Bu fotoğraf, Ermenistan'ın başkenti Erivan'daki gelir uçurumunu anlatan bir örnek. Şehirde her an lüks ya da hurda sayılacak kadar eski araçlarla karşılaşabilirsiniz. Sadece bu değil! Aynı kafe, gelir düzeyine göre ikiye ayrılabiliyor. Diğerine istediğiniz kadar zorlayın, giremiyorsunuz!
Gece saat 1 sularında başlayan iki saatlik uçuşumuza, iki saatlik zaman farkını da ekleyince, sabahın ilk ışıklarında iniyoruz Ermenistan'ın başkenti Erivan'a... Otele giderken, otobüsün penceresinden görünen Ağrı Dağı (Ararat), tüm haşmetiyle camdan içeri girecek gibi... Erivan'ın taş mimarisi içinde uzuyor yolumuz. Kısa, sık ve birbirine yapışık, metruk, eskimeye yüz tutmuş ve yeni binalar... Hepsi yan yana dizilmiş, bir zaman galerisinin parçaları... Şehrin meydanına gidene kadar bu 'gri' zaman galerisinde yapılan yolculuk, büyük bir boşluğun içine düşmemizle son buluyor. Büyük ve tarihi bu meydan, geniş bir çember biçiminde çizilmiş sanki. O çemberi sarmalayan binalar da kendi ovallikleriyle, boşluğa derinlik katıyor.
Meydandan Erivan'ın ana caddelerine uzanan yerde, şehrin en . . . yüksek ve modern binaları yükseliyor. Bu binalar yapılalı üç yıl kadar olmuş, içlerindeki rezidansların ve dükkânların birçoğu boş. Sebebi, fahiş fiyatlar... Hizmet veren tek tük dükkân da lüks markalara kiralanmış. Bu markaların birçoğunun İtalyan olması, yeni açılan kafe ve restoranların İtalyan yemeklerine yer vermesi ve o konseptte tasarlanması, 'Italy' tişörtüyle dolaşan gençler, İtalya hayranlığını gözler önüne seriyor!
Erivan'daki genç nüfus ve kadınların çoğunlukta. Kafilemizdeki kadınlara göre, gençlerin giyimleri de, Türkiye'ye nazaran fazla frapan! Nüfusu 2 milyon civarında olan Erivan'da yaşlı ve genç nüfusun giyimleri bile, dünyaya yönelik algıları arasındaki makası anlatıyor. Ancak herkes rahat...
Umduğumuzdan daha modern ve refah seviyesi yüksek bir şehirle karşılaştığımız gerçek. Lakin şehirdeki ekonomik uçurum, çarpıcı. 1980'lerden kalma ve adeta dökülen Lada'nın arkasına, henüz Türkiye'ye dahi gelmemiş lüks cipin park etmesiyle, resme bürünüyor bu devasa uçurum! Lüks rezidansların hemen yanında biten eski binalar ve yoksul sahipleri de keza... Bu ayrımın yaşattığı handikabı, biz de deneyimliyoruz! Şehir merkezindeki bir kafeye girmek istediğimizde, buranın 'seçkin' ve rezervasyon yaptırmış müşterilere ait olduğunu söyleyerek, reddediyorlar bizi. Aynı kafenin, hemen yan tarafta 'diğerlerine' hizmet veren bölümüne oturuyoruz. İki yer arasında bir metre bile yokken fiyat farkı muazzam!
Erivan'dan Ağrı Dağı'nın görünüşü
Burada 90'lı yıllar hüküm sürüyor
Erivan hüzünlü bir şehir. Bu hüzün, 1915'in tarihsel mirasının sırtlanmasından. Bırakmaya da niyetleri yok gibi. Onlar, diasporadakilerin aksine, büyük bir sadakatle kalmayı tercih edenler... Gazeteci Elif Çakır'ın deyimiyle, "Buradakiler, baba ocağını terk edemeyen çocuklar gibi. Diğer çocuklar, dünyanın başka ülkelerine gidip, yeni bir hayatı ve ilerlemeyi seçerken buradakiler babalarına sadık kalıp, hayattan istediklerini alamamış çocuklar gibi." Şehrin gri ve kasvetli havası da, bu düşüncelerin destekçisi. Bizden 15 gün önce yola otobüsle çıkan ve çok sayıda ziyarette bulunan muhabirlerin anlatımları daha da çarpıcı: "Birçok köyde, hayat 90'larda durdurulmuş gibi. Bugünle hiçbir alakaları yok. Bugüne ait hiçbir şey de yok!" Bu duygunun yoğurduğu ister 'milliyetçilik' deyin, ister 'hayal'; Ermenistan'ın en modern yerlerinde bile sizi karşılıyor! Hediyelik eşya mağazasında, havaalanında, otelde, şehir meydanında... 'Ararat' kültüyle, Türkiye'de terk ettikleri topraklara bir gün geri döneceklerine dair olan inancı her daim canlı tutanlar hiç de az değil! Ararat, Ermenistan'ın milli sembolü olmuş! Ünlü yazar Marcel Proust'un deyimiyle 'kayıp zamanın izinde' o kadar çok insan var ki, bu duygu, şehrin havasını da belirlemiş. Kısaca Erivan göz alıcı 'Ararat' manzarasıyla, kayıp zamanları arayanlara 'duygu başkentliği' yapıyor!
Bütün araştırmalar aynı sonuca çıkıyor: Daha alacak çok yol var!
Gezimizin esas amacı olan, İstanbul Kültür Üniversitesi'ne bağlı ve başkanlığını Mensur Akgün'ün yaptığı GPOT, USAID, EURASIA ve Erivan Basın Kulübü'nün düzenlediği "Ermenistan-Türkiye: Siyaset ve Medya Tartışmaları" başlıklı çalıştayda, önemli sunumlar yer aldı. Bunlar içinde, Ermenistan'ın 'sosyolojik' resmine dair en fazla ipucu veren ise Kafkaslar Araştırma Merkezi'nin hazırladığı, 'Kafkasya 2010 Barometresi'ydi. 2010 Aralık ayında yapılan ve Ermenistan halkının Türkiye'ye yönelik algısını irdeleyen araştırma, 2 binden fazla kişiye ulaştı. Sonuçlara göre, Türkiye'ye en olumlu yaklaşan grup, 18-30 yaş aralığı. Onu 31-45 yaş aralığı takip ediyor. Çıkan sonuç, yeni kuşağın, diyaloğa açıklığını gösteriyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe, Türkiye'ye yönelik bakış açısı da olumluya evriliyor. Buna rağmen, 'sınır kapısının açılması'na yönelik sonuçlar iç açıcı değil! Ermenistan halkının yüzde 34'ü bunu istemiyor. Sınırın açılmasını isteyenlerin oranı, sadece yüzde 16. Sözkonusu halde, Ermenistan'ın güvenliğinin olumsuz etkileneceğini düşünenler yüzde 58. İç siyaseti olumsuz etkileyeceğini düşünenler de yüzde 44'le en büyük dilimin sahibi. Bu sonuçlara rağmen; sınırların açılmasının iyi olacağını düşünenlerin yüzde 49'la çoğunluğu temsil etmesi de ilginç! Aynı araştırmada; Türkiye'nin Ermenistan'a yaklaşımını 'kötü' olarak nitelendirenler, ezici çoğunlukta (yüzde 69). Bu bakış açısı, 'Ermeni bir kadının Türk bir erkekle evlenmesini kabul eder misiniz?' sorusunda, 'hayır' cevabıyla 'tavan yapıyor' (yüzde 91).
Obama ülkelerin yol haritasını açıkladı, olumsuz haberler arttı
İki ülkede karşılıklı aaa 'medya araştırması' da özgün sonuçlara varıyor. 2008-2010 arasında, ilişkilerde yaşanan gelişmeleri ele alan araştırmanın Türkiye ayağını, Prof.Dr. Sevda Alankuş önderliğinde, İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden dört öğretim üyesi yürüttü. Ekip; Hürriyet, Cumhuriyet, Zaman ve Sabah gazeteleriyle NTV'nin yayınlarını masaya yatırdı. Buna göre; üç yıllık süreçte incelenen 1.607 haber, analiz ve makalenin 552'si negatif, 486'sı ise pozitif bir bakış açısıyla verilmiş. Türk medyasındaki pozitif yorumlar daha ziyade, futbol diplomasisinin başladığı, protokollerin imzalandığı ve Ahtamar Kilisesi'nin ibadete açıldığı dönemleri kapsıyor. En olumsuz haberler ise ABD Başkanı Obama'nın iki ülkeye yönelik 'yol haritası'nı açıkladığı; ABD Kongresi'nde 'soykırım' yasa tasarısının tartışıldığı ve protokollerin askıya alındığı süreçlerde yayımlanmış. Araştırmanın Ermenistan ayağında ise Golos Armeni (hükümet yanlısı gazete), Lragir.am (muhalif, internet medyası), 168 Zham (muhalif gazete), Aravot (muhalif gazete) ve Azg (diasporayla bağları güçlü, hükümet yanlısı gazete) incelenmiş. 3.088 haber, analiz ve makalenin yüzde 84 gibi büyük bir çoğunluğunu (2.592), 'nötr' yayınlar oluşturuyor. Yayınların yüzde 12'si (368) 'olumsuz' iken; 'olumlu' yayınlar yüzde 4 (128) ile devede kulak gibi kalıyor!
"Ermenistan-Türkiye: Siyaset ve Medya Tartışmaları" başlıklı çalıştay, üç gün sürdü.
Ankete katılanlar sınırların açılmasını istiyor
Çalıştayın son gününde ise Türkiye-Ermenistan İş Geliştirme Konseyi'nin yaptığı kapsamlı araştırmaya yer verildi. 6 ay süren araştırmada 20 kişiyle 'derinlemesine görüşme', 100 işadamıyla da ankete yapıldı. Ankete katılanların tümü, sınırların açılmasını, ilişkilerin 'resmi ideoloji' üzerinden yürütülmesini istiyor. Yüzde 82'si ticaret konusunda arzulu. İki ülke arasındaki bariyerler neler? Yüzde 44'e göre 'politik sorunlar'. İşadamları bundan 'soykırım' ifadesini anlamıyor! Onlara göre sorun, hükümetlerin tavrı. İşbirliği için en fazla talep edilen şey ise danışmanlık. Örneğin; Türkiye'de, Ermenistan'dan ne ithal edebileceğini; ancak sınırdaki Karslılar biliyor: Ucuz et. İki ülke arasında ticaretin, en büyük paydasını ise yüzde 40'la turizm sektörü oluşturuyor.
22.05.2011 www.zaman.com.tr
Erivan'da yoksullar kültürle doyabiliyor
Ermenistan liberal ekonomiye geçişin sancılarını derin bir yoksullukla yaşıyor. Ancak öyle bir eğitim ve kültür var ki neredeyse yoksulluğu kimse umursamıyor
Başkent Erivan sokaklarında görkemli binalar, tarihi heykeller ve lüks otomobillerin yarattığı tuhaf bir karmaşa var
Üç bin yıllık bir şehirde neden söz edilir? Ermenistan'ın başkenti Erivan'da her sabah neredeyse tek bir şeyden söz ediliyor: Şehre 60-70 kilometre mesafedeki Ararat. Yani Ağrı Dağı. Erivanlılar "Sis ve Masis" diye insan ismiyle andıkları Büyük ve Küçük Ağrı için "Ararat bu gün hüzünlü, yüzünü göstermedi" ya da "Ararat bugün çok neşeli" gibi eğretilemeleri birbirleriyle paylaşıyorlar. Havanın bulutsuz olduğu nadir günlerde bütün çıplaklığı ile görünen Ağrı, şarkılarda sık sık "Ararat'ı göreyim öyle öleyim"gibi nakaratlarla anılıyor. Bunu sorduğumuz 22 yaşındaki Erivanlı bir genç "Çünkü Ararat bizim geçmişimiz" diyor. Bu kısa yanıtta din, politika ve tarih birlikte gizleniyor. Geçmişte Paganların hüküm sürdüğü Erivan yani "Yeni Şehir" 20 kilometreye 10 kilometre büyüklüğünde bir şehir. Görkemli binalarla çevrelenmiş Cumhuriyet Meydanı'nın merkezini oluşturduğu büyük bir daire ve bu daireyi birbirine bağlayan dörder şeritli devasa caddeler Sovyet döneminin "planlı" düzenini yaşatıyor. Pembe renkli taş binalar ise Ermeniler'in sanata düşkünlüğünün kalıcı bir görüntüsü. Tıpkı şehrin hemen her meydanını süsleyen heykeller gibi. Yoksulluk ve zenginlik insanı hayrete düşürecek kadar iç içe. Alt üst olmuş ekonomide yeni zenginlik sokaklarda son model Hummer'lar, Mercedes'ler ve BMW'lerle birlikte gövde gösterisi yapıyor. Bunlara karşı Rolls Royce'u andıran hatlarıyla Rus Volga otomobilleri 60'lı yıllardan kalma "tüplü" yolcu otobüsleri ve muhtemelen Dünya Savaşı'nı görmüş kamyonlar komünizmin hayaletini gezdiriyor. En lüks caddelerden içeriye, sokaklara girdiğinizde, daha on metre bile yürümeden tuvaleti dışarıda bir gecekondu ya da yıkık dökük binalarla karşılaşmak mümkün. Dilenen kadınlar sık sık yolunuzu kesiyor. Ve bir sürpriz, adıyla sanıyla "çiğ börek" büfelerde taze taze kızarıyor. Başka sürprizler de var: "Boynuzları olan" eski bir dostla da göz göze geliyoruz; troleybüsler burada hala sokaklarda. Ancak emekliler dışında hiç kimse itibar etmiyor, herkes sokakları saran bildiğimiz minibüslerle seyahat etmeyi tercih ediyor.
PLAKA ÖNEMLİ
Ortalama aylık kazancın 50 dolar civarında olduğu, dereceli memurların bile ancak 100 dolar civarında maaş aldığı Ermenistan'da zenginlik "özelleştirmeyle" geliyor. Parası hayli istikrarlı, beş yıldan beri 1 dolar 565 Dram. Şimdiden Batılı markalar büyük dükkanlarla sokaklardaki yerini alırken lüks otomobillerin plakaları ekonomiyi anlamak için önemli bir anahtar. Hükümete yakın, deyim yerindeyse "torpilli" işadamları 22-2222, ya da 11-1111 gibi kolay plakalara sahip. Bu ilişki özelleştirmeyle yaratılan zenginliği de açıklıyor. Örneğin hala konuşulan bir özelleştirme hikayesi yüz yıldan daha fazla geçmişe sahip konyak fabrikası. Ne kadara satıldığı bilinmiyor, kulaklarda bir 30 milyon dolar sözü var ama fabrikanın bodrumunda ortaya çıkan 100 yıllık binlerce şişe ve paha biçilemeyen meşe fıçılar fabrikanın ucuza gittiğini düşündürüyor.
BANGLADEŞ GETTOSU
Şehrin kuzeyinde, tepeye kurulmuş büyük bir mahalle "Hollywood" diye anılıyor. Çünkü yan yana devasa villalar benzerlerine ancak Hollywood'a rastlanabilecek büyüklük ve zenginlikte. Tersi de söz konusu.. Erivan'ın 10 kilometre kadar dışındaki binlerce bloktan oluşan toplu konutların halk arasındaki adı "Bangladeş". Bunlar şehre uzak, yoksul ve harap apartman daireleri. Erivan'da yoksulluk sefalete dönüşmüyor, sadece gelip geçici bir sıkıntı olarak algılanıyor. Bunda 3 milyon nüfuslu şehrin sahip olduğu irili ufaklı 70 fakültenin payı büyük. İçlerinde çip üreten enstitüleri barındırıyor ve dünyaca ünlü Hintli yazılımcıları yetiştiriyorlar. En pahalısı yılda bin 200 dolar. Rusça, Ermenice ve sınırlı da olsa İngilizce eğitim veriliyor. Eğitim gerçekten şaşırtıcı; hemen her evde mutlaka bir piyano, ortalamanın üzerinde bir kitaplık var. Opera binasında hafta sonu konserlerine bilet bulmak güç. Operanın hemen yanındaki parkta ressamlar, her pazar sergi açıyor. Kültür her yerde; otelin lobisinde klasik parçalar çalan piyanistin yanına yaklaşıp "istek" yapan otel temizlikçisi ve isteği büyük bir zevkle çalan piyanist kimseyi şaşırtmıyor. Geleneksel müzikler çalan bir restoranda, arada "şiir" okunuyor. Hem de öyle harcıalem şiirler değil; 18. yüzyılın klasik şairi Sayat Nova'nın şiirleri. Alt üst olmuş ekonominin mucizeleri her yerde. Marketlerde 230 Drama yani 50 cent'e satılan bira lüks restoranlarda bile 500 Dramı aşmıyor. Mini etekli kızların servis yaptığı lüks bir restoranda karanlık gözlüklü işadamları ve bakanlara komşu olarak her çeşidin tadına bakıp "Dükkanı mı yedik?" duygusuna kapılmadan 10 dolarlık hesapla kalkmak mümkün. Gece alemleri de kaostan payını alıyor; striptiz kulübüne giriş 10 dolar, bağıra bağıra şarkı söylerken masanın üzerine dizdiği bir dolarlık banknotları Rus kızların külotlarına sıkıştıran adamlar hiç de garip karşılanmıyor. Bu ucuzluk karşısında "Birkaç bin dolara şehrin yarısını satın alırım" duygusu yanıltıcı. Şehir içinde küçük bir dairenin bile kirası 200 dolardan başlarken, evler için pazarlıklar 50 bin dolardan açılıyor.
MALUM MESELE!
Akıcı bir Azericeyle konuşan insanlarla karşılaşınca şaşırmamak gerekiyor. Bunlar Bakü'de doğup büyüyen ve Karabağ Savaşı'ndan sonra Erivan'a göçen Ermeniler. Türk olduğunuzu anladıklarında "Hoşgelmişsen" diyorlar. Türk olmanız hemen hiç de düşmanca karşılanmıyor. Tersine bir ilgi ve dostlukla konuşuyorlar. Sohbet malum "Jenosit" konusuna geldiğinde bu Ermeniler'in tamamı için "tartışılmaz" bir vaka. Türkler'in neden bunu kabul etmediklerini anlamıyorlar! Fakat bunu tarihe ait bir şey olarak görüyor ve Türkiye'nin sınırı kapamasını, ticareti yasaklamasını da anlamıyorlar. Ticaret kağıt üzerinde engellense de malların önemli bir bölümü Gürcistan üzerinden yine Türkiye'den geliyor. Haftada 4 kez Erivan-İstanbul arasında yapılan uçak seferleri de bu yoğun ticaretin bir başka göstergesi.
Cengiz Erdinç / http://arsiv.sabah.com.tr 22 Subat 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder