İnsanlar, Hayvanlar ve Siyaset

Geçenlerde buradaki evimde bir akşam yemeği düzenlemiştim. Fevkalade önemliydi. Zira ilk defa yüksek düzeyde Ermeni yetkililer ağırlıyordum.

Her şey mükemmel gidiyordu, ta ki sofraya oturma vakti gelene kadar. Tam Ermenistanlı konuk/misafirlerim masanın şıklığından söz ederken birer birer pabuçlarının altlarına bakmaya başladılar. Yaşlı köpeğim Tayli, ayıptır söylemesi masanın dibine büyük abdestini yapıvermişti. Herkes de üstüne basmıştı. Başımdan kaynar sular indi. . .

'Tamam" dedim.
Bunlar 'Türk kadın mahsus yaptı bunu, biz Ermenileri aşağılamak için" diye düşünecek. Anında yere çöktüm, bir yandan telaşla izleri silerken bir yandan da özür diliyordum konuklarımdan. Başımı kaldırınca fark ettim ki, hepsi anlayış fışkıran bakışlarla bana üzülmememi, kendilerinde de ev hayvanı olduğunu, hatta bu kaza sayesinde ortamın daha da samimi bir hal aldığını tekrarlıyorlardı.

Bir yandan havyan sevgisinin insanları birbirlerine ne kadar yaklaştırabildiğini hatırlarken, beri yandan Ermeni misafirlerime karşı, beni sadece bir Türk olarak değerlendirecekleri önyargısı oluştuğunu da anladım kendimde. Önyargılar karşılıklıydı. Buradaki veterinerim Türkler'de köpek sevgisinin yaygın olduğunu duyunca şaşırmış, "Ama siz Müslümansınız, nasıl oluyor" diye sormuştu.
Çalışma odamdan dışarı baktığımda karlarla kaplı Ağrı Dağı bütün görkemiyle karşımda duruyor.

Türkiye ne kadar yakın ama aynı zamanda da ne kadar uzak diye hayıflanıyorum. Eğer Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır açık olsaydı önyargılar çabucak eriyiverecekti.

Adım atmanın tam da zamanı Amerikan Kongresi'ndeki soykırım tasarısının Türkiye ve Bush yönetiminin ortak baskısıyla püskürtülmesi sanki Ankara'yı bir rehavete düşürmüş görünüyor. Oysa bu sene olmasa dahi önümüzdeki yıl, ABD cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça ta sarının yeniden gündeme gelmesi hiç de şaşırtıcı olmaz.

Lobi şirketlerine milyonlarca dolar sarf etmek ve Amerika'yla tekrar uçurumun kenarına gelmektense Türkiye pekâlâ Ermenistan'la ilgili bazı adımlar atabilir.
Aslında söz konusu tasarı ABD Kongresi'nin Dış İlişkiler Komitesi tarafından onaylanmadan önce, Türk diplomatlar Ermenistan'la resmi ilişkilerin kurulabileceğinden, yeterli adımlar atıldığı takdirde sınırın da açılabileceğinden söz etmişlerdi. Peki, karşılığında ne istenecekti? Ermenistan'ın Türkiye ile olan mevcut sınırlarını tanıdığını ilan etmesi, Başbakan Erdoğan'ın önerdiği şekilde 1915 olaylarının oluşturulacak ortak tar\h komisyonu tarafından değerlendirilmesi ve işgaf ettikleri, Dağlık Karabağ dışındaki, Azerbaycan'a ait bir iki bölgeden çekilmesi.
Bu da Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barış sürecini yeniden tetikleyebilecekti.
Karşılıklı güven eksikliği Aslında Başbakan Erdoğan, eğer ABD Dış İlişkiler Komitesi'ne mensup Kongre üyeleri soykırım tasarısını onaylamamış olsaydı birtakım mühim açılımlar yapılacaktı şeklindeki ifadesiyle bu süreci kastediyor olmalıydı. Ama tasarı Komite'den geçtiğinden beri karşılıklı suçlamalar yeniden başladı. Ermenistan neden yasayı önlemek yerine Kongre üyelerini tebrik etti?

Buradakiler de, Türkiye'nin önerilerinin aslında tasarının kadük edilmesini sağlayacak bir yutturmacadan ibaretti diyor.

Neyse ki tüm bu gürültünün arasından sağduyulu sesler yeniden yükselmeye başlıyor. Her iki taraftan yetkililer bir uzlaşma gereğinden bahsediyor.
Engelleri aşmak Ağrı Dağı'na tırmanmak kadar çetin gözükse de siyasi iradeyle her şey mümkün. erIvan

Amberin Zaman, Taraf, 16.11.2007

Hiç yorum yok: