Sınırın Öteki Yanı: Ermenistan - İpek Yezdani

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/ Yoksulluk ve işsizlikten mustarip Ermeni halkı, sınırın açılmasını istiyor...

4.4.2009 Milliyet
Ermenistan Ulusal ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Giragosian, “Gizli görüşmelerin artık sonuna gelindi. Bir iki ay içinde Ermenistan-Türkiye sınırı açılacak. Mayıs ile aralık ayları arasında da diplomatik ilişkiler kurulacak” diyor

SUNUŞ:Ermenistan, uzun yıllar Türkiye için “sakıncalı ülkelerden”, Ermeni meselesi de “yasaklı konulardan” biri oldu. Ancak, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde son bir kaç yıldır karşılıklı olarak önemli adımlar atıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 2008’de Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın davetlisi olarak Ermenistan-Türkiye futbol karşılaşmasını izlemek üzere Ermenistan’a gitmesiyle başlayan süreç, artık o kadar hızlı bir şekilde ilerliyor ki, çok yakın bir gelecekte Türkiye ile Ermenistan sınırının açılmasına neredeyse “kesin” gözüyle bakılıyor. Peki, Ermenistan halkı karşılıklı başlatılan bu “normalleşme” açılımlarına nasıl bakıyor? Türkiye ile “futbol diplomasisi”, kamuoyu nezdinde nasıl bir hava yarattı? Türkiye’de bir grup aydının başlattığı “Özür diliyoruz” kampanyasının Ermenistan’daki yankıları neler? Ermeni halkı sınırların açılması fikrine nasıl yaklaşıyor? Bir Türk gazeteci olarak bu soruların yanıtlarını ararken Ermenistan’da gittiğim her yerde beklemediğim bir yakınlıkla karşılandım. Tüm bu gelişmeler, Ermeni toplumunda Türkiye’ye ve Türklere karşı uzun yıllardır var olan “tehdit” algılamasını ve önyargıları bir hayli kırmış. Her ne kadar, “Geçmişte yaşananları unutmamız mümkün değil!” deseler de...

“Sokaktaki vatandaşın” bir Türkle karşılaşmasındaki tutumu sıcak. Soykırım konusu, Ermeniler için hâlâ çok önemli, ancak çoğunluk artık soykırım konusunu, Türkiye’yle normalleşmenin sağlanması ve sınırların açılmasından ayrı bir konu olarak görüyor.
Görüştüğüm hemen herkesin ortak düşüncesi ise şu: İki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmalı ve sınır ticareti bir an önce başlamalı...


ABD-TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ UZMANI GİRAGOSİAN: Richard Giragosian, Ermenistan Ulusal ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (ACNIS) Direktörü bir analist. ABD’li bir Ermeni olan ve 2 yıldır Ermenistan’da yaşayan Giragosian, aynı zamanda ABD-Türkiye askeri ilişkileri konusunda Amerikan ordusuna, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde de Uluslararası Kriz Grubu’na (ICG) danışmanlık yapıyor.

Giragosian, Ermenistan-Türkiye sınırının birkaç ay içinde açılacağından çok emin. Türkiye ile Ermenistan arasında sınırın açılması ve diplomatik ilişkilerin başlatılması amacıyla, üst düzey diplomatlar tarafından aylardır gizli bir plan üzerinde çalışıldığını söylüyor.

Ortak komisyon
Bu gizli görüşmelerin artık sonuna gelindiğini belirten Giragosian, “Bir iki ay içinde Ermenistan Türkiye sınırı açılacak, ondan sonra da mayıs ile aralık ayları arasında bir zaman diliminde iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulacak” diyor.

Giragosian’a göre, bu adımları, iki ülke arasında ortak bir “hükümetler arası komisyon” kurulması izleyecek. Ancak, “Ortak tarih komisyonu” kurulması fikrine sıcak bakmayan Ermenistan tarafının komisyon fikrini kabul etmesi için bu komisyonun adı “ortak tarih komisyonu” olmayacak. Tüm bu gelişmelerin ardından 4. adım olarak Karabağ sorununun barışçıl bir şekilde çözülebilmesi için bir yol haritası oluşturulacak.

Giragosian’a göre, tüm bu gelişmeler ışığında ABD Başkanı Barack Obama da 24 Nisan’da “soykırım” kelimesini telaffuz etmeyecek. Ancak, Giragosian, yılın sonuna doğru Ermeni soykırımı tasarısının ABD Kongresi’nde görüşüleceğinden emin.

‘Sınır açılacak’
Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Cumhuriyetçi Partisi’nin milletvekili ve Ermenistan Meclisi Başkan Yardımcısı Eduard Sharmazanov da aynı konuya değiniyor. Sharmazanov, sınırların açılması konusunda, Türk ve Ermeni diplomatlar arasında ayrıntılı görüşmelerin devam ettiğini söylüyor. Sharmazanov, kendinden emin bir şekilde, “Çok uzak değil, yakın gelecekte sınırlar açılacak” diyor.

Sharmazanov, Ermenistan’ın Ermeni diasporasından farklı değerlendirilmesi gerektiğinin de altını çiziyor ve “Ermenistan bağımsız bir ülkedir ve kendi çıkarları vardır” diyor.

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/


Milliyet’i evinde ağırlayan Civan Kasparyan,
muhabirimiz Yezdani’ye ceviz ikram etti.

Kasparyan: Büyükannemi Türkler kurtarmış
“Biz yüzyıllarca beraber yaşamışız...” Dünyaca ünlü duduk ustası Civan Kasparyan, ben daha soru sormadan lafa böyle başlıyor. Kendisiyle taştan yapılmış eski Ermeni stili evinde konuşuyoruz. Duvarlarda değişik müzik aletleri asılı, belli ki sürekli kullanılıyorlar.

Kasparyan, bir çok kez Türkiye’ye gelmiş ve konser vermiş bir müziysen olmasına karşın, ben yine de “acaba ne diyecek?” diye heyecanlanıyorum.

Söyleşimiz sırasında ortaya çıkıyor ki sadece bir müziysen değil, aynı zamanda “bilge” de...

Kasparyan’a kendi hikâyemden söz ediyorum: “Biz Azeriyiz, annemin dedesini Gence’de Taşnak’lardan kaçarken bir Ermeni komşusu kurtarmış.”

Kasparyan ise, “Ne tesadüf, benim büyükannemi de küçük bir çocukken, 1915’te soykırımdam kaçarken Türk komşusu kurtarmış” diyor. İşte Kasparyan’ın hikâyesi ve anlattıkları:

‘Ahıra saklamışlar’
“Biz aslen Muşluyuz. Büyükannem 1915’teki sizin ‘acı olaylar’, bizim de ‘soykırım’ dediğimiz olaylar sırasında küçük bir çocukmuş. Onu ve ailedeki diğer çocukları, Türk komşuları ahıra götürüp ineklerin arkasına saklamış. Büyükannem bu şekilde hayatta kalmış. Daha sonra başka ailelerle birlikte Ermenistan’a gelmiş. Ancak, biz oradaki kökenimizi hâlâ bulamıyoruz. Bu şekilde çok kurtarma hikâyesi var.

100 yıl önce yaşanan olaylar bugünkü insanların suçu değil. Biz yüzyıllarca beraber yaşamışız. Ben Türklerle Ermenilerin çok iyi dost olmasını istiyorum, çünkü, dünyada iyi veya kötü millet yoktur, iyi veya kötü insan vardır.

Türkiye’de beni çok iyi karşıladılar. İlk gittiğimde 2000 yılıydı. İstanbul’da ilk konser verdiğimde daha soyadım anons edilmeden seyirciler ayağa kalkıp alkışlamaya başladı, ben olduğum yerde titredim. Normalde sadece bir gün kalacaktım ama, Türkler bana o kadar yakınlık gösterdi ki, bir hafta kaldım. Oradayken Türkiye’de miyim, Erivan’da mıyım anlamadım.

‘Sarı Gelin’ anonim
‘Sarı Gelin’ türküsü için Türkler, Ermeniler, Azeriler, İranlılar, hepsi ‘bizim şarkımız’ der. Oysa, Sarı Gelin bir halk şarkısıdır, kimin yazdığı da belli değildir. Bir önemi de yoktur. Benim Azeri bir sürü arkadaşım da var, eskiden buralarda buluşurduk, şimdi sadece Moskova’da buluşup votka içebiliyoruz.”

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/


İşte kapalı Gümrü sınırı...

Kötü Ermeni filmiyle kötü Türk filmi aynı
Ermenistan’da her yıl düzenlenen “Altın Kayısı Film Festivali”nin Başkanı, Ermeni yönetmen Harutyan Khachatryan’ın amacı Türklerle ortak film yapmak.
Festivalde de çok sayıda Türk filmine yer vermiş. Türk filmleriyle Ermeni filmleri arasında bir benzerlik görüp görmediğini soruyorum: “Kötü Türk filmleriyle, kötü Ermeni filmleri birbirine çok benziyor! Genelde her ikisinde de abartılı duygular oluyor” diyor.

 © This content Mirrored From TurkishArmenians  Site turkiye-ermenileri.blogspot.com/


En önyargılı grup üniversiteli gençler
Ermenistan’da görüştüklerim arasında Türkiye’ye ve Türklere karşı önyargıları geçmiş yıllardan aynen devralmış gibi görünen bir grup vardı: Türkoloji öğrencileri! Yerevan Üniversitesi’nde konuştuğum öğrencilerin çoğu, oldukça sert cümleler kuruyor: “Sınırların açılmasını istemiyoruz, çünkü Türklere güvenmiyoruz.”
Önyargıları, Hrant Dink’in cenazesinde yürüyen yüzbinlere rağmen değişmemiş. Öğretim üyesi Ruben Malkonyan beni teselli edercesine “Bu düşünceler bilgisizlikten kaynaklanıyor” diyor.

Koyu Fenerbahçeli barmen
Vardan Vardanyan, Erivan’daki bir otelde barmenlik yapıyor ve koyu Fenerbahçeli. Ayağında Fenerbahçe çorapları var, söylediğine göre odasının duvarlarını da Fenerbahçe bayrakları süslüyormuş. Vardan, 6 yıl Türkiye’de çalışmış. O sırada Türklerle çok yakın dostluklar kurmakla kalmamış, koyu Fenerbahçeli de olmuş!

Gümrü, Kars’ın kopyası gibi. Nüfusunun neredeyse yarısı Kars kökenli. Barseghyan, ‘Kars’ı yıllarca dedemden dinledim, sonra defalarca ziyaret ettim. Hem eski hem şimdiki halini bilirim, yani Kars’ı Orhan Pamuk’tan iyi tanırım’ diyor

Gümrü, Ermenistan’ın Türkiye’ye sınır kentlerinden biri. Yaklaşık 150 bin kişilik nüfusunun neredeyse yarısı 1. Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında Kars’tan göç etmiş. Kentteki Kars kökenliler o kadar çok ki, bir caddesine “Kars Bulvarı” adı verilmiş. Kentin mimarisi de Kars’a benziyor zaten. Tek bir farkla: Eski Rus evleri, bizimkilerden çok daha iyi muhafaza edilmiş.

‘Gümrü’ye çok benziyor’

Gümrü’de “Asparez Basın Kulübü”nün Başkanı, gazeteci Levon Barseghyan da kökenleri itibariyle Karslı bir Ermeni. Çocukluğunda Kars’ı hep dedesinden dinlemiş. 2007’de Kars Belediyesi tarafından “Kafkas Festivali” düzenlendiğini duyar duymaz soluğu Kars’ta almış. Zaten ondan sonra da ne eşi ne de çocukları onu tutabilmiş; 2 yılda toplam 6 kez Kars’a gitmiş.

Kars’ta kendini hiçbir şekilde yabancı gibi hissetmediğini anlatan Barseghyan, “Kars’ta yürürken kendimi Gümrü’nün eski evlerinin olduğu caddelerinde yürüyormuş gibi hissettim, ne de olsa Kars’ı da Gümrü’yü de aynı ustalar inşa etmiş” diyor. Barseghyan, bu şehir konusundaki bilgisini de Kars’la ilgili Kar adlı romanı yazan Orhan Pamuk’a nazire yaparak anlatıyor:

“Kars’ı yıllarca dedemden dinledim, sonra da gidip defalarca ziyaret ettim, ben Kars’ın hem eski hem de şimdiki halini bilirim, yani ben Kars’ı Orhan Pamuk’tan daha iyi tanırım.”

Kars’a gerçek uzaklık

Kars’taki yerel gazetecilerle yakın ilişkiler kuran Barseghyan’ın odasının duvarlarında da “Kars haber” gazetesinin birinci sayfasından örnekler ve Kars fotoğrafları asılı. “Buradan Kars Kalesi’ne uzaklık 84 kilometre” diyor. “Peki gerçek uzaklık ne kadar?” diyorum. Gülüyor, “Gürcistan üzerinden 330 kilometre gidiyoruz” diyor. “Her halde sınırın açılmasını en çok isteyenlerden biri olmalısın” diyorum, “Bir tek ben değil ki, bütün Gümrülüler istiyor” diyor.

Nedeni ortada; sınır açılıp ticaretin başlamasıyla ekonominin canlanacağını, kentin eski görkemli günlerine geri döneceğini umuyorlar. Ancak, ekonomi kesinlikle tek sebep değil. Barseghyan’ın dediği gibi, “Kars’ı daha sık ziyaret edebilme, babalarının, dedelerinin geldiği yerleri gidip görme arzusu” aslında her şeyden ağır basıyor.

‘Geçmişi geride bırakmanın vakti geldi’

“Gümrü’ye gelmişken bir Ermeni ailesinin evini görmeden gitmek olmaz” diyorum. Gümrülü Manukyan ailesi, bana kapılarını açıyor. 32 yaşındaki Fransızca öğretmeni Marie Manukyan, eşi, kayınvalidesi ve iki çocuğuyla birlikte Gümrü’nün eski taş evlerinden birinde yaşıyor.

Tıpkı bizim gibi ve her doğulu gibi, karşı çıkışlarıma aldırmayıp “ikram üzerine ikramda” bulunuyorlar. Manukyan, sınırların açılmasını çok istiyor, çünkü açılır açılmaz bugüne dek sadece resimlerini gördüğü Türkiye’yi gidip görme fırsatı bulacak.

Sohbet ederken söz tabi ki 1915’e geliyor. Manukyan, “Geçmişte ne olduysa oldu, bugün artık olanları değiştirmemiz mümkün değil, artık geçmişi geride bırakmamız gerekiyor” diyor.

Manukyan’ın yengesi de Türkiye’ye çalışmaya gelen on binlerce Ermenistan vatandaşından biri. Manukyan, 3 yıldır Türkiye’de yaşlılara bakıcılık yapan yengesi için “Her şeyden çok memnun, Türkler ona çok iyi davranmışlar, yazın birlikte yazlığa bile gidiyorlar” diyor.

‘Bir özür bekliyoruz’

Bir grup aydının başlattığı “Özür diliyoruz” kampanyası da dahil olmak üzere Türkiye’de olup biten her şeyden haberdarlar. “Özür diliyoruz” kampanyasını olumlu bulmuşlar, ancak onlara göre bu yeterli değil.

“Peki ne isterdiniz?” diyorum. “Büyükbabalarımız, büyükannelerimiz korkunç şekillerde öldürüldüler, bizim Türk hükümetinden beklediğimiz sadece bir özür, çünkü artık nefreti geride bırakmanın zamanı geldi” diyor.

Akurhik’te Ergenekon sorusu!

Türkiye sınırının hemen yanı başında, Ermenistan sınırının son köyü, Akurhik. Sınır kapandığından bu yana gitgide daha da fakirleşmiş. Köyün içinde dolaşalım diyoruz ancak yıkılmaya yüz tutmuş köy evlerinin dışında pek görecek bir yer yok. Yaşlılar, “köy meydanı” diye yıkık dökük bir evin önünde toplanmışlar. Sohbete başlar başlamaz ilk lafları “Sınırı ne zaman açacaklar kızım?” oluyor.

Hepsi sınırın açılmasını, ticaretin başlamasını, gençlerin iş-güç sahibi olmasını istiyor. “Ermenistan’da sınırın açılmasını istemeyecek bir insan varsa aptaldır” diyor biri.

Bir başkası “Evli misin?” diye soruyor. Hemen arkasından “Peki bir Ermeni’yle evlenir miydin?” sorusu geliyor. Gülerek “Evlenirdim tabi. Siz kızlarınızı, torunlarınızı bir Türk’le evlendirir miydiniz peki?” diyorum. Gülüyorlar.

Derken aralarından bastonlu ve tespihli olanı; dünyanın sonunda gibi duran köyde duymayı en son beklediğim soruyu yöneltiyor: “Ergenekon’un, Hrant Dink cinayetiyle bağlantısı var mı?”

Ben şaşkınlığımı gizleyemeyip “Siz Ergenekon’u nereden duydunuz?” deyince, çevirmenlik yapan gazeteci Levon “Burada herkes Türk basınındaki önemli haberleri televizyondan izleyebiliyor” diyor.

Ben de yaşlı köylüye dönüp, “Henüz bu davalar yargı aşamasında” diyorum. Bir başkası ise gülerek, “Sonucundan habedar et bizi!” diyor.

‘Türkler çok iyi ama erkekler çok laf atıyor’

23 yaşındaki Melkonian Janna’yla Erivan’da bir müzik mağazasında tanıştık. Oldukça güzel bir kız. Annesiyle birlikte Türkiye’den mal alıp Erivan’da satıyor. Bugüne dek 4-5 kez İstanbul’a gidip gelmiş. “İlk gidişimde önce biraz korkuyordum” diyor, “Türklerin nasıl insanlar olduklarını, bana nasıl davranacaklarını bilmiyordum. Ancak İstanbul’u çok sevdim, insanlarınız da çok sıcak davrandı...”

Melkonian’ın Türkiye’ye ilişkin ezberini bozan sadece “sıcak kanlı” Türk insanı değil... “Türkler çok iyi ama erkekleriniz çok laf atıyor” diyor! Yolda laf atanlar, lokantada yemek yerken bakanlar, “Nerelisin” diye sorup “Ermenistan” cevabı aldıklarında “Gitme, burada kal!” diyenler...

Neyse ki tüm bunları anlatırken gülüyor...

Prof. Safrastyan: Soykırıma üçüncü ülkeler karışmamalı

Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi’nde Türkoloji Bölümü Başkanı Prof. Ruben Safrastyan, iki ülke arasında son yıllarda yaşanan “normalleşme” açılımlarına çok olumlu bakıyor. “Özür diliyoruz” kampanyasının da Ermenistan’da halk arasında olumlu bir hava yarattığını söylüyor.

Türkiye’nin iki ülke arasında “ortak tarih komisyonu kurulması” fikrine tıpkı Ermeni Hükümeti gibi o da karşı. “Benim için bu olay bir gerçek ve tartışılacak bir tarafı yok. ‘Soykırım oldu mu olmadı mı?’ diye değil, ancak bu olayın detaylarını araştırmak için Türk meslektaşlarımla birlikte çalışmak isterim” diyor sert bir şekilde.

“Peki, Ermeni toplumu şu anda Türklere nasıl bakıyor?” diyorum, “Ermeni halkının içinde Türk halkına karşı bir nefret yok. Zaten bu soykırım konusunu da biz aramızda halletmeliyiz, 3. ülkeler bu meseleye karışmamalı” diyor.

Sokak ‘soykırım’ı fazla umursamıyor

Avrasya Ortaklığı Vakfı’nın Ermenistan’daki şubesinin Başkanı Gevork Gabrielian, Ermenistan’da “soykırımın tanınması” meselesiyle iki ülke arasında ilişki kurulmasının iki farklı şey olduğunun artık anlaşıldığını anlatıyor. Hatta ona göre “Sokaktaki vatandaş soykırım meselesini artık çok umursamıyor.” Ülkede, Türkiye’yle ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiği konusunda hemen herkesin hemfikir olduğunu savunuyor. Gabrielian, Hrant Dink’in ölümünden sonraki protesto gösterilerinin ve “Özür diliyoruz” kampanyasının Ermenileri çok etkilediğini de söylüyor.

Hiç yorum yok: