İzmir Ermenileri




Smyrna-İzmir, kuruluşundan bu yana bir çok savaş, deprem, salgın ve yangın gördüğünden dolayı Roma dönemindeki ihtişamını Türklerin bölgeye gelerek düzeni sağlamasına kadar uzun süre küçük ve harap bir şehir olarak kalmış, zaman zaman neredeyse tüm nüfusunu kaybetmiş bir kenttir. Ticaret ve liman kenti olarak 16.yy dan sonra yıldızı parlayan İzmir 19. yüzyılda birçok farklı din ve ulustan insanın ticari amaçlarla yerleştikleri bir yer olmuştur. Türkler, Türklerden sonra en önemli toplum Rumlar, Yahudiler, Levantenler ve son olarak Ermenilerdi. Azınlıklar olarak rum ve yahudiler hakkında çok sayıda çalışma var isede İzmir Ermenileri hakkında toplu ve profosyonel bir çalışma mevcut değildir demek pek yanlış olmasa gerektir.

Bir doğu toplumu olan Ermeni cemaatinin İzmir’e gelişi iki farklı teori ile aktarılmaktadır. İlkine göre; Kilikya’da ki Ermeni Krallığının 1375 yılında düşmesi sonucu, 30.000 kadar Ermeni, Memlüklerin istilasından kaçarak Kıbrıs, Rodos, Hanya ve bir kısmının İzmir’e yerleştiği görüşüdür. İkinci anlatıma göre ise; 1605 yılında Şah Abbas’ın baskısıyla binlerce Ermeni’nin İran ve Anadolu’ya zorunlu göçleridir. Bu göçler özellikle; Nahcivan, Erivan ve Karabağ yönüne doğru gerçekleşir. Buradan da ayrılan bir kısım Ermeniler batıya İzmir’e dek ulaşırlar.


Aslında Ankara ve Afyon Ermenilerininde aynı yolu izlediğinden dolayı ikinci teorinin daha doğru olması gerekir. Ermeni tüccar ailelerini İzmir’e çeken asıl sebep ekonomik olmuştur. Ermeni tüccarlar, İran havzasından gelen İpek ticaretini ellerinde tutmaktaydılar. İzmirdeki karlı ticaret olanakları, şehrin güzelliği, çok uluslu yapısı, toleranslı ve giderek avrupalılaşan hayat tarzı, doğu ve iç anadoludaki dinsel baskılardan kurtulmak isteği İzmire bir Ermeni göçünü başlatmış olmalıydı.

Osmanlı İmparatorluk kentlerinin hemen hepsinde olduğu gibi, İzmir’de de etnik-din esasına göre mahalleler oluşmaktaydı. Ermeni mahallesinin ise ilk olarak İzmir’de Türk mahallesine yakın bir konumda oluştuğu gözlemlenir. İlk Ermeni mahallesinin adı: Apona Mahala’dır. Burada bir kilise ve mezarlık oluşturmuşlardır. 15. Yüzyıl sonrasında Ermeni mahallesinin Rum mahallesine daha yakın bir konuma doğru kaymış, böylece kent merkezine biraz daha yakın olmuşlardır. Bu mahalle Kervan Yolu’nun iki yakasında gelişmiş olan “ Les Haynots” mahallesidir.

Haynots, doğudan gelen kara ticaret yollarının İzmir’e giriş kapısı olan Kervan Yolu ile özdeşleşmesi tesadüf değil, onların bu ticarette ne kadar faal olduklarının kanıtıdır. 18. Yüzyılda kent izlenimlerini aktaran Venezüellalı General Miranda’ya göre burada bulunan evler muntazam olup, Yahudi mahallesine nazaran daha temiz ve bakımlıdır. Yaşanan depremler, yangınlar nedeniyle defalarca yıkılıp yeniden yapılan Haynots 1830 yılında salgın hastalıkların yaygınlaştığı, çocuk ölümlerinin arttığı yaşam açısından elverişsiz labirentler görünümünü almıştı. 1845 yılında yaşanan yangın felaketinde neredeyse mahallerinin tamamı yanmıştır. 900 Ermeni evinden yalnız 37’si kurtulmuştu. Bu yangında İzmir Ermeni cemaatinin ana kilisesi St. Etienne’de yanan yapılar arasındaydı. Bu felaket sonrasında, Ermeni mahallesi yeniden imara açılır, 1850’de tamamlanan bu plana göre dik açılı sokaklar, dikdörtgen parsellere oturtulmuş yapılarla batılı tarzda şehirleşmiş mesken alanlarına dönüşür.


İzmir Ermeni yaşamının kalbi olan Haynots’un kuşkusuz en önemli yapısı merkez kilise St. Etienne’dir. Kilisenin tam mevkii Reşadiye Caddesi’ye Bölükbaşı Sokağı’nın köşesindeydi. Bahçesi ve Patrikhane binası ile İzmir’in en büyük kiliselerinden biridir. 1845 yılında yanan kilise onarılarak yeni baştan inşa edilmiştir. Yeni kiliseye İtalyan tarzda bir kubbe eklenerek daha gösterişli bir hal alması sağlanmıştır. Mimarı İstanbul’dan gelen Melkom Yeramian olan kilisenin yanında ki patrikhane binası, Balulu Kaçadur Gazeryan’ın bağısı ile 1858 yılında yapılmıştı. Bahsi geçen Patrikhane, İzmirli Ermeni din adamlarının konut alanlarıdır. Kilise 1922 İzmir Yangını’nda yanarak yok olmuştur. Bugün temellerinin dahi olmadığı kilise; Kültürpark’ın Basmane Kapısı’ndan girince sağ kesimde yer almaktaydı.

Haynots’da yer alan eğitim kurumlarına gelince; Saint-Mesrop Erkek Lisesi: 1845 yılındaki yangından kurtulan yapı 1886 yılında yenilenmiştir. Ohannes Spartian bu okula bir laboratuar ile, Ermenice, Fransızca, Osmanlıca, Yunanca, İtalyanca, İngilizce ve Rusçadan meydana gelen 2000 eserlik bir kütüphane kurmuştur. Haynots dışında ancak hemen yakınında bir başka okul daha yer almaktaydı. Azize Hrpsime Kız Lisesi.

St. Greguvar Ermeni Hastanesi, 1801’de Hagop ve Hovhannes Spartian tarafından kuruldu. Hastane, 1878’de tamamen yenilenmişti. Üç katlı bina, büyük bir meyve bahçesi, bir çiçek bahçesi ve bir sebze bahçesiyle çevriliydi. Modern, geniş ve gayet iyi donatılmıştı. Hastane bahçesinde ayrı bir klinik yer almaktaydı.


Haynots’da on beş kadar hayır ya da kültür derneğinin merkezlerinin bulunduğu bu semt, Ermeniler için bir vakit geçirme ve buluşma yeriydi. Basmane Caddesi’nde 1868 yılında bir okuma kulübü açılmıştı. İki tiyatro binası, çeşitli kafeleri ile modernize bir semt haline gelir zamanla Haynots.

Ancak 19. Yüzyılda etnik-din ayrımına dayalı mahalle ayrımları yerini ekonomik gelir düzeyli yerleşim sınıflandırmalarına yavaş yavaş bırakmaya başladığında birçok zengin ermeni aile Rıhtıma, Karataş’a, Karantina’ya doğru yerleşecektir. İzmir Ermenilerini sadece İzmir kent merkezi ile sınırlamaz isek Bornova, Karşıyaka, Buca, Bayraklı, Karataş, Menemen, Bayındır, Selçuk, Bergama vs. gibi çok yerde ermeni cemaatleri ve kiliseleri bulunmakta idi. İzmirdeki ilk ermeni mezarlığı Basmane taraflarında idi, daha sonra ise nüfus arttıkça yeni ve büyük bir mezarlık 1970'lerde dönemin belediye başkanı İhsan ALYANAK tarafından nedensiz kaldırılan ve şimdi yerinde roman vatandaşların imarsız evlerinin bulunduğu Gürçeşme Musevi Mezarlığının karşısında inşa edilmişti. Yine St. Etienne Kilisesinin avlusunda bir mezarlık bulunuyordu.







A group photo of the school girls of the seventh and eighth classes of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1910



Ermeni bir aile

Armenian Priest, Smyrna 1834








The building of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1910

The building of Sourb Mesropyan Male College, Smyrna, 1910

sh-35.jpgA group photo of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1910s

The Administration of the “Union of Armenian Officers” of Izmir

The second group of graduates of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1910s




Cemaatin büyük maddi olanaklarının da etkisiyle kültürel yaşam çok hareketliydi. imparatorluğun ilk Ermenice günlük gazetesi Arpi Araradian 1853 yılında izmir'de yayımlanmış. Daha önceleri de Arşaluys Araradian (1840-1886), Dzarig (1862) Arevelian Mamul gibi dergilerin varlığını da görmekteyiz. Bunların dışında edebi eserler de basılırdı.



V. Cuinet izmir Ermenileri için şöyle yazmış "Sabırlı, aktif enerjik ve iyi tüccar olan Ermeniler ülkenin en zenginleriydi. Rumlar'dan daha iyi bankacı olan Ermeniler, Türkçe'yi de iyi konuştuklarından, avukatlık mesleğine de yönelmişlerdi." Tüm ermeniler gibi ticaret erbabı olan İzmir Ermenilerinin çoğu büyük yada küçük bir dükkan yada işletme sahibi idiler. O yüzden Rum, Musevi yada Türk Mahallerinden daha az fakir cemaat üyesi bulunurdu. Alt gelir grupları ise konsolosluk kavaslığı, bekçilik, inşaat işleri gibi daha az gelirli işler yapmakta idi.



İzmir merkez ve yakın çevredeki Ermeni Kiliselerine tekrar göz atarsak



ERMENİ ORTODOKS KİLİSELERİ:



Surp Stefanos (St.Etienne) Katedrali-Reşadiye Caddesi-Haynotnos Mahallesi-Basmane

Surp Krikor Kilisesi-Alsancak

Surp Hayutrun-Basmane tarafları


Surp Garabet Kilisesi-Karataş

Surp Haç Kilisesi-Bornova

Surp Takavor-Bayraklı

Surp Asdvadzadzin-Karşıyaka

Surp Hokekalust-Göztepe



ERMENİ KATOLİK KİLİSELERİ:



Saint John the Theologian-Alsancak




Günümüze hiç biri ulaşmayan bu kiliselerin gösterdiği gibi büyük çoğunluğu ermeni ortodoks inancına sahip ermeniler çoğunlukta gibi olsa da özellikle varlıklı kesimden katolik ve protestan olanlar da bir hayli çoğalıyordu. Katolik cemaatinin önemli ailelerinden biri de Balladur ailesiydi. Avrupalılarla evlilik bağlarıyla yakınlaşan ve “Fransız koruması altında” bir statüye sahip olan bu Katolik levanten topluluk, genellikle Ermeni kimliklerini reddedip kendilerini “Avrupalı” olarak görüyorlardı.



İzmir’de 19. yüzyıl sonlarından itibaren şehirde önemli bir nüfus yoğunluğu bulunan Rumlar da, İngilizlerin ardından futbol alanlarına indiler. 20. yüzyıl başlarında kentte Rumların Panionios, Apollon ve Pelops kulüplerinin yanı sıra Ermenilerin de Vartanyan isimli futbol takımı bulunuyordu. 1900’lerin ilk yıllarında İzmir’de futbol adına en önemli etkinlik, Rum ve Ermeni takımlarının İngilizlerle yaptıkları müsabakalardı. Sözünü ettiğimiz karşılaşmaların çoğu, bugünkü Şirinyer Hipodromu'nun bulunduğu alan ile, Alsancak Stadı'nın yer aldığı Punta çayırı ve Bornova spor sahasında yapılıyordu. Bu futbol sahalarındaki maçlara Bornova ve Buca’daki İngiliz takımlarının yanı sıra Panionios, Apollon, Pelops gibi Rum ve Vartanyan gibi Ermeni kulüpleri ile Scotch, Packsers, Amerikan Koleji, Evangelidis okul takımları da katılıyorlardı. İzmir Türkleri 20. yüzyıl başlarında bu müsabakalarda yalnızca seyirci olarak yer alıyorlardı.

II. Meşrutiyet’e kadar (1908) Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler için spor yapmak hem sarayın yönetim anlayışına ters düşmesi, hem de muhafazakârların sert tutumu nedeniyle olanaksız gibiydi. Bu nedenle Amerikan Koleji'nden atılan Talat Bey, okumak üzere ailesinin de desteğiyle İngiltere’ye gönderildi; iki yıl İngiltere’de kaldı ve futbolun beşiği sayılan Büyük Britanya’da futbolunu geliştirdi. Nejat Evliyazade ise Belçika’ya gitti ve Belçika’da futbol oynayan ilk Türk oldu.


Meşrutiyet’in ikinci kez ilanıyla ortaya çıkan özgürlük ortamı, spor alanında da kendini gösteriyordu. Bu dönemde spor önce okullara girdi, ardından meydanlara ve spor alanlarına yayıldı. II. Meşrutiyet’le birlikte, spor konusunda yönetimin baskısı ve taassubu nedeniyle Türkler üzerinde yerleşmiş çekingenlik ve içe kapanıklıkta ortadan yavaş yavaş kalkıyordu; bu konuda en etkin çabayı İzmir’in Türk okulları gösterdi. İzmir İdadisi isim değiştirip Sultani Mektebi adını aldıktan sonra, spor ders programlarına alındı ve uzun araştırmalar sonrasında, Yakın Şark bilardo şampiyonu “Melikyan” isimli bir Ermeni, okulda jimnastik hocası olarak göreve başladı. Melikyan Efendi’nin çabalarıyla şehirdeki Türk gençleri modern futbola aşina oldular. Melikyan Efendi önce okuldaki yatılı ve gündüzlü öğrenciler arasında iki futbol takımı kurup maçlar yaptırdı. Maçlar Göztepe’deki Pelops Kulübü’nün sahasında oynanıyordu.



Futbol da olduğu kadar sporun diğer branşlarında da ermeni okulları takımlar oluşturup özellikle diğer cemaatlerle kıyasıya müsaabakalar icra ediyordu.

İzmir Ermeni Mahallesinde Meşrutiyetin Kutlanışı 1908

İZMİR ARKEOLOJİ MÜZESİ BAHÇESİNDE BULUNAN ERMENİ MEZAR TAŞI


İZMİR ARKEOLOJİ MÜZESİ BAHÇESİNDE BULUNAN ERMENİ MEZAR TAŞI

İzmirde refah ve rahatlık içinde yaşayan Ermeni cemaati milliyetçilik fikirleri, misyonerler, yabancı okullar ve büyük devletlerin desteği ile giderek güçlenmiş, kilisenin öncülüğünde bağımsızlık hareketlerine yönelmelerinde önemli bir etken olmuştur. Özellikle 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Ermeni konusu uluslararası bir mahiyet kazanmış, başta Rusya olmak üzere, bölgede emelleri olan Avrupa devletlerinin Osmanlı devletine baskı aracı olarak kullandıkları bir mesele haline gelmiştir. İşte Büyük devletlerin desteğinden cesaret alan Ermeni milliyetçileri kendilerinden önce bağımsızlık hareketlerine girişen Sırp, Yunan ve Bulgarlar gibi aynı yolu izleyerek Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurmak amacıyla harekete geçmişlerdir. Ancak Ermeniler, Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar gibi Osmanlı devletinin hiçbir yerinde çoğunluğa sahip değillerdi. Dolayısıyla bağımsız bir Ermenistan kurmak için gerekli olan maddi unsurlar (nüfus, sınırları belli bir bölge) mevcut değildi. Bu sebeple Ermeni milliyetçileri maddi unsurlardan mahrum bir milliyetçilik akımının amaçlarını gerçekleştirmek için meşru devletlerine, yani Osmanlıya karşı mücadele metodu olarak terörü seçmişlerdir. Bunun sonucu Doğu Anadoluda başlayan çatışmalara ve isyanlara İzmir'de yayınlanan Ermenice gazeteler tarafından geniş olarak yer veriyorlardı. Ermenilerin şikayetlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Ermenice gazeteler Doğu Anadolu ile ilgili haberleri çok abartıyorlar, doğu vilayetlerinde ihtilaflardan, kıtallerden, kanlı çatışmalardan bahsediyorlar, Doğu’da asayişten eser bulunmadığı yolunda Avrupa kamuoyuna mesaj vermeye çalışıyorlardı.



İzmir Ermeni murahhasası İnceyan Efendi’nin İzmir’de yayınlanan Taşnik adlı Ermenice gazeteye verdiği mülakat, bir din adamına yakışmayacak tarzda ve Rus görüşlerine uygundu. İnceyan Efendi, gayet ağır ve tahrik edici ifadeler kullanmış, Türk hükümetini suçlayan bir demeç vermiştir.



İzmirde de güçlü bir Hınçak ve Taşnak komitesi kurulmuştu ve İzmir'den doğu anadoludaki üyelerine silah ve para sağlıyorlardı. Aynı zamanda diğer bölgelerde olduğu gibi Ermeni ayaklanmasına destek vermeyen ve devlete bağlı olan ermenileride öldürüyorlardı. İzmir’de Jamhanyan ve Balyozyan da devlet taraftarı olduğu için Taşnakların kurbanı olmuştu. Artan olaylar sonucu alınan Tehcir Kararına karşın


İzmir’den yapılan sürgünler çok azdır. Bunda İzmir Valisi Rahmi Bey’in ve Alman ordu kumandanı Liman von Sanders’in kişisel çabalarının önemli rolü vardır. Rahmi Bey’in İstanbul’a çektiği bir telgraf durumu çok iyi özetlemektedir: “burada doğmuş, büyümüş, zengin olmuş, memleketin iktisadiyen maarifine hizmet, fukarasına muavenetde bulunmuş ve bulunmakta olanlar ve cidden erbab-ı haysiyet ve namusta olanlar ve diyebilirim ki bazı Türklerden ziyade Türklük hissiyle mütahassıs bulunanlar sürülüyor, durdurunuz” Liman von Sanders de çoğunlukla askeri sebepleri gerekçe göstererek, kendisine sorulmadan böyle büyük bir sürgün yapılmasını kabul etmediğini, bir kez daha böyle bir şey yapıldığını görürse silahla müdahale edeceğini söylemiştir. Bu çıkışının sebebi olarak İzmir’den yapılacak sürgünler kararının Almanya tarafından alındığı söylentisi de gösterilebilir. Sonuçta İzmir’den yalnızca(!) 500 kadar sürgün yapılabilmiştir. İzmir'in 15 Mayıs 1919 yılında Yunanlılarca İşgalinden Ermenilerin memnun kaldığına hiç şüphe yoktur.



9 Eylül 1922'de İzmir'in Türkler tarafından geri alınışı sonrası ve öncesi bir çok Ermeni ailesi İzmir'i terk etmişti bile. Fakat 13 Eylül 1922'de başlayacak İzmir yangının sorumlusu olarak görülenlerden biriside İzmirli Ermenilerdir. Bu bitmez tartışma başka bir araştırma konusu olmakla birlikte İzmir Yangını Ermeni mahallesini ve içindeki tüm ev, depo, kiliseleri silip süpürdüğüğüdür. İzmir Ermenilerinin büyük çoğu Yunanlılarla birlikte Yunanistana ve oradan da Avrupa ülkelerine göç etmiştir. 1927 yılında İzmir'de yapılan nüfus sayımında sadece 26 kişi Ermenice konuştuğunu beyan etmiştir.








The teaching staff of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1908-1909

The second group of graduates of Hripsimyats Female College, Smyrna, 1910s

The pupils of the eighth class of Sourb Mesropyan Male College, Smyrna, 1910

Piruz Ghazarian and Onnik Pambakian, Izmir, 1906




İzmir'deki Taşnaksutyun kulübü üyesi Parsih Gulbenkiyan'ın evinin mutfağında gaz tenekelerinde saklanan bomba ve dinamitler.




Bornovada bir Ermeni mezar taşı

Katolik Ermenilerinde yoğun olarak kullandığı Santa Maria Katolik Kilisesi


http://evrensmyrna.blogspot.com/2011/05/izmir-ve-bornova-ermenileri-1.html

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Muhteşem güzel fotograflarla birlikte özetin özeti de olsa, içimizden, bizim bir parçamızın bilmediğimiz yönleriyle resmedilişinin tanımlanmasını gördüm. Ayrıca çok güzel bir lezzetle sunumunu çok beğendim. Tarih; yaşanmışın gelecekte resmedilmesini sağlayan, geçmişle geleceğin arasındaki en önemli köprüyü oluşturmasıdır.