ForumDiplomatik Gazetesi'nin Patrik II. Mesrob Hazretleri ile röportajı

Günlük Forum Diplomatik Gazetesi adına Patrik II. Mesrob Hazretleri ile röportaj talebinde bulunan muhabir Helin Alp’in sorularına, Patrik Hazretlerinin verdiği cevapların teyp çözümünü okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz. Röportajın bir bölümü bugünkü Forum Diplomatik’te sayısız imlâ hatalarıyla yayımlanmıştı: . . .

HELİN ALP: Türkiye'de yaşayan en kalabalık Hristiyan cemaatinin ruhani liderisiniz. Sizce Papa'nın Türkiye gezisinin önemi nedir? Sayın Papa'nın size de bir ziyareti olacak. Neler konuşacaksınız bu görüşmede?
MESROB II: Papa 16. Benedikt Hazretlerinin ülkemizi ziyareti her şeyden önce tarih kitaplarına geçecek tarihi bir olaydır, en iyi şekilde düzenlemek, bu vesileyle de ülkenin tanıtımını en etkin şekilde yapmak gerekir. Papa Hazretlerinin Patrikliğimiz’i de ziyaret edeceği doğrudur. Bu buluşmada kendilerine “Türkiye’ye hoş geldiniz” diyecek, genel olarak kiliseler ve dinlerarası ilişkilerden söz edeceğim.

HELİN ALP: Fener Rum Patriği ile de görüşecek. Sizce bu bir barış zirvesi mi? Ortodoks ve Katoliklerin barışı için bir adım diyebilir miyiz? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz.

MESROB II: Bilindiği gibi İstanbul Ortodoks Patrikliği ile Papalık makamının arası özellikle teolojik konular nedeniyle 11. yüzyılın başlarından itibaren olağan değildir. Bu ziyaretle, Fener’le Vatikan arasında birlik ve beraberlik yolunda bir adım daha ileriye gidilmesi öngörülüyor diyebiliriz.

HELİN ALP: Papa'nın son sözleri ve özür dilememesinin ardından Türkiye'ye gelmesi bir sıkıntı yaratır mı sizce?

MESROB II: Papa Hazretleri, Katolik Kilisesi’nin kurallarına göre infallible, yani yanılmaz. Bu nedenle özür dilemesi söz konusu değildir. Ancak çeşitli vesilelerle İslam aleminin gönlünü almak üzere hamleler de yapmadı değil. Köktendinci unsurların bu vesileyle aşırı tepkide bulunması Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde ileride ülkemizin başını ağrıtır.

HELİN ALP: Siz Avrupa Birliği sürecinde önemli rol oynadınız? İkili görüşmeleriniz oldu? Eskiden daha faaldiniz? Artık göremiyoruz acaba siz de biraz ümidinizi kestiniz mi?

MESROB II: Avrupa’daki hemen hemen tüm anahtar ülkelerin başkentlerini ziyaret ederek, yetkililerle Türkiye’nin neden AB’ye girmesi gerektiğini kendimizce anlatmaya çalıştık. Şimdiyse, hayır, bu konudaki ümidimi yitirmiş değilim. Sağduyulu Avrupalılar da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması gerektiği konusunda kuşku duymuyorlar. Ancak AB’ne uyum reformlar sürecinin kararlılıkla sürdürülmesi gerekiyor. Bu konuda hala faaliz. Patrikliğimiz’i çeşitli vesilelerle ziyarete gelen büyükelçilere, başkonsoloslara, Avrupa’dan gelen akademisyenlere bu konudaki görüşlerimizi açıkça aktarıyoruz.

HELİN ALP: Sizce Avrupa Birliği'nin Türkiye için ne ifade ediyor? Kopenhag kriterlerinde azınlıklar ve hakları, demokratikleşme ve insan hakları ifadeleri kullanılmıştır. Sizce bu ülkede azınlıklar dinsel kısıtlamalara maruz kalıyor mu? Türkiye'de yaşayan Ermenilerin yaşadığı sıkıntılar nelerdir? Bununla ilgili çözüm öneriniz nedir?

MESROB II: Atatürk zaten Türkiye’nin yerinin Avrupa ülkeleriyle olduğuna inanmıştır. Kıtasal coğrafya bağlamında da Trakya ve İstanbul Avrupa’dadır. Bu ülke eskiden beri, uygarlıklar arası köprü görevini üstlenmiştir. Siyasi kriterler açısından da ülkemizin Avrupalı olduğunu gösterebileceğini sanıyorum. Azınlıkların bu ülkede, din görevlisi, dil ve din bilgisi öğretmenleri hazırlayamamak dışında dinsel herhangi bir sorunu yoktur. Bu sorunların ivedilikle çözüme kavuşturulması gerekir. Aksi takdirde Devlet’in iyi niyeti sorgulanır. Gayrı-Müslim azınlıkların gerçekte yaşadıkları en önemli sorunlar örgütlenme alanındadır. Patrikliğimiz’in, vakıflarımızın, okullarımızın, derneklerimizin yaşadığı son derece yapay sorunlar vardır. Bunları halletmek salt iyi niyetle ilgili sorunlardır. Bu konuları zaman zaman Devlet ve Hükümet yetkililerinin dikkatlerine sunmakla birlikte, çoğu zaman cevap vermeye bile tenezzül etmezler. Bu uygar bir davranış biçimi midir?

HELİN ALP: Hep Patrikhane adı geçince Fener Rum Patrikliği daha öne çıkıyor. Mesela, Ermeni Soykırımı tasarısı görüşülünce Fransa'da ya da yasa çıktıktan sonra sizin hep ılımlı ve yatıştırıcı yaklaşımlarınız oldu? Acaba gölgede kalma gibi bir durum söz konusu mu sizin için? Ya da bunu bilerek mi yapıyorsunuz?

MESROB II: İstanbul Rum Ortodoks Patrikliği’nin kuruluş tarihini 324 yılına dayandırmak mümkündür. İstanbul ve Türkiye Ermenileri Patrikliği’nin kuruluş tarihi ise 1461’dir. Başka bir deyişle, hem tarihsel, hem de kıdem açısından Rum Ortodoks Patrikliği önce gelir. Patrik Bartholomeos Hazretleri, her konuda tıpatıp aynı fikirde olmasak da, ruhani ağabeyimizdir. Yani gölgede kalma durumu sözkonusu değildir. Herkes kendi yerli yerindedir. Az önce sizin de değindiniz gibi Türkiye’deki Ermeni toplumu nüfus açısından bir numaralı gayrı-Müslim azınlıktır. Türk-Ermeni ilişkilerinde ise barış ve uzlaşı konusunda çok kısıtlı olanaklarımızla elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Türkiye Ermenilerinin yaşam alanı Türkiye’dir. Anadolu’nun en eski yerli halklarındanız. Sevgili Türk Müslüman komşularımızla huzur dolu ve karşılıklı saygı ve eşit vatandaşlık anlayışına dayanan ilişkiler dışında da hiçbir beklentimiz yoktur. Bu uğurda, varolan dengeleri korumak adına biz sadece görevimiz neyse onu yapmaya devam edeceğiz. Gerisi kamuoyunun takdirine kalmış.

HELİN ALP: Hükümetle ilişkileriniz nasıl?

MESROB II: Benim açımdan iyi. Umarım Hükümet de öyle düşünüyordur.

HELİN ALP: İstanbuldaki ve Anadoludaki Ermeniler'in tarihini anlatır mısınız?1915'te yaşanan acılı olaylar sonrası tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Fransa Parlamentosu kararı Ermeniler için ne ifade ediyor?

MESROB II: Fransız Devrimi’nin yol açtığı milliyetçilik akımı, zamanla tüm diğer devletler gibi, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı tüm halkları da etkisi altına aldı. Özellikle, 19. yüzyılın sonlarına doğru ilişkilerin gerginleşmeye başlamasında gerek Osmanlı Devleti’nin, gerek Alman, Amerikan, Fransız, İngiliz ve özellikle Rus devletlerinin, gerek Ermeni siyasî partilerinin, gerekse, o dönemde görevlerini Türkiye Ermenilerinin sivillerden oluşan Cismanî Meclisi’nin güdümünde ifa eden İstanbul Ermeni Patriklerinin de sorumluluğu bulunmaktadır. Varılan acı sonuçta, tarafların sorumlulukları eşit olmasa bile, adı geçen taraflardan herhangi birinin çıkıp da olayların gelişmesinde kendi sorumluluğunu reddetmesi veya tamamen diğer taraflara yüklemesi ahlaken doğru bir yaklaşım değildir. Fransa Parlamentosunun kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine, Türkiye ile Ermenistan ve Diaspora arasındaki diyalog sürecine engel teşkil eden bir karar olduğunu sanıyorum.

HELİN ALP: Kuşkusuz bu ülkede yaşayan Ermeniler bu ülkenin sahiplerinden. Fakat hala tarih referans alınarak Ermeni düşmanlığı yapılıyor mu? Ermeniler ne yaşıyor? Devletle ya da toplumla ne gibi sıkıntılar yaşıyorlar?

MESROB II: Basın organlarında yer bulan Ermeni aleyhtarı yazılar her gün düzenli olarak çalışma masama geliyor. Bazıları apaçık ırkçılığa giren her açıdan aşırı yazılar. Bunların çoğu para karşılığında yazıldığını düşünürsek, demek ki Ermeni düşmanlığının ne yazık ki ülkemizde rant kapısı olduğuaçıkça görülüyor. Halbuki, Ermeni halkı, Anadolu’nun aslî unsurlarındandır. Asırlar boyunca bu topraklara büyük katkılarda bulunmuştur. Toplumla hiçbir sorunumuz olduğunu sanmıyorum. Ermeni Hristiyanlar’la Türk Müslümanlar arasında sıkı komşuluk, hatta akrabalık ilişkileri var. Düşmanlığı körükleyenler bazı siyasetçiler ve yazarlar.

HELİN ALP: Acaba Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu diye bir dönemi ayırsak değişen bir Türkiye- Ermeni ilişkisi mi var?

MESROB II: Ülkemizde varolan işikiler hakkında zaten az önce konuştum. Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerden bahsediyorsanız, buna her iki ülke de hala muvaffak olmuş değil.

HELİN ALP: Laiklik nedir?Sizce Türkiye Laik bir ülke mi? Siz yaşanan laiklik tartışmaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

MESROB II: Laiklik Türkiye’de bir slogan. Türkiye’nin gerçek anlamda laik bir ülke olduğunu söylemek çok zor. Bir kere Devlet tüm dinlere aynı mesafede değil. Diyanet İşleri Başkanı Hükümet tarafından atanmıyor mu? Demek ki, Devlet din işlerine karışıyor. Dinler arasında eşitlik de sözkonusu değil. Müslüman komşularımız hacca giderken konut fonu alınmıyor, ama Musevi ve Hristiyan vatandaşlarımız Kudüs’e hacca gittiklerinde konut fonu alınıyor. Olur mu böyle şey? Diyanet İşleri Başkanımız’ın yeşil pasaportu var, Rum ve Ermeni Patrikleri’yle Hahambaşı’nın ise yok. Örneğin, İsrail’de tüm ruhani reislerin diplomatik pasaportu var.

HELİN ALP: Sizce Rumlar ya da Ermeniler vatandaş olarak haklarından yeterince yararlanabiliyor mu? Ya da Fener Rum Patriği Bartholomes'in dediği gibi bir Rum ya da Ermeni Bakan olmaması şimdiye kadar sizce neden?

MESROB II: Osmanlı İmparatorluğu’nda olmuşlar. Cumhuriyet döneminde ise mümkün olmamış, nedeniyse aşırı milliyetçi ve ırkçı politikalar.

HELİN ALP: Kilise ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyor. Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler sizi ne kadar etkiliyor? Fransız parlamentosundan çıkan kararlar Türkiye’deki Ermenileri nasıl etkiliyor?

MESROB II: Az önce dediğim gibi, başlıca sıkıntımız din görevlisi, dil ve din öğretmeni hazırlama olanaklarından mahrum kalmamız başlıca sorunumuz. Basın çoğu zaman ülkemiz vatandaşı olan Ermeniler’le yurtdışındaki Ermeniler’i ayırt edemiyor. Örneğin, “Küstah Ermeni” diye bir manşet atıldığında, bu ülkemizin Ermeni kökenli vatandaşlarını da yaralayabiliyor. Türkiye ilişkilerinde sorunlar yaşadıkça, ülkedeki her vatandaş gibi, bu durum Türkiye Ermenileri’ni de tabii ki üzüyor. Gönül isterdi ki, bu olaylar yaşanmasın ve bir an önce tarihi konularda iki tarafı da tatmin eden bir uzlaşı sağlansın. Ortada kalan hep biz, Türkiye Ermenileri oluyor.

HELİN ALP: Ermenistan'dan yaklaşık 70 bine yakın kaçak işçi geldiği söyleniyor. Sizce neden Türkiye' ye geliyorlar?

MESROB II: 70 bin, hatta 40 bin sayılarının oldukça abartılı olduğunu düşünüyorum. Gelenler ise tabii ki ekmek parası tedarik etmek için geliyorlar.

HELİN ALP: Elif Şafak'ın Baba ve Piç kitabını okudunuz mu? Kitapta (sayfa 65), "söyle bana kaç Türk Ermenice öğrenmiş. Hani var mı böyle Türkler? Hiç.Neden bizim annelerimiz onların dilini öğrenmiş de tersi olmamış.." Gerçekten Türkiye'de birlikte yaşamanın tam olarak ne olduğu biliniyor mu?

MESROB II: Kitabı aldım, ama itiraf etmeliyim ki, hala okuyabilmiş değilim. Birlikte karşılıklı saygı ve anlayışla yaşayabilme bir kültürdür, öğreneceğiz. Benim, Ermenice öğrenen birçok Türk Müslüman talebem var.

Hiç yorum yok: