Prof. Dr. Ahmet KANKAL
Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Nevşehir-TÜRKİYE
ÖZET
Bu çalışma, esas olarak, bugüne kadar Türkçe yayımlanmış olan Ermeni roman, öykü, anı, günce, deneme, inceleme ve tanıklık türünden eserlere dayanmaktadır. Kısacası, ister Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun ister olmasın, Ermeniler tarafından kaleme alınan eserlerde öncelikle Ermeni cemaatinde milliyetçilik fikrinin olup olmadığı yönündeki bilgiler değerlendirilecektir. Sıradan bir öykü, roman veya diğer türden eserlerde milliyetçilik konusunun ve milliyetçilik hareketlerinin nasıl işlendiği vurgulanacaktır.
Daha sonra şayet Ermenilerde milliyetçilik fikri oluşmuşsa bu fikrin ortaya çıkışına Ermenilerin bizzat kendileri mi, Osmanlı yönetimi mi veya emperyalist devletler mi sebep olmuştur konusu irdelenecektir. Bu konuda Ermeni yazarların veya halkın düşünceleri nelerdir, şayet bir suçlama varsa suçlu olarak kim veya kimler görülmektedir? Milliyetçilik hareketlerinin başlayışı ve bu süreç içerisinde yaşananlar nasıl değerlendirilmekte ve okuyucuya ne şekilde sunulmaktadır konusu üzerinde durulacaktır. Türkiye Ermenileri ile diaspora Ermenilerinin konuya bakışları arasında farkın olup olmadığı incelenecektir. Çalışmanın devamında Ermeni milliyetçilik hareketleri ve bu hareketlere karşı alınan önlemler, mukabil hareketler ve sonuçları bir bütün halinde değerlendirilip araştırıcıların dikkatine arz olunacaktır.
Bir kısım Ermeniler, özellikle diaspora Ermenileri tarafından öne sürülen ve bazı devletlerce de kabul gören 1915-1922 yılları arasında Türklerin Ermenilere yönelik soykırım uyguladığı yönündeki görüşler ve kabuller sürekliliğini devam ettirmekle birlikte, bu söylemlerin dünya kamuoyunun dikkatine sunulması konusunda farklı tempolar gözlenmektedir. Bu süreçte gözlenen tek şey sadece Türkleri suçlama konusundaki faaliyetlerin hızı, yani suçlamalardaki göreceli yavaşlama/yavaşlatılma veya artış/arttırma ile ilgili değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticileri ve Türk halkının çoğunluğu tarafından benimsenen tarihî olayları politikacılara değil, tarihçilere bırakalım görüşü ve çağrısı Ermeni diasporası ile soykırımı kabul etmiş ülkelerin parlamentoları tarafından kabul görmemektedir. Buna mukabil arşiv belgelerinin (resmi belgeler oldukları ve resmi görüşü yansıttıkları gerekçesiyle) yok sayılarak veya daha yumuşak bir tabirle göz ardı edilerek soykırım meselesini asıl sözü edilen o tarihi olayların doğrudan tesiri altında kalan ve soykırımdan kurtulan görgü tanıklarının anlattığı anılar ve aktardığı halk şarkılarına indirgeme çabaları diaspora Ermenilerince daha çok benimsenmektedir. Bu iddia ve faaliyetlere göre bu hatıra ve şarkılar tarihin kavranması açısından ve olayları kanıtlayan belgeler ve birincil başvuru kaynakları olarak büyük önem taşımaktadırlar. Elbette bu iddia birçok açıdan tartışmaya açıktır, hatta dikkate alınmasına ve tartışılmasına dahi gerek yoktur görüşünü savunanlar bulunacaktır. Bazen her öne sürülen iddiaya cevap vermek de gerekmeyebilir. Konu siyasî açıdan ele alındığında yukarıdaki her iki kesime ilişkin iddia veya savunmalar doğru da kabul edilebilir, ancak konu bilimsel açıdan ele alındığında durum farklıdır. Tarihçilerin ortak kanaati; belge olmadan ortaya atılan her fikir tartışmaya açıktır, hatta belge olmadan konuşmak doğru değildir.
Gerçi belge olduğunda onun içeriğinde bulunan bilgilerin değerlendirmesi de neticede bir yorumdur ve burada kişiler kendi görüşlerini/hissiyatlarını bu yoruma katacaklarından kişilerin objektifliği de tartışmalıdır, sübjektif olmaları çok daha muhtemeldir türünden görüşler akademisyenlerin sık sık dile getirdiği konulardandır.
Hatıra ve şarkıların birinci elden kaynak olduğu, arşiv belgelerinin ise önemli olmadığı görüşü ve iddiası aklı başında tarihçilerce kabul edilebilir değildir. Bununla beraber arşiv belgelerinin yanı sıra, hatıra türünden eserlerin dönemin diğer eserleri (bunlar belgeler de olabilir, yine hatıra türünden eserler de olabilir) ile karşılaştırılması ve kritiğinin yapılması kaydıyla belge olarak kullanılabileceğine tarihçilerin itiraz etmeyeceği de açıktır.
Epey bir süredir Türkçe yayımlanan Ermeni edebî eserleri üzerine ilgisi olan ve bunlara dayalı çalışmalar yapan bir tarihçi olarak1 bu eserler
1 Ermeni edebî eserleri üzerine tarafımızdan yapılan çalışmalar şunlardır: Ahmet Kankal, “Ermeni Öykülerinden Türkçe Yayınlananlar Üzerine”, Millî Eğitim, Sayı 157, Ankara 2003, s.213-225; Kankal, “Ermeni Toplumunda ve Aile Hayatında Kadın”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBArD), Sayı 4, Diyarbakır Eylül 2004, s.105-135; Kankal, “Ermeni Edebî Eserlerinde Ermenilerin Türk Devletine ve Türk Toplumuna Bakışları”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBArD), Sayı 5, Diyarbakır Mart 2005, s.1-22; Kankal, “Türkçe Yayınlanan Ermeni Öykülerinde Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletleri İle Toplumuna Bakış”, XIV. Türk Tarih Kongresi (9-13 Eylül 2002 Ankara) Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara 2005, C.III, s.255-274; Kankal, “Ermeni Edebiyatında Türk ve Ermeni Toplumları Arasındaki Komşuluk İlişkilerine Bakış”, Erciyes Üniversitesi Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS-I), Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği, 20-22 Nisan 2006 Kayseri.), Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.I, Kayseri 2007, s. 221-235; Kankal, “Ermeni Öykülerine Göre Osmanlı-Türk Toplumunda Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi (20-21 Nisan 2002 Ankara) Bildirileri, C. III, Ankara 2003, s.97-120; Kankal, “Türk Okurları Açısından Ermeni Öykülerinin Oluşturabileceği Sakıncalar Hakkında Bir Değerlendirme”,
dikkatimizi hep çekmiştir. Özellikle de köy hayatına, sosyal olaylara, örf-adetlere, eğitime ve inançla ilgili konulara yönelik anlatılanlar, Anadolu’da yaşayan Türk ve Ermeniler arasında yaşayış ve inanış bakımından büyük farklılıkların olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada herhangi bir iddianın ne sahibi ne de savunucusu olma amacı bulunmaktadır. Ermeni edebî eserleri genel hatlarıyla ele alınıp değerlendirilecek, tek tek eserler ve içerikleri konusunda teferruat sayılabilecek bilgiler verilmeyecektir. Konu ile ilgili Ermeni edebî eserleri, çalışmanın sonunda kaynakça kısmında zikredilecektir.
Türkçe yayımlanan Ermeni edebî eserleri içerisinde siyasî içerikli olanların yanında Ermenilerin gündelik hayatı (ister kırsalda isterse şehirde olsun), hayatta karşılaşılan güçlükler, sosyal, kültürel, ekonomik, dinî ve ahlakî değişimler, diğer etnik unsurlarla olan ilişkilerini konu edenler çoğunluğu oluşturmaktadır. Dikkati çeken bir başka nokta da Türkiye’de yaşayan Ermenilerle diasporada yaşayan Ermenilerin ele aldıkları konular ve bu konuları işleyişleri yönündeki farklılıklardır.
Örneğin Türkiye’de yaşayan Ermeniler daha çok sosyal içerikli konuları işlerken, diasporada yaşayan Ermenilerin siyasî içerikli konulara eğilmeleri gibi. Bunun çok değişik sebepleri olabilir. Her iki gurubun tehcire bakışı, olayları değerlendirme biçimi, yaşadığı ortam, ilişkide bulunduğu guruplar birbirinden farklıdır. Nitekim ister tehcire tabi tutulmuş ister tutulmamış olsun sonuçta Türkiye’de yaşayan Ermeniler hayatlarının geçtiği ve kendilerine ait topraklarda yaşamaktadırlar. Her ne kadar bulundukları köylerden şehirlere göçmüş olsalar veya yaşadıkları şehirlerden İstanbul’a gitmiş bulunsalar da sonuçta devlet onların da devletidir, ilişkide bulundukları topluluklar da o devletin vatandaşıdır. Fakat diasporada yaşayanlar açısından durum farklıdır, çünkü bir defa ister tehciri yaşamış olanlar isterse onların çocukları veya torunları olsunlar,
IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze Dış Tehditler) (16-17 Ekim 2003 Elazığ) Bildirileri, Elazığ 2004, s.415-422; Kankal, “Ermeni Yayınlarıyla Yapılan Tanıtım mı Propaganda mı? (Öykü ve Romanlar Bağlamında)”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu (6-8 Mayıs 2004 Kahramanmaraş) Bildirileri, C.II, İstanbul 2005, s.669-676; Kankal, “Türk Halk İnanışları İle Anadolu Ermeni Halk İnanışları Arasındaki Benzerlikler”, VII. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü-Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, 27 Haziran-1 Temmuz 2006 Gaziantep (kongre bildirileri henüz basılmadığından bu tebliğ yayımlanmamıştır).
bunlar yaşadıkları yerlerden kopmuş (tabii ki onlara göre işin aslı kopma değil koparılma, terk etme değil sürülmedir) kimselerdir. Bu sebeple kendilerini Türklerin tehcire/sürgüne gönderdiğini düşünerek Türklere karşı büyük bir kin ve nefret besleyen, hatta oluşan ortak kin ve nefret sayesinde diasporada birlikteliğini devam ettiren, kin ve nefretten bir millet oluşturan, yine ayrıldıkları yerlere karşı büyük bir özlem içinde olan, oralara ilişkin hatıraları bulunan ve bu hatıraları sürekli tekrar ede gelen bir kesim söz konusudur. Ayrıca bunların ilişkide bulunduğu kesimler de farklıdır. Onlar, Türkiye’de yaşayan Ermeniler gibi Türklerle birlikte yaşamaya veya onlarla her an ilişkide olmaya mecbur değillerdir.
Türkiye’de yaşayan Ermeniler sonuçta suçlu olarak kimi veya kimleri görmüş ve görüyor olsalar da bu durumu ileriye taşınması gereken bir dava olarak görmeyebilir veya bunun her iki tarafa bir faydası olmadığını da düşünebilirler. Mesela onların, diasporadakiler gibi, Türk milletini suçladıkları düşünülecek olsa da neticede devir değiştiği ve muhatap oldukları Türklerin tarihte yaşanan olaylarla ilgisi bulunmadığı için daha sağlıklı düşünmeleri söz konusu olabilecektir. Hâlbuki diasporada yaşayanlarda neslin değişmesine rağmen bugünkü Türklerin iddia ettikleri olaylarla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı halde suçlu olarak yine Türkleri görme eğilimi mevcudiyetini muhafaza edecektir, çünkü onlara göre bu hale gelmelerine ve bütün olanlara sebep Türklerdir ve bu düşünce atadan evlada, hatta toruna daha da artarak, şiddetlenerek devam etmelidir, devam ettiği takdirde Ermeniler arasındaki birlik ve beraberlik korunacaktır. Bunun aksini düşünenler sayıca azınlıkta kaldığı için ya susturulacak veya dışlanacak ya da kendileri selametleri açısından susmayı tercih edeceklerdir. Bu konuda her iki toplumun sağlıklı kararlar vermesini ve bir anda bütün yaşananları unutmasını beklemek de mümkün değildir. Toplumsal hafıza her ne kadar bazı şeyleri unutsa da izlerin tamamen ortadan kalkması veya silinmesi gerçekçi değildir.
Tıpkı nasıl ki hafızasız insan yoksa hafızasız millet de yoktur, zira hafıza insanın ya da halkın yaşadığı yıllardan ibaret olan hayatıdır; onun geçmişi, onun tarihidir sözü ve bu sözün gerçekliği gibi.
Ermeni edebî eserlerinde zikredilen mekânlar, İstanbul, İzmit, İzmir, Afyon, Gümüşhane, Van, Ağrı, Iğdır, Erzincan, Sivas, Tokat, Malatya, Harput, Bitlis, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Urfa, Adana, Gümrü, Erivan, Halep, Paris, Fresno (Amerika Birleşik Devletleri California eyaletine bağlı) şehirleri ile onlara bağlı bazı kaza, kasaba ve köyler159 dir. Hemen hemen bütün Osmanlı şehir ve kasabalarında az veya çok Ermeni nüfus bulunmasına rağmen henüz Ermenilerin diğer yerleşim yerlerine ilişkin yayınları bulunmamakta veya varsa da tarafımızdan bilinmemektedir. Bu şu açıdan önemlidir: Ermeni toplumu, incelenen eserlerde görüldüğü kadarıyla, gerek düşünüş ve gerekse yaşayış tarzı itibarıyla bir bütünlük arz etmemektedir. Bu durum, toplumun içinden çıkan ve çoğunlukla toplumun düşüncelerini aksettiren yazarlara ve onların eserlerine de yansımaktadır. Bu sebeple, tek tip Ermeni toplumundan, düşüncesinden, kültüründen ve dolayısıyla hareket tarzından bahsetmek zordur.
Bir defa bütün Ermeni edebî eserleri için geçerli olan şu konuyu belirtmekte fayda vardır: O da kimlik, milliyet duygusunun Ermenilerin tamamında var olduğu gerçeğidir. Ermeni inancı, bu kimliğin ve aidiyet duygusunun gelişmesi ve devamında en önemli etkendir. Onlardaki bu inanç sistemi, onların hem diğer Hıristiyan topluklular hem de Müslümanlar arasında mevcudiyetlerini devam ettirmelerinin, kendilerini asimilasyona karşı korumalarının en kısa ve etkili yoludur. Ermeniler arasında zaman zaman mezhep ayrılıkları ve çekişmeleri olsa da bu durum ortak kimliğin ve milliyet duygusunun yozlaşmasına müsaade etmez. Dolayısıyla Ermeniler, inancı sayesinde millî duygularını, kimliğini koruyabilen ve yaşatabilen bir toplumdur. Hal böyle olunca kilisenin ve din adamlarının Ermeni toplumu üzerindeki etkilerini gündeme getirmenin de bir anlamı yoktur. Millî duyguların yanında Ermenilerde milliyetçilik fikrinin oluşması ve bunun fiiliyata dönüşmesi hususunda kilisenin rolünü göz ardı eden her çalışma eksik kalacaktır, ancak bu çalışmada bu konuya girilmeyecektir.
Anadolu’da yaşayan Ermenilerle Anadolu dışında ve özellikle de diasporada yaşayan Ermenilerin ele aldıkları konuların ve olaylara bakışları ile yorumlarının birbirinden farklı olduğu daha önce zikredilmişti. Anadolu’da yaşamış veya hala yaşayan yazarlar, Ermenilerdeki ayrılıkçı milliyetçilik fikrinden, onların Birinci Dünya Savaşı yıllarında bu fikirlerini gerçekleştirmek için özellikle de Ruslarla işbirliği yaparak harekete geçtiklerinden hiç bahsetmezler. Konuyu tehcir kararının alınması, uygulanması ve sonucu ölçeğinde işlerler, tehcir öncesi olaylardan bahsetmemeye özen gösterirler, gerek Türk gerekse Ermeni toplumu arasındaki ahenge vurgu yaparlar. Böylelikle okuyucuda, bir manada bu ahengi bozanın Türkler olduğu düşüncesi oluşur, oluşturulur. Hâlbuki diasporada yaşayanlar ise Ermenilerin öteden beri milliyetçilik fikrine sahip olduklarından, bunu gerçekleştirmek için uygun ortamı bulduklarında da faaliyete geçtiklerinden söz ederler. Bu yazarlar eserlerinde, Rusların Doğu Anadolu bölgesini Türklerden alarak kendilerine bırakacaklarını düşündüklerinden, sonuç hiç de bekledikleri gibi olmayınca, hayal kırıklığına uğradıklarından bahsederler. Anadolu’da yaşayanlar, tehcir yıllarını anlatırken, bunun aslında Almanların bir projesi olduğundan, Almanların Rusya’ya doğru ilerlerken önlerinde bulunan ve Ruslara yardımları muhtemel olan Ermenileri Osmanlı Devleti vasıtasıyla uzaklaştırma isteğinden kaynaklandığı görüşüne vurgu yaparlar. Bu eserlerde daha çok dramatik konular işlenmektedir, ancak bunlarda devlet dolaylı olarak suçlanırken yerli halk (Türkler, Kürtler, Araplar) ise Ermenilerin muhatap oldukları bu duruma üzülen, hatta devletin almış olduğu kararın hilafına Ermeni ailelere yardım eden, onları yanlarında saklayan kimseler olarak gösterilmektedir.
Anadolu dışında yaşamış (tehcir sonrası Anadolu’dan ayrılmış veya diasporada doğmuş) yazarların eserlerinde tek suçlu vardır o da Türklerdir. Onlara göre başka milletler birer birer Osmanlıdan ayrılıp istiklallerini kazanırken bu hak Ermenilere çok görülmüştür. İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenleri olayın baş aktörleridir, ancak bu durum sadece onlarla sınırlı değildir. Türk milleti bir bütün olarak iradesiyle ve faaliyetleriyle bu projenin, bütün olup bitenlerin arkasındadır, o sebeple de suçludur görüşü bu eserlerin ana fikri ve ana söylemidir. Hatta onlara göre Türkler bu uğurda sadece Ermenilere zulmetmemişler Kürtler de bundan nasibini almışlardır. Oysa Anadolu’da yaşayan yazarların eserlerinde Ermenilere zulmedenlerin çoğunlukla Kürtler ve zaman zaman da Çerkezler olduğu, Türklerin bunu engellemek istedikleri, ancak başarılı olamadıkları görüşü egemendir.
Diasporada yaşayan yazarların Türk devleti ve toplumu aleyhine söylemleri dikkat çekecek düzeydedir. Yalnız bu yazarların eserlerinde yer alan bilgiler arasında da bir birliktelik bulunmamakta, birliktelik sadece Türk devletine ve devlet görevlilerine yönelik eleştirilerde kendini göstermektedir. Anadolu dışında bulunan yazarların eserlerinde, Anadolu’dakilerin aleyhine, Türk halkının da tehcir esnasında Ermenilere zulmettikleri konusu vurgulanmaktadır. Bu eserlerde tehcire sebep olarak gösterilen olaylar isyan biçiminde değil de kahramanlık destanı şeklinde işlenmektedir. Olaylar bu şekilde incelendiğinden bağımsız Ermeni devleti kurma isteği ve çabası içinde olan Ermeniler birer kahraman gibi gösterilmekte, Ermeni isyanlarına karşı önlem alan, mukabil hareketlerde bulunan Osmanlı Devleti ve onun idarecilerinin katliam yaptıkları dile getirilmektedir. Bu durum halk söz konusu olduğunda da aynıdır. Ermeni halkın Müslümanlara karşı yaptığı katliamlar dile getirilmez veya getirildiğinde de hak arama şeklinde verilirken, Müslümanların Ermenilere karşı hareketleri soykırım olarak nitelendirilmektedir.
Millî duyguların kabartılması ve ayrılıkçı hareketlerin teşviki açısından özellikle de Osmanlı zabitleri ve Hamidiye Alayı mensuplarının Ermeni kadın ve kızlarına tecavüzde bulundukları, onları haremlerine kattıkları konuları yoğunlukla işlenmektedir. Bu duruma direnen kızların namussuz bir şekilde yaşamaktansa ölümü tercih edişleri dramatik bir biçimde anlatılmaktadır. Özellikle genç Ermeni erkeklerinin bu duruma kayıtsız kalmadıkları vurgulanmakta, yine Ermeni kadınların kendilerine karşı yapılan haksız muamelelere boyun eğmedikleri, kadınların mücadele azimleri ve silahlı Ermeni çetelerine yardımları söz konusu edilmektedir. Osmanlı yanında yer alan ve böylelikle soyuna ihanet ettiği vurgulanan Ermenilerin aşırı milliyetçi Ermeniler tarafından çok kötü muamelelere maruz bırakıldığı açık bir şekilde aktarılmaktadır. Din adamlarına yapıldığı söylenen hakaretlerle Ermenilerdeki dinî duygular harekete geçirilmek istenmektedir.
Sonuç olarak, son yıllarda görebildiğimiz ve inceleyebildiğimiz kadarıyla beş ayrı yayınevi tarafından yayımlanmış olan Ermeni edebî eserlerinden bazıları, edebî ürünler olmanın yanında siyasî konuları da içine alan bir özellik taşımaktadırlar. XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan farklı etnik unsurlardaki hareketlilik Ermeni toplumunda da görülmektedir. Ancak Ermeni toplumundaki bu hareketlilik, mahiyeti itibarıyla Ermeni edebî eserlerine değişik şekilde yansımaktadır. Bazı eserlerde bu hareketlilikten bahsedilirken bazılarında bu durum göz ardı edilmektedir. Eserlerin bir kısmında Ermenilerdeki milliyetçilik fikrinden ve hareketlerinden övgüyle söz edilirken, bir kısmında bu fikir ve hareketlilik yokmuş gibi gösterilmektedir. Bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması için isyan eden, bu uğurda devlet görevlileri ile masum insanları katletmekten çekinmeyen Ermeni asiler birer kahraman gibi gösterilmekte, buna müdahale eden devlet görevlilerinin hareketleri ise soykırım olarak adlandırılmaktadır. Devlete bağlı ve onun koymuş olduğu kanunlara uyan Ermeni halkının haksız yere tehcire tabi tutulduğu, Ermeni ailelerin parçalandığı, savunmasız halkın sürgün esnasında eşkıya ve yol üzerindeki insanlarca soyulup öldürüldüğü konusu sıklıkla işlenmektedir. Olayı soğukkanlılıkla ele almadıkça, doğruyu açık yüreklilikle söylemedikçe, hatasıyla sevabıyla toplumları ve onların hareketlerini değerlendirmedikçe, ister edebî ve kültürel isterse siyasî ve tarihi olsun hiçbir eser tarih bilimi açısından bir değer ifade etmeyecektir.
KAYNAKÇA
AHARONYAN, Avetis, Fedailer Özgürlük Yolunda, Çeviren Figen Yılmaz, İstanbul 2001, Belge Yayınları.
ARMEN, Mıgırdiç, Hegnar Çeşmesi, Çeviren Hasan Polat, İstanbul 1988 (2. baskı), Belge Yayınları.
ARSLANYAN, Agop, Adım Agop Memleketim Tokat, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005.
BİBERYAN, Zaven, Babam Aşkale’ye Gitmedi, Çeviren Sirvart Malhasyan, Aras Yayıncılık, İstanbul 1998.
BİBERYAN, Zaven, Yalnızlar, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.
CEYHAN, Kirkor, Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize, İstanbul 1999, Aras Yayıncılık.
CEYHAN, Kirkor, Kapıyı Kimler Çalıyor, İstanbul 1999, Belge Yayınları.
CEYHAN, Kirkor, Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm, İstanbul 1998 (2. baskı), Aras Yayıncılık.
ÇELİK, Jaklin, Kum Saatinde Kumkapı, İstanbul 2000, Aras Yayıncılık.
ÇELİK, Jaklin, Yılanın Yolu, İstanbul 2003, Aras Yayıncılık.
ÇERKEZYAN, Sarkis, Dünya Hepimize Yeter, haz. Yasemin Gedik, İstanbul 2003 (2. baskı), Belge Yayınları.
DAVID, Kherdian, Hilâlin Gölgesinde Bir Ermeni Kızın Yazgısı, Çeviren Haydar Işık, İstanbul 2001, Pêrî Yayınları.
GELENYAN (HAMASDEğ), Hampartsum, Güvercinim Harput’ta Kaldı, Çeviren Sarkis Seropyan, İstanbul 1998 (2. baskı), Aras Yayıncılık.
GOBELYAN, Yervant, Memleketini Özleyen Yengeç, Çeviren Hagop Gobelyan, İstanbul 1998. Aras Yayıncılık.
GÜLER, Ara, Babil’den Sonra Yaşayacağız, Çeviren Sirvart Malhasyan, İstanbul 1996, Aras Yayıncılık.
KEBABCIYAN, Raffi, Konuş Halil Bey Konuş, İstanbul 2000, Aras Yayıncılık.
KOÇAR (KAPRIYELYAN), Hraçya, Özlem (Garod), İstanbul 1996 (2. baskı), Nûjen Yayınları.
MARGOSYAN, Mıgırdiç, Gâvur Mahallesi, İstanbul 1999 (7. baskı), Aras Yayıncılık.
MARGOSYAN, Mıgırdiç, Söyle Margos Nerelisen?, İstanbul 2000 (6. baskı), Aras Yayıncılık.
MARGOSYAN, Mıgırdiç, Biletimiz İstanbul’a Kesildi, İstanbul 1998 (4. baskı.), Aras Yayıncılık.
MAVYAN, Vahram, Her Yerde Ermeni Var, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), İstanbul 2003. Aras Yayıncılık.
MINTZURİ, Hagop, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çeviren Silva Kuyumcuyan, İstanbul 1998 (2. baskı), Aras Yayıncılık.
MINTZURİ, Hagop, Atina, Tuzun Var Mı?, Çeviren Silva Kuyumcuyan, İstanbul 2000, Aras Yayıncılık.
MINTZURİ, Hagop, Kapandı Kirve Kapıları, Çeviren Nurhan Büyük Kürkciyan, İstanbul 2001, Aras Yayıncılık.
MINTZURİ, Hagop, İstanbul Anıları 1897-1940, Çeviren Silva Kuyumcuyan, (notlarla basıma hazırlayan Necdet Sakaoğlu), İstanbul 2002, Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
NAJARİAN, Peter, Son Ermeni, Çeviren Ece Eroğlu, İstanbul 2004, Aras Yayıncılık.
ÖZER, Antan, Yaşamı Beklerken, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), İstanbul 1997, Aras Yayıncılık.
SAROYAN, William, Aram Derler Adıma, Çeviren Türkkaya Ataöv, İstanbul 1991. (3. baskı), Varlık Yayınları.
SAROYAN, William, Yoksul İnsanlar, Çeviren Memet Fuat, İstanbul 1990, Adam Yayınları.
SAROYAN, William, Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm, Dirim Ve Aya Kaçış, Çeviren Beril Eyüboğlu, İstanbul 2001, Aras Yayıncılık.
SIRMAKEŞHANLIYAN, Yervant, Balıkçı Sevdası, Çeviren Ani Baronyan, İstanbul 2000. Aras Yayıncılık,
TOTOVENTS, Vahan, Yitik Evin Vârisleri, Çeviren Najda Demircioğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2002.
ZOHRAB, Krikor, Öyküler, Çeviren Hermon Araks, İstanbul 2001, Aras Yayıncılık.
ZOHRAB, Krikor, Hayat, Olduğu Gibi, Çeviren Kudret Emiroğlu, Ankara 2000, Ayraç Yayınevi.
Ermeni Edebî Eserlerine Yansıması Bağlamında Ermenilerde Milliyetçilik Hareketleri
Labels: Erciyes Üniversitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder