Jack'e 'Abi' Diyebilmek...


Bejan Matur

Yolun başını çoktan geçmiş, yol almış insanlarla tanıştık Los Angeles'ta… Ve daha da güzeli, o açılma yaşanırken burada üretilmiş korkular, önyargılar doğallıkla yıkılıyor. Festivalin koordinatörü İbrahim Barlas'la kısa sohbetimizde Ermeni simitçiyi sordum. 'Jack abi mi?' dedi. Jack'in hikâyesi yayılmış. Herkes tanıyor. Anlatılanlara göre öncesinde Türkiye'ye tepkiliymiş. Ama ne zaman ki Türkiye'ye bir yolculuk yapmış, önünde bambaşka bir ufuk açılmış. Havaalanındaki pasaport polisi, Kaliforniya'da yaşayan Ermeni asıllı Jack'in Kilisli olduğunu öğrenince 'ülkene hoş geldin' diyerek pasaportuna damgayı basmış. Jack, seksen yıldan sonra ilk defa o an kendini Kilisli hissetmiş. İbrahim Barlas, Jack'in hikâyesi ile ilgilendiğimi duyunca telefona sarıldı. 'Jack abi nerde kaldın'la başlayan samimi sohbetlerine tanık oldum. Jack ve abi kelimelerinin bir araya geldiği bir iklimde ancak Anadolu insanının ruhu inkişaf edebilir. Çünkü öyledir. . .

Pasifica güzel bir isim.


'Aslında öyle bir kelime yok' diyor İngilizceyi iyi bilen gazeteci bir tanıdığım. Etimolojisine bakılabilir ama sonradan uydurulmuş gibi. Pasific okyanusunun kıyısındaki Kaliforniya eyaletinde olduğumuz için bu ad seçilmiş. Ve sonuna 'A' eklenmiş. Belki de Anadolu'nun 'A'sıdır diye düşünüyorum. Bilmiyorum, sormadım da. Ama Pasific ile birleşen, buluşan bir Anadolu düşüncesi güzel. Nasıl olmasın ki, düşünün korkular içinde, içine kapanmış bir ülkenin insanlarıyız. Dünyadan korkuyoruz, gurbet kelimesi en az Portekizce'deki 'sodade' kelimesi kadar ağır ve kederli. Uzak kıtalar, şarkılarımızda 'Yemen ve giden gelmiyor' ile yer etmiş. Ama gidenler dönüyor işte. İlişki kurmanın, konuşmanın akan ikliminde yaşanan bir dünya var önümüzde.

Edward Said'den bir alıntıyla daha önce de yazmıştım; 'Ülkesini seven insan henüz yolun başındadır.'

Yolun başını çoktan geçmiş, yol almış insanlarla tanıştık Los Angeles'ta. Anadolu Kültür ve Yemekleri Festivali'nin gönüllüleri dünyanın o uzak köşesinde Türkiye kültürünü tanıttılar. En eski uygarlıklardan başlayarak. Adına Anadolu diyerek. Etkileyiciydi. Özellikle giriş kısmında Komagene, Hitit, Likya ve sonrası medeniyetlerin temsilini üstelenen kostümlerin tasarımı bir Hollywood prodüksiyonunu aratmayacak kadar başarılıydı. Festival alanında kurulan kentlerin, camilerin, sarayın ve İstanbul Boğazı'nın Anadolu'yu hiç bilmeyen birine ciddi bir fikir verdiği aşikârdı.

Ama festivalin verdiği fikirden çok yaşattığı duygu önemliydi. Kendinizi sahiden uzak ama zenginliklerle dolu bir medeniyetin kültür harmanı içinde hissediyorsunuz bir an. Tatlarla desteklenen o temsilin çok ciddi bir lobi olduğunu kısa süreli bir gözlemle bile fark ediyorsunuz. İçine kapanmış, dünyadan korkan bir Türkiye'den, dünyaya açılan bir Türkiye'ye.

Ve daha da güzeli, o açılma yaşanırken burada üretilmiş korkular, önyargılar doğallıkla yıkılıyor. Festivalin koordinatörü İbrahim Barlas'la kısa sohbetimizde Ermeni simitçiyi sordum. 'Jack abi mi?' dedi. Jack'in hikâyesi yayılmış. Herkes tanıyor. Anlatılanlara göre öncesinde Türkiye'ye tepkiliymiş. Ama ne zaman ki Türkiye'ye bir yolculuk yapmış, önünde bambaşka bir ufuk açılmış. Havaalanındaki pasaport polisi, Kaliforniya'da yaşayan Ermeni asıllı Jack'in Kilisli olduğunu öğrenince 'ülkene hoş geldin' diyerek pasaportuna damgayı basmış. Jack, seksen yıldan sonra ilk defa o an kendini Kilisli hissetmiş. İbrahim Barlas, Jack'in hikâyesi ile ilgilendiğimi duyunca telefona sarıldı. 'Jack abi nerde kaldın'la başlayan samimi sohbetlerine tanık oldum. Jack ve abi kelimelerinin bir araya geldiği bir iklimde ancak Anadolu insanının ruhu inkişaf edebilir. Çünkü öyledir.

Dünyanın en büyük limanlarından birine sahip Los Angeles'ta bildiğim bütün ölçüler yer değiştiriyor. Uzaklık, büyüklük, yükseklik bildiğimiz ölçülerin dışında ve bir başka dünyayı temsil eden mevcudiyetler. Yeni dünya adının ne kadar anlamlı olduğunu görüyor insan. Ve oradan eski dünyaya ihraç edilen kültürün neden belirleyici olduğunu. Ama işte tersinden bir akış var bugün. İçine kapanan, korkularla yaşayan eski dünyanın küçük ülkesi, taşrası dünyaya kapı aralıyor. Başka kültürlerin, başka dinlerin insanlarıyla yan yana durmanın bir tehlikesinin olmadığını keşfediyor.

Türkiye'nin büyüyen ekonomisini sadece hükümetin isabetli kararlarına bağlayanların aksine, ekonomiden anlayan bir tanıdığım farklı bir açıklama getirerek beni şaşırtmıştı. Söylediği şuydu: Sanıyor musun ki Türkiye insanı bu kadar çalışkan ve üretici olmasa ekonomisi yolunda gider? Ve örnekler vermişti. Doğru ekonomi politikaları uygulansa dahi bir ülkedeki genel hantallığın ivmeyi nasıl aşağıya çekebildiğini anlatmıştı. Bazı Avrupa ülkelerinden örnekler vererek, ekonomi yöntemlerinde isabetli kararlar alan pek çok ülkenin, insanlarının tembelliği neticesinde batma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hatırlatmıştı.

Pasifica Enstitüsü'nün organizasyonunda bütün bunları yeniden düşündüm. Anadolu insanının doğallık ve samimiyetle biçimlenen çabası, ülke sevgisi yeni bir dünya kurmaya yetebilir. Gözlerinin içi gülen; Ermenileri, Arapları, Yahudileri, Yunanlıları ayırmayan bir insan bilinci. Bütün onları kültürünün bir unsuru sayan. Birlikte yaşamayı, herkese yer açmayı bir ahlak sayan yeni bir bakış açısı. Ve daha da önemlisi bunun aslında yeni olmadığını bilmek. Bunun bir hatırlama olduğunu bilmek. Ortak hafızamızda biriken yer duygusunun içinde bütün o unsurların ağırlığını idrak etmek. Jack'e 'Jack Abi' demek. Pasaport polisinin ülkesine 100 yıl sonra dönen, kaygı içindeki bir Ermeni'ye gülümseyerek 'ülkene hoş geldin' diyebilmesi. Böyle bir ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyacağımız bir gelecek.

Kaliforniya'da bütün bunları bana düşündürten emeğin, çabanın nasıl bir kalp ve iştiyakla bir araya geldiğini tahmin edebiliyorum. Ve orada olana bakınca, Anadolu'nun dağlarında nasıl hâlâ birbirimizi öldürdüğümüzü soruyorum. Jack'e, Jack Abi demeyi unuttuğumuz için mi? Kardeşliği hatırlamak, bilmek istemediğimiz için mi?

Herkese yer açmanın, sofrada herkese yetecek kadar ekmek olduğunu bilmekle ilgisi var elbet. Ama çok daha önemlisi; herkese sofrada yer açmak için o yerin hak olduğunu teslim etmek gerekiyor. Lütuf değil çünkü.


b.matur@zaman.com.tr
http://twitter.com/bejanmatur

17 Ekim 2011, Pazartesi




Türkiye'nin 6 ili, California'ya taşındı

08 Mayıs 2010 Cumartesi 21:15

LOS ANGELES -AA- ABD'nin California eyaletinde başlayan Anadolu Kültürleri ve Yemek Festivali, Topkapı Sarayı'ndan Mevlana Müzesi'ne, Aspendos Antik Tiyatrosu'ndan Mardin taş evi ve Akdamar Kilisesi'ne, dev maketlerle, Türkiye'nin 5 ilinin tarihi ve kültürel değerlerini, ABD'ye taşıyıp, Amerikalılara "jetlag" hissi yaşatmadan gezme imkanı sunuyor.

Pasifika Enstitüsü tarafından Los Angeles'ın güneyindeki Orange County Güney Park'ta 52 dönümlük arazi üzerinde bu yıl ikincisi düzenlenen festival, törenle başladı.
Törende konuşan Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Hakan Tekin, festival ile Türkiye'yi tanıtma fırsatı bulduklarını söyledi. Festival sayesinde Türkiye'nin "jetlag" olmadan gezilebileceğini ve bunun Türkiye'ye gitmek için ilham yaratmasını umduklarını belirten Tekin, Türk Hava Yolları'nın da Ekim ayından itibaren Los Angeles seferlerine başlayacağını, bu sayede Türkiye'nin ulaşılması daha kolay bir ülke haline geleceğini kaydetti.

Newport Beach Belediye Başkanı Keith Curry, kültürel çeşitliliğ i paylaşmaktan mutlu olduğunu ifade ederek, emeği geçenleri kutladı.

Irvine Belediye Baskanı Sukhee Kang da geçen yıl Türkiye'ye gittiğini ve bunun hayatının güzel deneyimlerinden biri olduğunu söyledi. Çeşitliliğin çok olduğu şehirlerine Türklerin de azımsanmayacak derecede katkı yaptığını belirten Kang, festivalin burayı gezenleri Türkiye'ye gitmeye teşvik edeceğini kaydetti.
Ortodoks Kilisesi Chicago Başpiskoposu Demetrios ise Türk ve Yunanlıların geçmişlerine yönelik bazı zorluklar yaşadığını, ancak ABD'de yaşayan T ürk ve Yunanlıların ortaklıklar paylaşabileceğini söyledi. Demetrios, bu tür faaliyetlerin iki halkı birbirine yakınlaştırdığını belirterek, beraber çalışma fırsatı kurulduğu için teşekkür etti.

FBI'ın Los Angeles biriminden sorumlu Yardımcı Direktörü Steve Martinez ise halka açılımın misyonlarının önemli bir parçasını oluş turduğunu, bu etkinliğin kendileri için bir fırsat olduğunu ve burada stant açtıklarını sö yledi.
Mardin Valisi Hasan Duruer de 25'ten fazla medeniyete beşiklik eden Mardin'de Türk, Kürt, Süryani, Ermeni ve Arapların kardeşçe yaşadığına dikkati çekti. Duruer, herkesi, "gelenlerde zamanın durduğu hissi yaratan gizemli şehir" Mardin'e davet etti.

California Valisi Arnold Schwarzenegger de festival nedeniyle mesaj gönderdi. Mesajında, eyaletteki Türk-Amerikalılara çalışmalarından ve yerel halkla iç içe olmalarından dolayı" teşekkür eden Schwarzenegger, Türklerin "bu altın eyaleti zenginleştirdiğini ve güçlendirdiğini" kaydetti.

Konuşmaların ardından Milli Eğitim Müdürü Gwen Gross, belediye başkanları Curry ve Kang, FBI'ın Los Angeles biriminden sorumlu Yardımcı Direktörü Martinez, Batı Amerika Turkic-American Konseyi Başkanı Hüseyin Hurmalı, Pacifica Enstitüsü Başkanı İbrahim Barlas, CATA Oda Başkanı Remzi Öten, Chicago Başpiskoposu Demetrios, Van Valisi Münir Karaloğlu, Mardin Valisi Duruer ve Başkonsolos Tekin, kurdele keserek açılışı yaptı.

Festival alanını gezen yetkilileri, Mardin ve Van stantlarında halk oyunları ekipleri karşıladı. Van Valisi Duruer, Van standında halk oyunları ekibine katılarak halay çekti.

Selçuklu, Roma, Bizans, Hitit, Lidya gibi Anadolu'nun medeniyetlerini simgeleyen maket kapılardan geçilerek, festivalde konuklara İstanbul, Konya, Antalya, Mardin ve Van şehirleri tanıtılıyor.

Dolmabahçe Kapısı ile konuklarını karşılayan İstanbul stand ında üç boyutlu Kız Kulesi ve arkasındaki İstanbul Boğazı ile Sultan Ahmet Camisi'nin silüeti, boğazda gezintiye çıkılmış izlenimi yaratıyor.

Bunun yanında, Topkapı Sarayı maketinin yer aldığı standı gezenler, karşılarında birden bire sokakta gezen padişah, şehzade ve yeniçeriler görebiliyor. Zaman zaman Mehter takımının sahne aldığı stantta çini, ebru, hat gibi konulardaki bazı el sanatları ustaları da hünerlerini sergiliyor.

Topkapı Sarayı'nın bazı iç bölümlerinin yansıtı ldığı ve içinde gezilebilen üç boyutlu maketlerin de bulunduğu stant, İstanbul'un bir bölümünü ABD'ye getirmiş hissi yaratıyor.

İstanbul'un yanında gelenleri Mevlana Müzesi'nin üç boyutlu maketiyle karşılayan Konya standında, Semazen Grubu sema yapıyor ve Türk tasavvuf musikisi icra ediliyor. Tespih, çini ve keçeci ustalarının el emeği, göz nuru eserlerini sergilediği stant, Amerikalıların ilgisini çekiyor.

Türkiye'nin her bir yanının farklı bir güzelliği barındırdığını vurgulayan festivalde, Türkiye'nin müthiş güzellikteki sahil kentleri, Antalya ile sembolize ediliyor. Apollon Tapınağı kapısının maketinden geçilerek girilen Antalya standında, palmiyeler ile gerçek kum yer alıyor. Denize gitme isteği uyandıran stantta, ihtişamlı Aspendos Antik Tiyatrosu'nun üç boyutlu maketi bulunuyor. Stantta, zaman zaman halk oyunları ekibi folklor gösterisi sunuyor.

Hoşgörünün memleketi Mardin, kendi silüetiyle karşılıyor konuklarını... Kentin silüetinin altında yer alan ünlü taş evlerinden birinin üç boyutlu maketi, sanki Mardin'in içinde geziliyor izlenimi veriyor.

Reyhani Korosu'nun gezenlere müzik ziyafeti sunduğu stantta, taş, ahşap, telkari ustaları da hayranlık bırakan zanaatlarının inceliklerini sergiliyor. Mardin bölümünde festivalin diğer günlerinde de Süryani Kilise Korosu performans sergileyecek.

Mardin'in yanındaki Van standı da ziyaretçilerini, şehrin simgesi haline gelen Akdamar Kilisesi'ne geziye çıkarıyor. Üç boyutlu maketin içi de kilisenin aynısı... ABD'ye gelebilmesi için uzun uğraşlar sonucu pasaportu çıkarılan, yolculuk nedeniyle biraz "jetlag" olmuş Van kedisi ise tüm yorgunluğuna rağmen mavi-yeşil gözleriyle ilgi çekiyor. Gençlerden oluşan folklor grubunun Van'ın halk oyunlarını sunduğu standın, Ermeni nüfusunun yoğun olduğu Los Angeles'ta yoğun ilgi çekmesi bekleniyor.
Festivalde, yalnızca şehirler değil, Türkiye'nin farklı lezzetleri de tanıtılıyor.
"99 Farklı Türk Yemeği" sloganıyla yola çıkılan festivalin önemli etkinliklerinden Türk yemekleri bölümünde, İstanbul Kapalıçarşısı gö rünümündeki 100 standın yaklaşık yarısında, Türkiye'deki hemen her türlü yemek çe şidi ve tatlılar sunuluyor. Özellikle 3 ay boyunca hazırlanan 1 tonluk mantının festivalin en fazla ilgi çeken yemeklerinden biri olması bekleniyor. Stantlarda, civarda lokantası olan Türk, Ermeni ve Süryaniler de yer alıyor. Festivalde FBI'ın da tanıtım standı bulunuyor.
Ayrıca, festivalde Türk ve Ermeni sanatçılar, Yunanlı sirtaki ekibi de sahne alıyor, Kafkas oyunları sergileniyor.

Otantik Türk kahvehanesinin bulunduğu festival alanında, ziyaretçilerin ayran, şerbet ve su içebileceği 3. Ahmet Çeşmesi'nin kopyası da yer alıyor.

Geçen yıl 30 bin civarında kişinin geldiği festivale, bu yıl 50 bin ziyaretçi bekleniyor. Hafta içi 300, hafta sonu 500 gönüllünün çalışt ığı festivalin maliyeti 1,8 milyon dolar. Bu rakam bir önceki yıl 2,5 milyon dolar idi. Festival alanı ise gelen yıla göre 1,5 kat daha büyük. Türkiye'den gemiyle getirilen bazı malzemelerin gecikmesi nedeniyle, festivale bazı maketlerin getirilemediği de belirtildi.
Yetkililer, uzun vadede bir alan alıp, maketleri Disneyland gibi yerleşik bir arazide sürekli sergilemek istediklerini de kaydetti.

Festival 9 Mayısa kadar sürecek.

Tekin, sadece California eyaletinde çok aktif ve örgütlü yaklaşık bir milyon Ermeni kökenli Amerikalı olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Geçen yılki festivale sadece Türk vatandaşı Ermeni kardeşlerimiz değil, Türkiye ile organik bağı olmayan Ermeni toplumundan da ciddi katılım olmuştu. Burada Van ile Akdamar Kilisesi'nin haçı ile birlikte yer alması çok etkileyici oldu. Konuştuğum birçok Ermeni, bunun kendilerini çok etkilediğini ve Türkiye'deki zihinsel değişimin de bir göstergesi olduğunu, kendilerinin çok farklı zannettikleri bizim Ermenilere yönelik klasik yaklaşımımızın aslında ö yle olmadığını gördüklerini bizzat söyledi."
Tekin, Akdamar Kilisesi'nin 12 Eylülde bir günlük ibadete açılacak olmasının da Los Angeles'ta büyük heyecan yarattığını ve çok sayıda Ermeni'nin Türkiye'ye gitmek için şimdiden rezervasyon yaptırdığını kaydederek, şunları söyledi:

"Bizim Ermenistan'a yönelik son yıllardaki yapıcı politikamız, umuyorum, yakın zamanda iki ülkenin atacağı karşılıklı adımlarla olumlu sonuç verir. Tarihin yükünü hemen atmak kolay değil, ama normalleşme rayında ilerlediği zaman, bunun Ermeni diasporasıyla, onun en keskin kesimlerinden birini oluşturan California'daki Ermenilerle de ilişkilerimize çok önemli etkileri olacağını zannediyorum."

Festivali düzenleyen Pasifika Enstitüsünün Başkanı İbrahim Barlas, geçen yıl 30 bin kişinin geldiği festivale bu yı l 50 bin ziyaretçi beklediklerini söyledi.

Bu etkinlikle California'da "küçük bir Türkiye" oluşturmaya çalıştıklarını belirten Barlas, festivalde Amerikalıların yanı sıra Ermeni, Yunan, Süryani, Türk gibi birçok farklı ziyaretçiyi görmenin mümkün oldu ğunu, bazı etnik grupların festivalde stant aldığını kaydetti.

Barlas, festivalin Ermeni-Amerikan toplumunun en yoğun yaşadığı Los Angeles'ta yapılmasına yönelik soru üzerine, kendilerinin gazeteci Hrant Dink'in ölümünden sonra Ermenilerle diyaloğa geçmeye başladıklarını, "İ stanbul Ermenileri" diye adlandırılan camianın yanı sıra Lübnan, Suriye ve Ermenistan'dan gelen diasporanın bazı kesimleriyle temaslarının devam ettiğini söyledi.

Festivalin geçen yılki tertip komitesinde İstanbul Ermenileri Derneğinin yer aldığını hatırlatan Barlas, şunları kaydetti: "Bu yıl yoğunluk ve konjonktürel bazı meselelerden dolayı bizlerle beraber olamayacaklarını söylediler, 'Logomuz bu yıl yok, ama gönlümüz sizlerle beraber' dediler. Buna da biz inanıyoruz, zaten festivale en çok gelenler Ermeniler diyebilirim. Geçen yıl festivale gelenlerin yüzde 30'a yakını Ermeni idi. Ermeni sanatçılarımız, Van'da Akdamar Kilisesi var, onları görmeye geldiler. Geçen yıl Ermeni TV kanalı buradaydı. Yani her ne kadar tansiyon olsa da katılıyorlar, geliyorlar, biz de bundan mutluyuz."

Barlas, festivalle ilgili Amerikalı yetkililerden aldıkları yorumlarla ilgili olarak, enstitü olarak 5 yıldır Amerikan toplumuyla yakın diyalog kurduklarını, bu nedenle ciddi destek aldıklarını ifade etti.

Barlas, festivalde Türkiye'nin yemek kültürünü de vurguladıkları nı, tüm Türk yemek ve tatlılarını tanıtmaya çalıştıklarını söyledi.

Festivaldeki 50 yemek standının 30'unu enstitünün gönüllülerinin işlettiğine işaret eden Barlas, "Bayan arkadaşlarımızın koordinasyonu ile büt ün bu yemekler yapıldı. Mesela 4 aydır devam eden bir mantı yapma hikayesi var. Şu an 1 tona ulaştı mantımız ve Guinness Rekorlar Kitabı için başvurumuzu yaptık. Yeni bir fikirdi, belki gözlemci gelir" dedi.

Barlas, festival süresince de gönüllü bayanların yemek hazırlamaya devam edeceğini ifade etti.

Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Hakan Tekin de, bu fikir geçen yıl kendisine sunulduğunda "çok iddialı ve gerçekleştirilmesi zor" olarak bulduğunu, ama bunun başarıyla yapıldığını söyledi.

Bu tür etkinliklerin Türkiye'nin az bilinen yönlerini göstermek açısından çok önemli olduğuna dikkati çeken Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle ABD'nin batı yakasında Türkiye hakkında basma kalıp yarg ılar hala hakim. Ama geçen yılki festivali gelip gören Amerikalılardan çok olumlu tepkiler aldık, basına çok güzel yansıdı. Türkiye'nin düşündüklerinden ne kadar farklı ülke olduğunu gördüklerini bana bizzat söyleyen çok kişi oldu. Bu eğilim, bu yıl da devam edecektir."
Bu tarz faaliyetlerin, "Türkiye'nin son yıllarda dışa açılan, dünyanın her yanında bayrak gösteren politikasının örneği olarak da görülebileceğini" ifade eden Tekin, Türk sivil toplumunun da ABD'de geliştiğini, Türk derneklerinin daha aktif hale geldiğini kaydetti.

Van Valisi Münir Karaloğlu, festivalle ilgili olarak, "Bugüne kadar gezdiğim Türkiye'yi tanıtan fuarlar içerisinde belki de en güzeli şu anki. Çünkü Anadolu'nun bütün mozaiği burada var" dedi.

Karaloğlu, bu tür etkinliklerin halkların kardeşliği açısından son derece önemli olduğunu ifade ederek, "Burada kendi kültürümüzü Amerikalılara iyi anlatırsak, mutlaka onlar da Türk kültürünü sevecektir ve onu görmek için ülkemize gelecektir" ifadelerini kullandı.

Van Gölü havzasının yeni bir destinasyon olarak "yeniden ayağa kalkmasını" ve turizm potansiyelinin artmasını istediklerini belirten Karaloğlu, "Onun bir parçası olarak bugün 40 kişilik bir ekiple buradayız" dedi.

Karaloğlu, bir soru üzerine, Akdamar Kilisesi'ni 12 Eylülde bir gün ibadete açılması dolayısıyla Los Angeles'tan çok sayıda Ermeni'nin Türkiye'yi ve Van'ı ziyaret edeceğini bildiklerini ifade ederek, "Şu anda rezervasyonlar yaptırdıklarını biliyoruz. Van'ın bugün burada, Ermeni nüfusunun yoğun oldu ğu yerde olması o bakımdan da çok önemli" diye konuştu.

Mardin Valisi Hasan Duruer, "güzel bir sivil toplum-devlet dayanışması niteliği taşıyan" festivali, Türkiye'nin tanıtımı açısından önemli bir etkinlik olarak değerlendirdi.

Duruer, "son zamanlarda ABD'den üst düzey yetkilileri Mardin'de ağırladıklarını" hatırlatarak, "Kendilerini farklı hissediyorlar, böyle bir kentin dünyada olabileceğini bile düşünemiyorlar. Bundan sonra da ziyaretlerin daha iyi olacağına inanıyoruz. Bu tür etkinlikler de Mardin'in daha çok tanıtılmasına katkı sağlayacaktır" dedi.

Vali Duruer, festivale kültürler korosunu getirdiklerini, koronun Türkçe, Kürtçe, Süryanice, Ermenice ve Arapça türküler söylediğini, ayrıca telkari, taş ve bakır ustasını getirdiklerini sözlerine ekledi.

Festivale katılan Chicago Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, festivali "harika bir etkinlik" olarak nitelendirdi. "Kültürel, tarihi ve tarihimizin farklı anlayışlarını paylaşmak güzel bir şey" diyen Demetrios, şunları kaydetti: "Burada, bu kültürü dünyayla paylaşabileceğimiz çok gü zel otantik bir atmosferi yeniden yaratmışlar. Farklı kültür ve inançların bir araya gelip birbirini anlamaya çalışması önemli. Kültürümüzü, kardeşliğimizi, yiyeceklerimizi paylaştığımız bu tür festivaller dünyaya barış getirme adına çok önemli."

Demetrios, Türkiye ve Yunanistan'da geçmişte meydana gelen depremlerde her iki ülkenin birbirine yardımcı olması ve son olarak da Türkiye'nin ekonomik kriz yaşayan Yunanistan'a destek vermesinin Türk ve Rum halkları arasındaki tarihsel yaraların iyileşmesine büyük katkı sağladığını kaydetti.

Başpiskopos Demetrios, bu tür festivallerin de Türk-Rum ilişkilerine olumlu katkıda bulunacağını sözlerine ekledi.

Los Angeles Katolik Kilisesi'nden Rahip Alexei Smith ise "Bu festival, farklı kültürlerden insanları bir arayı getirip Amerika'da büyük bir meçhul olan Türk kültürüyle birleştirmek için büyük bir fırsat. Bu festival Türkiye'yi tanıma, Türk halkını ve kültürünü takdir etme imkanı veriyor. T ürk halkının gerçekte ne olduğunu daha iyi anlamaya katkıda bulunuyor" diye konuştu.

Festivalin yabancı konukları arasında yer alan Nijerya Prensi Malik Ado-İbrahim, Türkiye'yi birçok kez ziyaret ettiğini ve Türkiye'nin dünyadaki "en büyüleyici" yerlerden biri olduğunu söyledi.

Türk tarihi ve kültürünü çok zengin bulduğunu belirten Ado-İbrahim, Türkiye'nin kendileri için örnek ülke olduğunu kaydetti. Ado-İbrahim, "Bu festivalle, tarih hemen yanı başımıza gelmiş gibi. Türkiye'nin neler yapabileceğini bize gösterdi. Ben de bunun gibi Afrika kültür festivali yapmak isterim. Ayrıca, Türkiye'nin Afrika'ya kültürünü de getirmesini isteriz" dedi.

Ado-İbrahim, Türkiye ile Nijerya arasında yakın ilişki olduğunu ve Nijeryalı futbolcuların Türkiye'ye geldiğini de hatırlattı.

Ziyaretçilerden 80 yaşında, desteklikle yürüyen Martha Manti de festivalde maket bile olsa camiyi görecek olmanın kendisini heyecanlandırdığını ve bunun için şalını yanında getirdiğini söyledi.

Daha önceden de Osmanlı tarihini okuduğunu belirten Manti, festivaldeki her şeyin ilgisini çektiğini ve Türkiye'ye gitmeyi çok istediğini belirtti.
Öğretmenleriyle festivali görmeye gelen öğrenciler de etkinliği çok beğendiklerini belirterek, "Keşke Türkiye'ye gitmek için biletim olsaydı, görmeyi çok isterdim" dediler.

Hiç yorum yok: