerin katogigosu olarak tanıdı. Katogigosun dünyadaki bütün Ermenilerin gönderecekleri temsilcilerin de katılımıyla seçilmesi kabul edildi. Ayrıca, bu seçimin Çarın tasdikiyle onaylanması gerekiyordu14. Böylece Eçmiyazin Katogigosu hem bütün Ermenilerin lideri olarak kabul ediliyor hem de Rusya’nın kontrolüne giriyordu. Bu durum Rusya’nın menfaatleri için daha önemliydi.
Çünkü bütün Eçmiyazin’i kontrol eden büyük ölçüde bütün Ermenileri kontrol altında tutabilecekti. Eçmiyazin bu özelliğinden dolayı Rusya ve Osmanlı Devleti’nin egemenlik kurmak için mücadele ettikleri bir alan haline geldi.
Eçmiyazin’in İran’ın elinden çıkarak Rusya’nın eline geçmesi, İstanbul Ermenilerinin de Eçmiyazin’e bakış açılarını değiştirmiştir. Sultan II. Mahmud döneminde Ermeni ileri gelenlerinden meşhur Kazaz Artin, hem saltanat nezdinde hem de Ermeni halk arasında sözü geçen bir
12 Beydilli, “1828-1829 Osmanlı...”, s.368-408.
13 Beydilli, “1828-1829 Osmanlı...”, s.383; Gülsoy, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda…, s.23.
14 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Bilge Yayınları, İstanbul 1987, s.172. Rusya, 1836’da Rusya Ermenilerine ait bir kanunu kabul etti. Pologenia denilen bu kanun Kumandan Peputyans, Tiflis Nersesyan Okulu müdürü Profesör Azikin ve Tiflis Ermeni marhasası Archepiskopos Serope’den oluşan bir heyet tarafından hazırlanmış ve nihai şekli Kafkas valisi Razin, Katogigos Hovhannes ve General Paskeviç’ten kurulu bir komisyon tarafından tespit edilmişti. Bu kanun, katogigos ve sinodun görev ve yetkilerini şöyle belirliyordu: Kilise mesleğine girmek isteyenler hakkında emirler vermek veya uzaklaştırmak, evlenmeye dair meseleleri sonuçlandırmak, ölen kilise mensuplarının yetim ve dullarını himaye etmek, kiliselerin, manastırların, okulların başlarındaki rahiplerin memurların isimlerini, bunlardan ölenlerin evlenenlerin listelerini düzenleyerek her yıl Dâhiliye Nezareti’ne vermek, ruhanî daireler ve bölgelerin başlarında bulunan dinî reislerin işlemlerini teftiş etmek ve icabında gerekenleri cezalandırmak, seçimde iki katogigos adayını onaylamak Çara sunmak (Sinod tarafından), Sinod içinde bir Prokurar bulundurmak, ruhanî bölgeleri murahhasalar ile yönetmek. Arslan, Ermeni Papalığı…, s.43.
kişi olduğundan, Eçmiyazin’e surreler gönderilmesine engel olarak Sis Katogigosluğu’na daha fazla önem verilmesini sağlamıştı; ancak bu arada Sis ile Adana arasında aşiretler arasında karışıklıklar bulunduğundan, buralara gidip gelmenin zorluğu bu konuda istenilen sonucun elde edilmesini önledi15.
Bu arada Rusya, Eçmiyazin vasıtasıyla her taraftaki Ermenileri yanına çekmek için çabalıyordu. Bu amaçla Rusya, Rusya Sefareti baştercümanı reisülküttap Akif Paşa’ya Eçmiyazin’e gönderilen surrelerin gönderilmeye devam edilmesi için telkinlerde bulundu; ancak Kazaz Artin Ermenileri ikna ettiği gibi Akif Paşa’ya da; Eçmiyazin İran’ın elinde iken Osmanlı Devleti’nin etkisinde olduğunu, ancak şimdi Rusya gibi güçlü bir devleti etkisiz kılmanın mümkün olmadığını, Rusya’nın Ermenileri kendilerine cezp edeceğini, Osmanlı Devleti’nin ise bu durumu görerek Ermenilerden soğuyacağını, hâlbuki şimdi Osmanlı Devleti’nin hazinesinin Ermenilerin elinde olduğunu, Osmanlı Devleti’nin Ermenilere karşı olan güveninin korunması gerektiğini, bütün bunlardan dolayı Eçmiyazin’e gönderilen surrelerin engellenmesi ve ilişkilerin zayıflatılması gerektiğini belirtti16.
Osmanlı Devleti, Sis Katogigosluğu’nu daha itibarlı bir kurum haline getirmek için Nigogos’un Sis Katogigosluğu zamanında çalışmalar yapdı. Nigogos Sis bölgesindeki Ermeniler tarafından seçilmiş ve buna dair hazırlanan mazbata Babıâli’ye verilmişti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti büyük bir araziyi kiliseye verdi; Sis ve Adana arasında ulaşımı kolaylaştırmak için hanlar ve yollar yaparak İstanbul’daki Ermenilerin yüzlerini Sis’e çevirmeye çalıştı. Manastırın tamiratı için para tahsis etti. Bu gelişmeleri isteyenler olduğu gibi Eçmiyazin’le irtibatı kestiği için istemeyenler de vardı. Bunlar, Sis Katogigosu’nun bütün Ermeniler tarafından seçilmesi gerektiğini söyleyerek sadece Sis Ermenileri tarafından seçilen katogigosu reddettiler ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi Meclisi oy çokluğu ile Nigogos’un katogigosluğunu reddetti.
Bunun üzerine Sis Katogigosu Nigogos; İstanbul Patriği bizim işimize ne karışıyor. O bizim maruzatımızı Babıâli’ye tebliğ eder kapı kethüdamız hükmündedir diyerek rest çekti. Nigogos bundan sonra, zeyt-i mukaddes ile yağlanıp katogigosluk makamına geçmiş ise de, Babıâli’ye yapılan baskılar sonucunda İstanbul’a çağrılarak menfi duruma düşürüldü.
15 Cevdet Paşa, Tezakir, s.236.
16 Cevdet Paşa, Tezakir, s.236.
Böylece Sis Katogigosluğu’nun itibarını yükseltmeye dair tezler başarılı olamadı17.
Tanzimat Dönemi’nde 1844’de İzmir marhasası Matyos Çubukçian’ın patrik tayin edilmesinden sonra Eçmiyazin Katogigosluğu ile bozulan ilişkiler yeniden düzelmeye başladı. Çubukçiyan, Eçmiyazin Katogigosları’nın adlarının Osmanlı Gregoryen Kiliseleri’nde okunmasını emretmişti. Bu uygulama Çubukciyan’ın ölümüne kadar devam etti. 1858’de İstanbul eski patriği Matyos’un Katogigos seçilmesi, Osmanlı vatandaşı olan Matyos’un Osmanlı vatandaşlığından çıkarak Rusya’ya gitmesini gerektirmiş, Rus elçiliğinin bu yöndeki talebini de padişah kabul etmişti. Bu olay da gösteriyor ki artık Osmanlı padişahları katogigosluğun gün geçtikçe Rusya’ya yaklaşması ve Rusya’nın adeta bir kalesi haline gelmesine seyirci kalmanın ötesinde hiçbir şey yapamıyorlardı18.
1881’de Rusya’da III. Aleksandır’ın tahta çıkması Ermenilerin bir süre Rusya’ya karşı mesafeli durmalarına neden oldu. Çünkü Çar ülkesinde Rus dışında hiçbir halkı görmek istemiyordu. Bu sırada katogigos olan I. Makarios, Rusya’ya karşı tavır alarak Nisan 1891’de Rus Çarı’nın gönderdiği bir emirnameyi de protesto etti; 16 Nisan 1891’de ölüm döşeğinde çevresindeki rahiplere Rusya’nın Ermeni işlerine karışarak Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırttığını, Müslümanlar’la Ermeniler arasının açılmasına neden olduğunu, Rusya’ya güvenilmemesi Osmanlı Devleti’ne ihanet edilmemesi gerektiğini anlattı. I. Makarios’tan sonra, Eçmiyazin Katogigosluğu seçimi Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki kıyasıya mücadeleye neden oldu. 1892’deki seçim sonunda Osmanlı Devleti’nin istemediği Krimyan kazanınca, Katogigosluk ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler iyice bozuldu. Rusya’nın Ermenilere kötü davranmasından dolayı Eçmiyazin Katogigosu Krimyan Katogigosluk merkezini Osmanlı Devleti’ne taşımaya çalıştı. Bu konuda Ermeni Patrikhanesi’nin de aracılığını kullanmak istedi; ancak, padişah II. Abdülhamid bu fikre kesinlikle karşı çıktı. Krimyan’ın katogigosluğu döneminde Anadolu’da meydana gelen her türlü karışıklık Eçmiyazin Katogigosluğu tarafından desteklendi. 1894’te Matyas İzmirliyan’ın İstanbul patriği olmasıyla İstanbul Patrikliği ile Eçmiyazin Katogigosluğu aynı amaçta birleşmiş oldular. Eçmiyazin Katogigosu Krimyan ve İstanbul Patriği İzmirliyan da Ermeni olaylarının desteklenmesini aleni
17 Cevdet Paşa, Tezakir, s.238-239.
18 Arslan, “Eçmiyazin...”, s.56-57.
olarak istiyorlardı. 1894’e kadar, Gregoryen Ermeni Patrikhanesi’ni kendisiyle aynı istikamette hareket ettirmeyi başaramayan Krimyan, İzmirliyan’ın patrik olmasıyla iki büyük dinî merkezin paralel hareket etmesi idealine kavuşmuştu. Böylece Krimyan’ın manevî liderliği yeniden inşa edilmiş kiliselerde adı anılmaya başlanmıştı. Patrik İzmirliyan’ın da istediği buydu19. Çünkü İzmirliyan bu tarihten itibaren Hınçak Komitesi başkanlığını da üstlenerek faaliyetleri bizzat idare etmek yoluna gitmişti. Bundan sonra İstanbul’da meydana gelecek kargaşaların bizzat tertipçisi haline gelmişti20. Osmanlı hükümeti İzmirliyan’ın bu durumunu bilmekle beraber onu Osmanlı tarafına çekebilmek için çeşitli nişanlar vermekten de geri durmuyordu. İzmirliyan’a 26 Temmuz 1893 (12 Muharrem 1311)’te Üçüncü Rütbe Mecidî Nişanı takdim edilmişti21.
Hem Eçmiyazin’in hem de İstanbul Patrikhanesi’nin benzer görüşleri paylaşır hale gelmesi, Osmanlı Devleti’nin Ermeni kaynaklı faaliyetlere daha dikkat ve hassasiyetle yaklaşmasına neden oldu. Bu çerçevede 18 Haziran 1895 (24 Zilhicce 1312) tarihli bir Sadaret tezkeresinde Eçmiyazin Katogigosu tarafından silah almak için toplanan 100 bin rubleden bahsediliyordu. Bu para ile alınan silahların Anadolu’ya gönderileceğine dikkat çekilerek bunu önlemek için çalışılması gerektiği vurgulanıyordu. Yani bu tarihlerde Eçmiyazin Katogigosluğu şerrinden emin olunması gereken bir kurumdu22.
Eski patriğin isyancılara destek vermemesi, Ermenilerin bir kısmının patrik yanında yer alarak olaylara karışmamasına neden olmuştu. İşte bundan dolayı Londra Hınçak Komitesi’nın suikastı üzerine patrik istifa etmek zorunda kalmıştı. Ancak, İzmirliyan döneminde Patrikhane’de Osmanlı taraftarı olan memurların görevlerine tek tek son verilerek yerlerine komiteciler atanmıştı. Ayrıca, Patrikhane’de daha önce olmayan yabancılarla haberleşme bürosu kurdurarak, bu büroya Diksan Kelekyan ve Tilyan gibi komitecileri getirmişti. Galata Ermeni Okulu müdürü Artin Mirselciyan’ı da yabancı elçiliklerle sözlü haberleşmelere memur etmişti. Patrik bütün bunların yanında hükümet uygulama-
19 Arslan, Ermeni Papalığı..., s.56-90.
20 Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla..., s.160.
21 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İ.Tal., Belge No:473/1329 B 17, 19 B 1329. Cevdet Paşa, padişahlarının kendi tebaasından pek çok Ermeni muteberanına rütbe ve nişanlar vererek siyasî menfaatlerine zarar verdiklerini söylemektedir. Cevdet Paşa, Tezakir, s.237.
22 BOA, Y.A.Hus., Belge No:330/124.
larını açıktan açığa eleştirmeye başlamıştı. İzmirliyan İstanbul’da bu faaliyetleri yaparken Anadolu Ermenilerini de ihmal etmemiş; daha önce Patrikhaneye bağlı olmayıp daha yüksek bir dinî makam olan Sis Katogigosluğu’na da komiteci papaz Kirkos Aletcivan’ı atayarak orayı da emrine almıştı. Bu patrik aracılığıyla Adana ve Halep civarlarını da karıştırmaya başlamıştı23.
Krimyan’ın 1907’de ölmesinden sonra yerine seçilecek katogigosun tartışıldığı bir dönemde II. Meşrutiyet ilan edilmişti. İttihad ve Terakki Partisi’nin yönetimde etkili olduğu bu dönemde II. Abdülhamit’in Kudüs’e sürgüne gönderdiği eski İstanbul Ermeni Patriği İzmirliyan, yeniden İstanbul’a geldi. İzmirliyan önce 4 Kasım 1908’de İstanbul Ermeni Patriği daha sonra 14 Kasım 1908’de de Eçmiyazin Katogigosu seçildi. Böylece Ermeni komiteleriyle doğrudan ilgisi olan bir kişi Ermenileri etkileyebilecek bir makama gelmiş oldu24. Osmanlı padişahı İzmirliyan bu göreve geldikten sonra, onu Osmanî Nişan-ı Zişanı takdim etmeyi belki de Eçmiyazin’i menfaatleri doğrultusunda kullanabilme ümidinin bir göstergesi olarak gerçekleştirdi25.
İzmirliyan’ın 1912’de ölümü üzerine, Kevork Sürenyan Eçmiyazın Katogigosu oldu. V. Kevork adıyla bilinen Sürenyan, Rusya ile tam bir mutabakat halinde çalıştı. Hatta V. Kevork, Rus Çarı II. Nikola’ya 2 Ekim 1912’de gönderdiği bir dilekçede; Türkiye Ermenilerini himayesine alarak kendilerini yüzyıllardır devam eden zulümlerden kurtarmasını istedi. V. Kevork, Rusya ile kurduğu bu ilişkilerle de yetinmeyerek Batı ülkelerinde Eçmiyazin Katogigosluğu’nu temsil edecek bir makam ihdas etti.
Bogos Nubar Paşa’yı da bu makama getirerek katogigosluğun menfaatlerinin batı ülkelerinde savunulmasını sağladı26. Katogigos Kevork, bütün Ermenilerin Rusya’ya bağlılığını Eçmiyazin Katoğikosluğu’nun resmi dergisi olan Ararat’ın 1914 tarihli Ağustos sayısında şu cümlelerle naklediyordu:... Şimdi, Ermeni milletinin, geçmişte, tarihte, yüzyıllardır bilinen bağlılığını, Rus İmparatorluğu tahtına karşı olan sadakatini en yüksek inanç ve istekle
23 Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla..., s.217.
24 Arslan, Ermeni Papalığı..., s.92-97.
25 BOA, İ.Tal., Belge No:473/1329 B 17, 19 B 1329.
26 Arslan, Ermeni Papalığı…, s.105.
göstermesi zamanı gelmiştir. Manevî evladımızın kendinden öncekiler gibi vazifelerini kahramanca ve en büyük fedakârlıklarla yapacaklarından emin bulunarak, bu Katogigos emirnamemizle, bu büyük ve haklı harekete en kısa zamanda manevî ve maddî yönden yardım etmelerini ve vatanımız olan büyük Rusya’nın şerefi ve iyiliği için savaşa gitmeye hazır bulunanların bırakacakları yardımsız ailelere yardım etmelerini herkese tavsiye ederiz27.
V. Kevork, Rus Çarını Ermenilerin hamisi unvanıyla kutsamasından sonra Ermenilerin madden ve manen Ruslara yardıma zorunlu olduğuna dair bir emirname-i ruhanî yayınladı. Bundan sonra Osmanlı Devleti’nden kaçan Ermeniler ya Rus ordusuna katılarak Rusya’ya destek sağladı ya da sınır bölgelerinde gönüllü birlikleri oluşturarak Müslüman köylere saldırmaya başladılar28.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Eçmiyazin Katogigosu V. Kevork’un yanında diğer Ermeni çete ve kuruluşları da niyetlerini ortaya koymuşlardı. İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nde yapılan bir görüşmede Patrikhane ve çeteler savaşta Rusya’nın yanında yer alacakları kararını aldılar. 1914 yılından itibaren şubelere konuyla ilgili talimatnameler göndermeye başladılar. Ayrıca 30 Kasım 1914’te Tiflis’teki Ermeni Bürosu, yayınladığı bir bildiri ile Ermenilerin kesin olarak Rusya saflarında savaşa girdiğini duyurdu29. Bu kararlar üzerine Ermeni gençleri akın akın Rusya’ya göç etmeye başladı. Osmanlı Devleti’nin sınırları içinden kaçarak Rus ordularına katılanlar olduğu gibi, Osmanlı topraklarının dışındaki yerlerden de Rusya’ya giderek gönüllü olarak orduya katılanlar da oldu. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Ermeniler Rusya’nın yanında Osmanlının diğer düşmanları İngiltere ve Fransa ordusuna da katılıyorlardı. Sadece katılmakla da kalmıyorlar; aynı zamanda İtilaf Devletleri’nin Osmanlı üzerine saldırıya geçtiği 18 Mart 1915 tarihiyle eş zamanlı olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerinde isyanlar çıkarıyorlardı30. Bu çerçevede, Osmanlının elinden henüz yeni çıkmış kentlerdeki Osmanlı sefirleri İstanbul’a gönderdikleri yazılar ile gruplar halinde Ermenilerin Rus ordusuna katılmak için bölgeden ayrıldığını ve bunların
27 Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu …”, s.60.
28 Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915-1917, TTK Yayını, Ankara 2005, s.28.
29 Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü…, s.25-26.
30 Hikmet Özdemir vd., Ermeniler: Sürgün ve Göç, TTK Yayını, Ankara 2005, s.58.
gidişine bölgedeki Rus konsoloslarının yardımcı olduğunu belirtiyordu. Hatta normal şartlarda Rusya’ya gitmek için gerekli olan evrakın Ermeniler için aranmadığı onların kolaylıkla Rusya’ya gidebildiklerini belirtiyorlardı. Bu çerçevedeki yazılar Bükreş, Sofya, Köstence gibi yerlerden yoğunca geliyordu31. Bunların yanında Washington Sefarethanesi gibi uzak bölgelerden de konuyla ilgili yazılar geliyordu32. Böylece binlerce Ermeni Rus ve diğer İtilaf Devletleri birliklerine katılmak için hareket ettiler. Ermeni tarihçiler, Rus ordularında savaşan Ermeni askerlerinin 20.000 ile 250.000 kişi arasında olduğunu yazarlar. Bogos Nubar Paşa’ya göre, 200 bin gönüllü ve düzenli Ermeni, İtilaf Devletleri safında savaşa katılmıştı33. Milletler Cemiyeti’nin Mülteciler Komisyonu, Büyük Savaş sırasında Türkiye’den Rusya’ya göç eden Ermenilerin sayısını 400.000 olarak gösterdi34. 26 Şubat 1918 günü Paris’te yapılan müttefikler arası müzakerelerin öğleden sonraki oturumunda söz alan Ermenistan Cumhuriyeti delegasyonu başkanı Aharonian, 1914, 1915, 1916 ve 1917 yıllarında dünyanın her yerinden Ermeni gönüllüler, Rus ordusunda düzenli asker olan kendi soydaşlarıyla birlikte omuz omuza savaşa katılmışlardır; milletlerin özgürlüğü için savaşa katılan bu Ermenilerin sayısı 180.000’den daha fazladır demiştir. Ayrıca Alman istihbarat kaynaklarına göre, Şubat 1915 itibariyle 592’si Osmanlı ve 11.854 diğer devlet uyruğundaki Ermenilerden olmak üzere toplam 12.446 Ermeni Fransız ordusuna alınmıştı35. Dzadour Aghayan ise Birinci Dünya Savaşı esnasında Rus ordularında görev alan 5.000 Ermeni gönüllü ile 200.000 Ermeni’nin varlığından bahsetmektedir36.
Ermenilerin burada görüldüğü gibi Ruslarla birlikte hareket etmesi Osmanlı hükümetini tedbir almaya itti. Önce başvurulan Ermenilerin tarafsız kalması gerektiği politikasını zorunlu olarak terk edilerek iki ateş arasında kalmamak için Ermenileri savaş bölgesinden uzaklaştırmayı tercih etti37.
31 BOA, HR.SYS., 2871/1-1, 4, 7.
32 BOA, HR.SYS., 2871/1-97.
33 Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü…, s.26.
34 Burada verilen bilgiler, her ne kadar sığınmacı olarak geçse de bunların içinde Rus ordusuna katılmak için göç edenlerin de olduğu muhakkaktır. Justin McCarthy, Müslümanlar ve Azınlıklar, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1998, s.132.
35 Özdemir vd., Ermeniler..., s.65.
36 Özdemir vd., Ermeniler..., s.66.
37 Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü…, s.31.
Osmanlı Devleti savaş sırasında, sınırları dışında bulunan Eçmiyazin Katogigosluğu’nun kendi vatandaşlarını aleyhine kışkırtmasının fizikî tedbirini savaş bölgesinden uzaklaştırmak şeklinde alırken, kalıcı tedbir olarak da Osmanlı Birleşik Katogigosluğu’nu kurdu. 10 Ağustos 1916’da padişahın onayı ile yürürlüğe geren Ermeni Katogigos ve Patrikliği Nizamnamesi ile Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin Eçmiyazin Katogigosluğu ile alakasının kesilmesi amaçlandı38. Bu uygulama ile Osmanlı Ermenileri, ruhanî ve idarî olarak bir merkezden yönetilmeye başlandı. Artık Van’daki, Adana’daki ve İstanbul’daki Ermenilerin hepsi, merkezi Kudüs’teki Mar Yakup Manastırı olan Osmanlı Katogiosluğu’na bağlıydı. Osmanlı Katogigosları hem katogigos hem de patrik ünvanını taşımaya başladı. İstanbul’daki Ermeni Patriği’ne de patrik vekili ünvanı verildi. Ancak Osmanlı Katogigosluğu uzun ömürlü olmadı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda 17 Kasım 1918’de İngilizleri memnun etmek düşüncesiyle lağvedildi. Böylece, yeniden 1915’deki statükoya dönülmüş oldu39.
SONUÇ
Ermenilerin en önemli ruhanî merkezi olan Eçmiyazin Katogigosluğu ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi, yukarıda bahsedildiği gibi Ermeni olaylarında sürekli merkezî bir konumda yer almıştır. Rusya ve diğer Avrupa devletleri Ermenilerin dinî merkezlerinin kendi siyasî menfaatleri için ne kadar önemli olduğunu bildiklerinden sürekli siyasetlerinde bu kurumları dikkate alarak plan yapmışlardır. Başlangıçta Ermenilerin tek ruhanî temsilciliği olan Eçmiyazin Kotogigosluğu, Moğol istilasından sonra kısmen önemini yitirmişse de daha sonra yeniden eski önemine kavuşmuştur. Osmanlı Devleti’nin zayıflama ve Rusya’nın yükselme döneminde bu kilise iki devlet arasında sürekli rekabete neden olmuştur. 1585’de Eçmiyazin’in Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra, 1828’de Eçmiyazin’in Rusya tarafından işgal edilmesine kadar Kilise’nin tasarrufu Osmanlı padişahları denetiminde kaldı. 1828’den sonra da Kilise üzerinde Rusya’nın açık bir etkisi görüldü. Bunun sonucu olarak, 19. yüzyılda Rusya, Ermenilerden politik olarak yararlanmaya başladı. Rus-İran Savaşı’ndan sonra, 100.000 Ermeni Rusya tarafında göç ettirildi. 1828’de Rusya, İranlılarla yaptığı Türk-
38 Erdal İlter, Ermeni Kilisesi ve Terör, Sitem Ofset, Ankara 1999, s.56.
39 Arslan, Ermeni Papalığı..., s.109-117.
mençay Antlaşması ile Ermeni Kilisesi’ni tamamen kontrolüne aldı. 1828’den sonra Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri kendi devletlerine karşı kışkırttı. Böylece Ermeni Kilisesi ile Rusya’nın bağlantısı Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni karışıklıklarını artırdı. Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Eçmiyazin Kilisesi’nin desteğini aldı. Bu çerçevede Ermeniler Ruslarla birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaştı.
Bu yıllarda Osmanlı Devleti’nde yaşayan binlerce Ermeni Rusya’ya göç ederek Rus ordusunda görev aldı.
BİBLİYOGRAFYA
BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİvİ (BOA)
HR.SYS. :2871/1-97.
İ.Tal. : 473/1329 B 17, 19 B 1329.
Y.A.Hus. :330/124.
TETKİK ESERLER
ARSLAN, Ali, “Eçmiyazin Katogigosluğu’nda Statü Değişimi ve Türk-Rus-Ermeni
İlişkilerindeki Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (24-25 Mayıs 2001), Üniversite Yayını, İstanbul 2001.
__________, Kutsal Ermeni Papalığı Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlalar, Truva Yayınları, İstanbul 2005.
BEYDİLLİ, Kemal, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, C.XIII, S.17, TTK Yayını, Ankara 1988, s.365-468.
CEVDET PAŞA, Tezakir (21-39), TTK Yayını, Ankara 1991.
ÇİÇEK, Kemal, Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915-1917, TTK Yayını, Ankara 2005.
GENCER, Ali İhsan, “Ermeni Sorununda Dış Etkenlerin Rolü”, Uluslar arası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu, (24-25 Mayıs 2001), Üniversite Yayını, İstanbul 2001, s.67-75.
GÜLSOY, Ufuk, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rumeli’den Rusya’ya Göçürülen Reaya, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü (TKAE) Yayınları, İstanbul 1993.
HOCAOğLU, Mehmed, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Anda Yayını, İstanbul 1976.
İLTER, Erdal, Ermeni Kilisesi ve Terör, Sitem Ofset, Ankara 1999.
KAROğLU HANÇER, Elmon, “Ermeni Minyatür Sanatı”, Toplumsal Tarih, S.92, Ağustos-2001, s.36-42.
KILIÇ, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü (1828-1915)”, Ermeni Araştırmaları, S.2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s.49-65.
MCCARTHY, Justin, Müslümanlar ve Azınlıklar, İnkılap Yayınları, İstanbul 1998.
ÖZDEMİR, Hikmet, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Göç ve Sürgün, TTK Yayını, Ankara 2005.
URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Bilge Yayınları, İstanbul 1987.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C.IV, I. Bölüm, TTK Yayını, Ankara 1982.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder