Sayat Nova: Şarkıların Kralı


Ne zaman resimdeki aydınlık yüzlü adama baksam, onun dinlediğim en güzel aşk şarkılarına ve şiirlerine imza atan büyük ozan Sayat Nova olduğu geliyor aklıma ve dalıp gidiyorum bir yerlere, uzun zaman da çıkamıyorum. Dalıp gittiğim zamansızlığın içinde onun yazdığı ezgiler geliyor aklıma ve mırıldanıyorum, hatta yüksek sesle söylüyorum. Aşkını ve duygularını öyle güzel işlemiş ki şarkılarına büyük ozan Sayat Nova; kimi zaman ağlıyor kimi zaman gülümsüyor, kimi zaman da hüzünleniyorum. Ama bu duygu armonisini oluşturan renklerden hangisi ağır basarsa bassın her seferinde onun eşsiz yaratıcılığına ve yüzyıllardır eskimeyen şiirlerine, müziklerine hayranlık duymaktan kendimi alamıyorum. .

Sayat Nova, büyük bir ozanmış; o kadar büyük bir ozanmış ki: Hiç eskimemiş onun sözleri, hiç eskimemiş onun ezgileri: Yüzyıllardır insanları duygulandırmaya, onun ölümsüz aşkının kendini şarkılarda bulan ifadesini yüreklerde yaşatmaya devam ediyor. Aslında Sayat Nova, o büyük ozana sonradan verilen bir isim ve Farsça’da “şarkı avcısı” anlamına geliyor. Asıl adı ise Harutyun Sayatian, ama biz onu Sayat Nova olarak tanıyoruz. Çünkü yüzyıllar önce onu dinleyen ve baş tacı yapan insanlar haklı olarak “şarkı avcısı” ismini yakıştırmışlar ona.

Ermenilerin en büyük kusan’ı (kusan ve aşuğ kelimeleri Ermenice’de ozan anlamına geliyor ama iki kelime arasında küçükte olsa bir anlam farkı var: Kusan kelimesi daha ziyade kendi şarkılarını yazıp okuyan ozanlar için kullanılıyor) olarak tanımlayabileceğim Sayat Nova; 1712’de Gürcistan yakınlarında yer alan Sanahin’in bir köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak açmış gözlerini. Daha o yıllarda müzik konusundaki yeteneği ortaya çıkmaya başlamış. Eline kamançasını alıp halk şarkılarını söyler, güzel lirik şiirler yazar ve becerileriyle dinleyen herkesi kendine hayran bırakırmış. Derken aradan yıllar geçmiş ve küçük Harutyun genç bir delikanlı olmuş. Ailesiyle birlikte içinde yaşadıkları yoksulluktan kurtulmak için şu an Gürcistan’ın başkenti olan Tiflis kentine göç etmiş. O zamanlarda Tiflis gerçekten çok kozmopolit bir şehirmiş. Ermeniler, Gürcüler, Azeriler hatta İranlılar kentin etnik yapısını oluşturuyorlarmış. Aynı zamanda Ermeni kültürünün, özellikle de Ermeni müzik ve edebiyatının en önemli merkezlerinden biriymiş Tiflis kenti. Buraya göç ettikten sonra dokumacılık atölyesinde dokumacı çırağı olarak çalışmaya başlamış Sayat Nova, ancak bir yandan da kamançasıyla güzel şarkılar bestelemeye ve şiirler yazmaya devam ediyormuş. Gerek Ermeni, Fars, Gürcü ve Azeri dillerine çok iyi hakim olması, gerekse eserlerinin etkileyiciliği sayesinde kısa zamanda tüm Tiflis ondan söz eder olmuş. Sadece Ermeniler de değil Gürcüler, Azeriler, İranlılar onu dinleyen her kim varsa sevmiş bağrına basmış Sayat Nova’yı ve böylece “şarkı avcısı”, “şarkıların kralı” gibi unvanların da sahibi olmuş. Öyle ki sonunda ünü Gürcistan sarayına kadar ulaşmış. Gürcistan kralı II. Heracle tarafından saray şairi ve müzisyeni olarak görevlendirilmiş. Sarayda görev yaptığı süre içinde popülaritesinin ve becerilerinin artması sebebiyle Kral onu dış devletlerle ilişkiler konusunda danışman olarak görevlendirmiş. Bu işte de büyük bir başarı kazanmış olduğunu İranlıların egemenliğine karşı Ermeniler, Gürcüler ve Azeriler arasında yapılan bir ittifakı örgütlemiş olmasından anlıyoruz.

Kral Heracle’nin sarayına taşınması aynı zamanda onu hayatının en önemli dönemeçlerinden birine taşımıştır: Büyük aşkı Prenses Anna’ya. Gürcistan Kralı II. Heracle’nin kız kardeşi olan Prenses Anna’ya görür görmez aşık olan Sayat Nova’nın şarkılarının çoğunu Anna için bestelediği söylenir. Anlaşıldığı kadarıyla Sayat Nova’nın Anna’ya karşı duyduğu aşk karşılıksız değilmiş; Anna’da bu güzel yüzlü ve duygulu adamı çok sevmiş. Ama onların arasındaki bu duygusal bağı öğrenir öğrenmez Kral II. Heracle duruma derhal el koymuş ve Sayat Nova saraydan, dolayısıyla biricik aşkı Prenses Anna’dan uzaklaşmak zorunda bırakılmış. O saatten sonra belli ki yaşamının anlamını da yitirmeye başlamış Sayat Nova. Uzaklaşmış Tiflis’ten, bir daha hiç geri dönmemecesine çekip gitmiş. Hayatını gezici bir ozan olarak kent kent, köy köy gezerek geçirmiş.

Yaşamının son durağı ise Ermenistan’ın kuzeyinde yer alan Haghpat olmuş: Sayat Nova, 1795 yılında İranlı komutan Ağa Muhammed Han’ın buraya düzenlediği bir saldırı esnasında öldürülmüş. Ama sadece maddi bedeni ölmüş eşsiz ozan Sayat Nova’nın; ismi, şarkıları, şiirleri ve aydınlık yüzünden yayılan ışık resimlerde bile olsa hala yaşamaya devam ediyor. Bugün birçok ses sanatçısının ve müzik grubunun repertuarında onun eserleri en önemli yeri işgal ediyor. Onun adını taşıyan birçok koro ve dans topluluğu var hatta bu korolardan birisi İstanbul’dadır ve “Sayat Nova Korosu” adıyla faaliyet göstermektedir.

Sayat Nova’ya atfedilen 220 tane şarkı var ancak bunlar sadece günümüze ulaşabilenler. Olasılıkla onun yazdığı eserlerin sayısı çok daha fazlaydı. Eserleri 19. yüzyılda notaya alındı ve böylece günümüze kadar ulaşması sağlandı. Notaya alınmasından önce ise sözlü gelenek sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşam şansı buldu. Sayat Nova’nın ünlü “Kamança” parçası Türkiye’de uzun yıllardır “Çırpınırdı Karadeniz” adıyla söylenmektedir ve bir dönem Milliyetçi kesimin marşı haline gelmiştir. Aslında bu ölümsüz eser, Sayat Nova’nın kendi çalgısı kamança için yazdığı bir şarkıdır ve büyük ozanın en bilinen eserlerinden biridir.

Resimlerde kamançasıyla betimlenmiş olan aydınlık ve güzel yüzlü adama bakıyorum yeniden ve gülümsüyorum, gözlerim dolu dolu oluyor. Sessizce arkama yaslanıyorum ve onun şarkılarını dinlemeye başlıyorum. Hatta söylüyorum. Gözlerimden nehirler akıyor…

Özlem ERTAN
http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=514282
31.10.2006

Hiç yorum yok: