Ermenistan'la 'köprü' arayışı 'Son düşman'ın toprağında

ERİVAN

Soykırım iddialarıyla ilgili "belge değiş tokuşu" yapan Türkiye ve Ermenistan arasında iletişim kesildi. Türkiye'nin doğusundaki coğrafya ile köprü kurmaya çalışan Doğu Konferansı, tam da bu safhada Ermenistan'da.

 

İlişkileri, tarihin kindar ipoteğinden kurtarıp aklıselimin zeminine çekebilmenin, normalleştirebilmenin yollarından biri de bu... Soykırım dışında da konuşabileceğimiz bir şeyler olmalı... Onları aramaya geldik Erivan'a...




"4 yanımız düşmanlarla dolu"ydu ya... Yıllar yılı bu korkuyla hükmedenlerin işi hayli zorlaştı son zamanlarda...

Türkiye "düşman"larıyla barışmaya başladı.

Elde birkaç tane kaldı:

Biri Ermenistan...

Ermenistan deyince aklınıza ne geliyor?

"Katledilen Türk diplomatları..."

"ASALA teröristleri..."

"Ermeni lobisi"

"Sözde soykırım iddiaları ve tasarıları..."

Bin yıla yakın yan yana yaşadığımız insanlarla ilgili en çok duyduğumuz sözcüklerin bunlar olması acı değil mi?

Ne ortak yemeklerimizden dem vururuz, ne Türkiye'de Batı tiyatrosunu kuran Ermeni ustalardan...

"Karşı yaka"da da durum farklı değildir.

Kanlı mazi öne çıkarılır genelde; bizleri birleştiren değil, ayıran unsurlar vurgulanır.

O yüzden Türkiye, bağımsızlığını kazanır kazanmaz tanıdığı Ermenistan'la hâlâ diplomatik ilişki kuramamış, sınır kapılarını açamamıştır.

* * *

 

İşte yeni bir kavşakta yine o eski dosya var önümüzde...

AB'ye tam üyelik lafının geçtiği kimi yerlerde "Ermeni soykırımı" da telaffuz ediliyor hemen...

"Soykırım"ı tanımayı ve tazminat ödemeyi tam üyeliğin önkoşulu sayanlar var.

Yapılan "soykırım" mıydı, "kırım" mıydı, bir katliam varsa tek taraflı mıydı, karşılıklı mıydı; hep bunları tartışıyoruz.

* * *

 

Türkiye eskiden ağzına dahi almadığı ya da başına bir "sözde" ekleyerek sıyrıldığını sandığı bu iddiaları yeni yeni ciddiye almaya başladı.

AB yoluna çıkan bu ağır taşı kaldırma çabasına girişti.

İşin araştırma kısmını Türk Tarih Kurumu üstlendi.

Kurum bir süre önce İngiliz, Amerikan, Rus, Fransız, Alman ve Avusturya arşivlerine araştırmacılar göndererek ilgili belgeleri toplattı.

50 bin sayfa fotokopi çekildi.

Avrupa'dan bu konuda yazılmış 52 doktora tezi, Amerika'dan göçmen kayıt belgeleri getirtildi.

Bunlar tercüme ve tasnif edildi.

Kurum, bu belgeleri uluslararası toplantılarda sunmaya başladı.

Belgeler yabancı dilde de yayımlanacak. Almanca ilk kitabın ilanları çıktı bile.

Bunun üzerine Viyana Ermeni-Türk Platformu aracılığıyla Ermeni araştırmacılarla ilk temas gerçekleşti. İlk kez bu yıl bütçesine "soykırım ödeneği" koymayan Ermenistan'da Bilimler Akademisi ve Soykırım Enstitüsü ile "belge değiş tokuşu" konusunda anlaşmaya varıldı.

Her iki taraf, iddialarına ilişkin belgeleri birbirlerine iletecekti.

Temmuzda karşılıklı 100'er belge teslim edildi. Türk tarafının sunduğu belgelerin yarısı Osmanlı, yarısı Batılı belgelerdi.

Ermeniler, Osmanlıcaların tercümesini istedi. Bunlar hazırlanırken iletişim kesildi.

* * *

 

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'na göre "İş sadece Ermenistan ve Türkiye'deki Ermenilere kalsa ilişkiler sağlıklı bir zemine oturtulabilecek, ancak diaspora bırakmıyor. Batı'daki Ermeniler ilişkileri yokuşa sürüyor."

Oysa diyor Halaçoğlu, "Tek çözüm yolu, işin bilim adamlarına bırakılması... " Arşivleri açtıklarından, ama kimsenin bakmadığından yakınıyor.

 

* * *

 

1.5 yıldır, Türkiye'nin doğusundaki coğrafya ile siyasal, kültürel köprüler kurmaya çalışan Doğu Konferansı işte tam da Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin bu yeni safhasında Ermenistan'a gidiyor.

İlişkileri, tarihin kindar ipoteğinden kurtarıp aklıselimin zeminine çekebilmenin, normalleştirebilmenin yollarından biri de bu...

Mazinin yaralarını iyileştirmeden derin ilişkiler kurmak kolay değil tabii, ama o yarayı iyileştirmek için de önce bir araya gelmek gerekiyor. Soykırım dışında da konuşabileceğimiz bir şeyler olmalı... Onları aramaya geldik Erivan'a...

 

"Soykırım", Erivan'da en çok duyduğumuz sözcüklerden biri. İzlerine konyak şişelerinin etiketinde, gazete manşetinde ya da kahve sohbetinde rastlamak mümkün...

 

Delikanlı, arkadaşını eve götürmüş.                                                            

"- Anneanne bak, arkadaşımı getirdim, kendisi Ermeni" demiş.
"- Haşa" demiş yaşlı kadın ve fırçalamış torununu:
"- Hem 'Arkadaşım' diyorsun, hem hakaret ediyorsun".
Bunu, Erivan gezimiz sırasında bir Ermeni dost, fıkra diye anlattı.
Her fıkra gibi bunda da abartılı da olsa bir gerçeklik var.
Çünkü bir benzerini biz yaşadık.
Ermeni müzikleri aldığımız dükkânda Dilek "Türk'üz" deyince şaşıran satıcı kız, "No problem" ("Sorun değil") diye kekeledi.
İki toplum arasında kapanması zor görünen bir uçurum uluorta duruyor. İki yakadan yükselen cılız dostluk nidaları o uçurumun boşluğunda yankılanıp kayboluyor.
Erivan gezimizin ilk gününde bunu hemen hissettik.

 

Saygı duruşu

Erivan'da ayaza ve sise bulanmış güzelim taş evlerle karşılandık.
Bir de kuşkulu bakışlarla...
Hani insan çok yakın bir dostuyla kavga edip küser de yıllar sonra bir araya geldiğinde havadan sudan da konuşsa o eski kavganın elektriği hemen hissedilir ya...
Doğu Konferansı'nın Ermenistan gezisinde de öyle oldu.
Erivan Üniversitesi'nin soğuk toplantı salonunda, geniş masanın bir tarafında Ermeni hocalar, asistanlar ve öğrenciler toplanmıştı. Öbür tarafa bizler, yani Doğu Konferansı'nın her görüşten katılımcıları yerleştik.
Karşılıklı uzun uzadıya bakıştık.
Nadiren tebessüm eden, katı bir bakışmaydı bu...
Türkoloji kürsüsü öğretim üyelerinin sıcak karşılama sözcükleri ortamı yumuşatmaya yetmedi.
Tam iki toplum arasında diyalog konuşuluyordu ki, gençten bir Türkoloji öğrencisi söz istedi ve salondakileri "Soykırımda öldürülenler anısına saygı duruşuna davet etti".
Pek sevimsiz bir emrivakiydi.
Heyetin çoğu duymazdan geldi.
Sözler tercüme edilip Ermeni tarafı hazırola geçince, Türkiye heyetinden biri, usta işi bir diplomatik manevrayla "O dönemde ölen herkes için" vurgusunu yaptı ve salon kerhen ayağa kalktı.
Bu provokatif davetin sonunda ekibimizin kılavuzu Hırant Dink, yüksek sesle, "Biz buraya entelektüel bir çaba için geldik, ama militan bir tavırla karşılaştık" diye çıkıştı ev sahiplerine...
Bir kez daha tarih denilen hazmı zor lokma, makul bir toplantının ortasına gelip oturmuş ve herkesi 2004'ten alıp 1915'e götürmüştü.

 

Soykırım

1915...
Ermenistan'da insan, takvimin bu tarihte donduğunu düşünmeden edemiyor.
"Tseğasbanutyun" yani "soykırım", Erivan'da en çok duyduğumuz sözcüklerden biri...
Her görüşmenin amentüsü...
İzlerine konyak şişelerinin etiketinde, bir gazete manşetinde ya da herhangi bir kahve sohbetinde rastlamak mümkün...
Bu da anlaşılır bir şey. Çünkü neredeyse her ailenin o uğursuz yıla dair ruhunu kanatan bir anısı var.
Ama 1915, bu acılardan ibaret bir tarih değil.
Bir kimliğin yapıtaşı adeta... Ermeni diyasporasını bir arada tutan çimento... hazin bir ortaklık belgesi; birçok Ermeni'nin varlık nedeni...
4 komşusunun (Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, İran) 2'siyle sorunlu olan Ermenistan'da devlet de hep bu mağduriyet psikolojisini kullanarak yönetmiş halkı...
Dolayısıyla "soykırım", bir ulusal dava olmayı aşıp zamanla bir "kimlik kartı"na ve giderek gözbağına dönüşmüş.

 

AB, ilişkileri değiştirir

"SOYKIRIM"ın nasıl bir siyasi dayanak haline geldiğini Taşnak Partisi ziyaretinde daha iyi anladık.
114 yıllık Taşnak, 3 partili koalisyon hükümetinin ortağı ve Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan'ın baş destekçisi. Etkisi, oy oranından büyük. Tarihi Milli Savunma Bakanlığı'ndan bozma binasında, partinin milletvekili yöneticileriyle görüşüyoruz.
Aynı mesafeli tavır; nezaket sözcüklerine bile sinen bir kuşku. Ermeni halkı üzerinde büyük etkisi bulunan Taşnak'ın yetkilileri, tanışmanın ardından 3 temel sorunu açıyor:
Türkiye'nin soykırımı kabul etmemesi, Karabağ anlaşmazlığında taraf tutması ve Kars Anlaşması... Taşnak, Kars Anlaşması'nı, "Sovyet hükümeti, Ermeniler adına imzaladı" diye tartışmalı buluyor. Anlaşmanın kendilerine dayatılmasını "Türkiye'ye Sevr'i dayatmaya" benzetiyor. Anlaşılan o ki toprak talebi içeren bu yaklaşım, ilk iki konuda atılacak adımlara karşı elde tutulan bir pazarlık kozu olarak görülüyor.
"Türkiye'den toprak talebimiz yok" diyen, dolayısıyla Kars Anlaşması'nı tanıyan eski Devlet Başkanı Ter Petrosyan ile yeni Devlet Başkanı Koçaryan'dan hayli farklı bir nokta bu...
Konuşan "yoldaş Mıgırdiçyan", bu tavrının nedenini şöyle açıklıyor: "1915'teki 38 aile büyüğünden sadece büyükbabam hayatta kaldı. Kinle söylemiyorum, ama burada on binlerce ailenin tarihi bu."
Sohbet geçmişe kilitlendikçe bilinçler de kilitleniyor. Üslup sertleşiyor. Bu, Türkiye'den gelen sivil heyeti de sertleştiriyor. Sonunda işin bam teline Etyen Mahçupyan basıyor:
"Niye istemiyorsunuz Türkiye'nin AB'ye girmesini?.. Girerse Ermenistan AB ile sınırdaş olur ve Taşnak'ın pozisyonu zayıflar diye mi?"
Zor soru!..
Ama Taşnak'ı yumuşatmaya yetiyor. Meclis Dış ilişkiler Komisyonu Başkanı Armen Rusdamyan, Ermenistan'ın da AB'ye üye olmak istediğini belirterek "Öyle bir düzlemde, ilişkiler tahayyül edemeyeceğimiz şekilde değişir. O zaman engelsiz yolculuk etme imkânımız olur. Belki ben gelir büyükbabamın evinde yaşarım" diyor.
Avrupa şemsiyesi altında buluşma, iki halkın tarihinde yepyeni bir sayfa olarak görülüyor. O zamana kadar Ermenistan'la diyalog kapısının açık tutulması, belki radikal Taşnak'ı yumuşatmaz, ama tezlerini zayıflatabilir. Peki bu diyalog mümkün mü?
Türkler ve Ermeniler ayaklarını bağlayan tarihe rağmen, dostluk kurabilir mi? Zor görünse de mümkün bu.. Yarın ünlü Soykırım Müzesi'ni ve orada yaptığım görüşmeyi anlatacağım, sonra da madalyonun öteki yüzünü; bizleri ayıran değil, birleştiren noktaları...

 

TAŞNAK'IN YÜKSEK KONSEY ÜYELERİ:

 

Meclis Grubu Başkanı Levon Mıgırdiçyan (ortada), Ermenistan Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Armen Rusdamyan (sağda), Yüksek Konsey Başkanı M. Manukyan.

 

 

 

 

Türk ve Ermeni tarihçiler, 2005'te Viyana'da buluşarak soykırımı tartışacak. Ancak Ermeni tarafı, "Eğer Türk tarafı, masaya 'soykırım olmamıştır' teziyle oturursa kalkıp gideriz" diyor


Bir hafta içinde iki önemli arşivin yetkilisiyle görüştüm. Biri Ankara'da Türk Tarih Kurumu...
Diğeri Erivan'da Ermeni Soykırım Enstitüsü...
İkisinde de hummalı bir faaliyet vardı.
İkisi de elindeki belgeleri derleyip dünya kamuoyuna sunmaya hazırlanıyordu.
İkisi de birbirini kolluyordu.
Bu hazırlığın nedeni, 90 yıldır beklenen buluşmanın kapıya dayanması...
İmkânsız sanılan şey gerçek oluyor:
Önümüzdeki bahar, Türk ve Ermeni tarihçiler Viyana'da buluşacak ve "soykırım"ı tartışacak.

 

Belge değiş tokuşu

Her şey, 3 yıl önce Viyana Üniversitesi'nden bir profesörün teklifiyle başladı. 1. Dünya Savaşı üzerine uzmanlaşan bu profesör, Türk Tarih Kurumu Başkanı ile Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi Başkanı'na birer mektup yazarak "Gelin, bir Ermeni-Türk platformu kuralım ve Viyana üzerinden bir diyalog geliştirelim" dedi.
Taraflar önce ellerindeki belgeleri birbirlerine verecek, sonra da her iki taraftan ikişer tarihçi buluşup bunları tartışacaktı.
Sürpriz öneriyi her iki taraf da kabul etti ve 2004'te Viyana'da buluşmak üzere sözleşildi.
Bu arada her iki taraf da elindeki belgeleri öbür tarafa iletmeye başladı.
Türk tarafı, yarısı Osmanlı, yarısı Amerikan, Fransız, Alman arşivlerinden "soykırım yapılmadığını kanıtlayan" 100 belge yolladı.
Ermeni tarafı ise Türkiye'nin 1915'teki müttefikleri Avusturya ve Almanya'nın arşivlerinden "soykırımı belgeleyen" 80'er belge sundu.

 

"Soykırım"ın 90. yılı

Bu heyecanlı hazırlığın Türk tarafını temsil eden Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'yla geçen hafta görüşmüş ve görüşlerini bu sütunda aktarmıştım. Halaçoğlu, Ermeni tarafından ses gelmediğini söylemiş, görüşmelerin kesildiği endişesini dile getirmişti.
Bunun üzerine önceki gün Ermeni tarafının temsilcisiyle görüştüm.
Lavrendi Barseğyan, Ermeni Soykırım Enstitüsü ve Müzesi Müdürü... Yüksek perdeden konuşan, anında öfkelenip anında gülen bir tarihçi...
Yılda 250 bin insanın gezdiği Soykırım Müzesi'nin tadilatıyla meşgul... Çünkü 24 Nisan 2005'te, 1915'in 90. yıldönümü törenleri yapılacak. Bunun için hem müze yenileniyor, hem de etkinlikler, konferanslar, yeni yayınlar planlanıyor.

 

14 parlamento tanıdı

"Soykırım Enstitüsü"nün odalarında genç tarihçiler çalışıyor.
Müdür Lavrendi Barseğyan, sohbeti, yeni hazırladığı kitaplarla açıyor.
İlk elde 1918 Türk Meclisi'ndeki Ermeni milletvekillerinin konuşmalarını yayımlayacaklarmış. Sonra da 24 Nisan'da yapacakları konferansın tutanaklarını... Bu konferansa Türk meslektaşlarını, özellikle de Yusuf Halaçoğlu'nu davet ediyor.
14 ülke parlamentosunun Ermeni soykırımını tanıdığını söylüyor:
"Bunların ilki 1918 Türk Meclisi'ydi" diyor:
"İstiklal Mahkemeleri'nde 7 kişi soykırım suçundan idama çarptırıldı. Türk halkı ne yazık ki İttihat ve Terakki'nin bu suçlarını bilmiyor. Bilmediği için de kendisine ait olmayan bir suçu yok yere üstleniyor. Oysa bugünkü Türk halkının ne günahı var? Bu hükümet niye o günahı üstleniyor? Niye özür dileme cesareti gösteremiyor." Cumhurbaşkanınız Sezer, Bismarck gibi bu insanlardan özür dilese ne kaybeder?"
Barseğyan Viyana'ya gideceğini söylüyor. Gerekirse Ankara'ya, İstanbul'a gelmeye de hazır, ama sonuçtan çok umutlu değil:
"Eğer Türk tarafı masaya 'Soykırım olmamıştır' teziyle oturursa bana oradan kalkıp gitmek düşer" diyor.

Tarihçilerle olur mu?
Türkiye, "Ermeni meselesi tarihçilere bırakılmalı" diyor ya, tarihçilerle konuşunca insan bunu sorguluyor. Çünkü "dün"e ve mazinin tabularına saplanıp kalmış tarihçiler, inatlaşmalarıyla "bugün"nün önünü tıkıyor. Nitekim Barseğyan da "Niye bize bırakıyorlar ki, konuşamıyoruz bile" diyerek tepki gösteriyor. Türklerin Ermenilerle tarihi, tarihçilere bırakılmayacak kadar önemli, çok boyutlu ve hassas bir konu...

 

Soykırım anıtı...

ŞEHRE hâkim bir yere kurulan müzenin girişinde dev bir "soykırım anıtı" yükseliyor.
Göğe uzanan iç içe geçmiş iki üçgen prizma, Ermenistan'ın yaşlı kuşağı ile onun kanatları altında yükselen yeni nesli temsil ediyor.
Bu kulenin hemen yanında, içe doğru eğilmiş 12 taş blok var. "Anadolu'daki 12 eyalet"i simgeleyen bu taş blokların ortasında ise "soykırımda öldürülenler"in anısına bir "sonsuz ateş" yanıyor.
Anıta giden yol boyunca uzanan yüksekçe bir duvarın üzerinde tanıdık şehir adları var:
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kayseri, Bilecik, Harput, Malatya, Erzincan, Bitlis, Maraş, Sivas, Trabzon, Yozgat, Urfa, Erzurum, Şebinkarahisar, Muş, Van, Adapazarı...
Uzayıp giden bu liste, 1915'te kan dökülen illerin listesi...


Erivan'daki son gecemizde, gittiğimiz restoranda bir sürprizle karşılaştık. Ermeni şarkıları okuyan sanatçı, finali Sarı Gelin'le yaptı. Türküyü ortak ağıt gibi Türkler Türkçe, Ermeniler Ermenice söyledi

 

Türk - Ermeni ilişkilerinde diyaloğu engelleyen iki tür yaklaşım var:

1. Tarih yokmuş gibi davranmak.

2. Sadece tarih varmış gibi davranmak.

Birinci yaklaşım, 90 yıl unutulmamış bir büyük faciayı küçümseyip yok saydıkça sorunu hepten çıkmaza sokuyor.

İkincisi, öfkeyle geçmişe bakmaktan yüzünü geleceğe çeviremiyor ve ilişkileri mazinin kanında boğuyor.

Bu iki hata, iki komşu devleti sürekli birbirine karşı tetikte olmaya ve üçüncü tarafları ikna çabasına zorluyor.

Ermenistan, "soykırım tasarıları"nı dünyaya kabul ettirebilmek için lobi yapıyor.

Bu kabulün peşinden tazminat talebi geleceğinden endişelenen Türkiye ise -belki "sözde" tazminat talebinden de fazlasını, karşı - lobilere akıtıyor.

İki ülkenin, bu çatışmadan nemalanan üçüncü ülkelere vermek zorunda kaldığı tavizler de cabası...

Oysa çözüm, tarihle cesaretle yüzleşen ve onu aşıp geleceğe yönelen bir yaklaşımdan geçiyor.

 

"Babam Karslı"

Ermenistan'da sadece radikallerle değil, bu cesarete sahip muhataplarla da tanıştık.

İlk Devlet Başkanı Petrosyan'a yakın sivil toplum kuruluşu Armat'ın Başkanı Papken Ararktsyan, aynı zamanda Ermenistan'ın eski meclis başkanı...

Babası Van, annesi Doğubayazıt doğumluymuş. Göçtüklerinde annesi 1, babası 5 yaşındaymış.

"O kanlı maziyi biz de yaşadık" diyor, "...ama şimdi soykırım sorununun dış politikamızın ve Türkiye'yle ilişkilerimizin merkezine konmasına karşı çıkıyoruz. İyi komşuluk ilişkileri içinde geleceğe doğru yol almak istiyoruz. Milliyetçi örgütler ise bu sorun üzerinden para kazanıyorlar. Tazminat filan bunlar önemsiz şeyler. Ama Türkiye tarafından manevi bağlamda bir yaklaşım olursa, iki ülkenin önünde parlak bir ufuk açılabilir."

Halk diplomasisi

Aslında, "halk diplomasisi" diye bir şey varsa orada, beklenen sivil gelişme başlamış görünüyor.

Erivan Üniversitesi'nin Türkoloji bölümünde 100 öğrenci okuyor. En son Yunus Emre üzerine bir kitap yayımlamışlar.

Ermenistan Basın Konseyi ile Türk Diplomasi Muhabirleri Derneği bir süredir, basında ırkçı yaklaşımları engellemek için ortak çalışıyor.

Bizi Erivan'a taşıyan uçak, bavul turizmi yapan yolcularla doluydu.

Geçen yıl Ermenistan'dan Türkiye'ye 5 bin turist gelmiş.

1996'da iki ülke arasındaki mal dolaşım hacmi 12 milyon dolarken, geçen yıl 3.5 kat artarak 40 milyon dolara çıkmış.

Ama komik bir durum var:

Uçağa binenler, iki saat ötedeki İstanbul'a gidebilirken, arabaya binenlerin yarım saatlik mesafedeki Kars sınırını geçmesi yasak.

Türkiye ile Ermenistan arasında demiryolu bağlantısı varken, diplomatik engeller yüzünden ticaret Gürcistan üzerinden işliyor. Erivan'da bir Türk işadamı, "Kulağımızı arkadan gösteriyoruz" dedi, "Kars kapısı açılsa bundan büyük oranda Türkiye kazançlı çıkacak."

 

Kars açılmalı

Bu, Karslıların da talebi...

Sınır ticareti, ilişkileri yumuşatmakta önemli rol oynayabilir.

Bu arada her iki ülkenin tarihçileri geçmişte yaşanan olaylarda emperyalist ülkelerin rolünü daha net görüp vurgulamaya başladı. Bu da bir ortak payda yaratıyor.

İlişkilerin bir avantajı da diğer Hıristiyan muhataplarda gözlenen "Müslüman antipatisi"nin burada olmaması... Ermeniler, 1915'te kendilerine kol kanat geren Araplar sayesinde Müslümanlara dostlar. O yüzden iki komşu, AB şemsiyesine ihtiyaç duymadan ilişki kurabilir.

 

Sarı Gelin

Erivan'daki son gecemizde "Ararat Restoran"da yemek yedik.

Sahnede Poghosyan Alexander, önce duduklar eşliğinde yollardan (hep yollardan) söz eden hüzünlü Ermeni şarkıları okudu.

Sonra Türk konuklarına bir jest yapıp manidar bir şarkı çaldırdı:

"Kavuşmamız yâr ne zaman... yâr ne zaman... yâr ne zaman..."

Ve gece, bir zamanlar birlikte yaşadığımız toprağın en güzel miraslarından Sarı Gelin'le sonlandı.

Bir boranda eşlerini, evlatlarını, komşularını yitirenlerin ortak ağıtı gibi söyledik Sarı Gelin'i; Türkler Türkçe; Ermeniler Ermenice...

Ayrılırken sorduk birbirimize:

Bu türkünün yarattığı ortaklık duygusunu, halklar arasında yeniden yeşertmek çok mu zor?

Hesaplaşmamalı, helalleşmeliyiz.

Bütün ihtiyacımız cesaret... biraz cesaret...

 

DÜNYA ERMENİLERİ BAŞPATRİĞİ 2. KAREKİN:

 

'Hiçbir din, savaş dini değildir' 

Ermeni dünyasının simgesi nar...

Nar, Ermenilerin hem dünyaya dağılmışlığını hem de bir bütün olduklarını anlatıyor.

Bu bütünlüğün unsurlarından biri de din...

Ermenistan Başpatriği, dünyadaki 9 milyon Ermeni'nin ruhani lideri... Bu sıfatıyla diyasporadakileri de etkileme gücüne sahip.

Eçmiadzin'deki Vatikan benzeri geniş yerleşim alanında, ilk kez bu kadar geniş ve farklı yelpazeden bir Türkiye heyetini kabul etti ve bir saat görüştü. Heyetin Türkiye davetini kabul ederken diyalog mesajı verdi:

 

Türk-Ermeni ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?

Biz, tarih boyunca yan yana yaşamış iki halkız. Taraflar arasında bazı sorunlar olduğu aşikâr. Bu sorunlar devletlerin ilişkisine de yansıyor. Eminim bu tür karşılıklı heyetler, devletlerarası ilişkilerin gelişmesine de katkıda bulunacaktır.

Bir Türkiye ziyaretiniz söz konusu mu?

Ben Başpatrik olarak zaten dünyanın çeşitli yerlerine önderlik ziyaretleri yapmak zorundayım. Bu, İstanbul'daki Ermeni kilisesi için de geçerli. Türkiye'ye gelmek ve oradaki evlatlarımızı da görmek isterim. Böyle bir vesile olması durumunda başka dini önderlerle buluşmaya da hazırım. Aramızdaki sorunların çözümü sadece diyalogla mümkün. Tabii soykırım konusu bizim için tartışılacak bir şey değil; yaşanmış bir gerçektir. Yine de bu sorunun aşılması için iki halk arasında diyalog sağlanması gerekiyor. Bu da ancak ortak çabalarla sağlanabilir.

Din temelli bir medeniyetler çatışmasından söz ediliyor. Nasıl karşılıyorsunuz?

Bu çatışmaların içine dini bir temel koymak çok yanlış. Bu tür paralellikler kurmak yeni tehlikeler yaratır. Tersine sorunların çözümü için dikkatimizi işbirliğine yöneltmeliyiz. Hiçbir din, savaş dini değildir.

 



Kaynak: www.candundar.com.tr
07.12.2004


Hiç yorum yok: